Bir süredir Kırşehir dışında Avrupa’dayım. Kırşehir’de neler olup bitiyor, gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”den öğrenmeye çalışıyorum. Ama Kırşehir’de önemli bir şeyler olmazken, canım ülkemin çevresinde bir sürü alavere dalavereler olduğu ortada.
Kendi kurduğu oyunun içinde olmayan, oyunun kurallarının başkası tarafından konulmasına pek tahammül etmeyen adacılar yine İngilizliğini gösterdi. Yeni yılın ikinci ayında özgür ve bağımsız olarak girdi. Ülkede adeta bir bayram havası yaşandı.
Üzerinde güneş batmayan imparatorluk hayallerinde bir türlü kurtulamayan krallık, Avrupa pazarı karşılığında eski kolonilerini ve bilhassa Kanada’yı kaybetmeyi göze alamadı. Ada ve adacıklar içerisinde İzlanda, İrlanda gibi kolonileriyle olan problemlerini, kendi sınırlarında daha rahat bir ortamda halletmeye çalışacak.
İşine yaramayan ata torba takmayan İngiliz, kırkyedi yıl deneme süresi içerisinde AB ile evliliğin işine yaramayacağını anladı ve zelve kırığının failini halka yükleyerek sahadan uzaklaştı. Kendi içerisinde halkıyla boğuşan ve yaygarayla Almanya’ya destek vermeye çalışan Fransa’nın henüz ne yapacağı füluluğunu korurken, bu evlilikten hiç bir çıkara ihtiyacı olmayan İskandinav ülkeleriyle beraber Benelüks ve Danimarka’yı her hangi bir sıkıntı beklemiyor.
Tek başına birliği sırtlayan Almanya, kalifiye işçi açığını işçi başıcılığını yüklenmeye başlayan eski Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya ve Makedonya ülkelerinde karşılamayı hedeflese de Euro’nun getirdiği pahalılık ve günlük yaşamda şartların zorlaşması, gelecekte bazı sıkıntıların olmayacağı anlamına gelmez. AB Birliğini devamlı sırtında taşıyan Almanya’da fazla bir telaş görünmüyor.
Cari fazlalığını geri kalan küçük ortaklarla paylaşmak zorunda kalacak. Yalnız Almanya’nın esas korkusu domino taşı misali diğer bazı ülkelerin ayrılma eğilimi. İtalya, İspanya ve Fransa’nın durumlarının nasıl kontrol edileceği.
Bilhassa Fransa pasaportu taşıyan Afrika ülkelerinde akın eden issizler ordusunun sığınacak liman olarak Almanya’yı seçmesi ve Fransa’da nerdeyse seneyi geçen kargaşanın ülkeye sıçraması, Almanya’yı diken üzerinde oturma telaşında hiç bitirmedi ve de rahat olmayacağı kuskusu devamlı olacak.
Yıllardır Türkiye’yi AB kapısında bekleten birlik, Türkiye’nin durumunu İngiliz’le evliliğin sona ermesinden sonra tekrar gözden geçireceğini tahmin ediyorum. Almanya’nın, Avusturya’nın ve İtalya gibi diğer ortakların bazı kuşkuyla baktıkları sorunların, Türkiye’nin önünü kesiyor görünüyor. Basın özgürlüğü, yasama ve yargının iç içe girmesi, ayyuka çıkan yolsuzlukların bir türlü aydınlanmayışı, korkuyu kemikleştirirken aynı zamanda Türkiye’ye gelecek veya gelmeyi düşünen sermaye sahiplerini ürkütüyor olması.
Ortadoğu’da henüz paylaşımın sona ermemesi ayrı bir sorun, ülkelerini terke zorlanan kültürsüz ve hiç bir beceriye sahip olmayan büyük kitlelerin Türkiye üzerinde Avrupa’ya yönlenmesi, kendileri için ayrı bir sorun.
Çin’de henüz ne olduğu ve ne kadar devam edeceği belli olmayan virüs sorunu, Türkiye’ye olan ihtiyacı biraz daha artıracağı düşünülürse, AB patronlarının kısada olsa bazı kolaylıklar tanıyacağını düşünüyorum. En az şimdilik yani yeni bir üretim mekanizması ve sahası bulununcaya kadar. Yalnız Türkiye’yi hiç bir zaman AB Birliği’ne almayacaklarını düşünenlerdenim.
İspanya’nın kendi içerisinde yaşadığı ayrılıkçı sorunların devam ettiği müddetçe, topluluğa fazla yardımcı olamayışı, İtalya’nın oldum olası ortaklığa fazla ısınamayışı, topluluğun ömrünün fazla uzamayacağı görünüyor gibi. Felaketi fırsatçılığa yorumlamamak şartıyla günümüzdeki krizi iyi değerlendirmek lazım. Fırsat elimize geçti anlayışıyla fiyatlarda oynama, müşterinin bir daha geri dönmeyeceğini düşünmek yeter.
Türkiye’de iç çekişmeyi bir tarafa bırakıp, ulusal anlayışlı bir atak Türkiye’yi uçurur. Fuzuli ve lükse yönelik, getirisi fazla olmayan yatırımdan kaçınarak öne gelen fırsatları iyi değerlendirmek gerekir.