Kırşehir’de yıllar önce Akpınar ilçemizdeki büyük depremle yerle bir olduğunu yakından bilenlerdenim. Çünkü ülkemiz bir deprem ülkesi.
Elazığ ve Malatya’da meydana gelen ve 41 kişinin can verdiği depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara ve kalan depremzedelere geçmiş olsun diliyorum.
“Türkiye bir deprem bölgesi” diyor, bilim adamları. Her ne kadar doğanın en tehlikeli hareketi olsa da, tedbiri alındığı zaman pek o kadar da tehlikeli olmadığı, deprem bölgesi olan ülkelerin aldığı tedbirlerle fazla can kaybı vermedikleri görülüyor.
Çarpık yapılaşma ve bazı müteahhitlerin daha fazla para kazanmak hırsıyla kalitesiz malzeme kullanması, bu doğa olayını daha çok tehlikeli duruma getiriyor. Yıkılan binaların moloz yığınına bakıldığı zaman, binaların nasıl yapıldığı görülüyor.
Allah aşkına insan birazcık demirle destekler betonu. Harabeye dönen yıkılıklarda göze çarpar. Demir yok. Eğer varsa yetkili bu binaları yapan kimseleri çağırıp sorması lazım değil mi?
Hani Gölcük depreminde çöken binaları yapan o yüzsüz adam ne oldu, Şimdi ne işlerle uğraşıyor bilen var mı?
Her musibet bir nasihat bırakır. Türk toplumu olarak kavga edip kafa, kol kırmayınca öyle kolay kolay anlaşamayız. Politikacımızda böyle, sokaktaki halkımızda böyle. Yardımı severiz, soframızda olanı paylaşırız. Ama iş yardım amaçlı kurumlaşmaya gelince bize bir şeyler oluveriyor. Dalavere aldatmaca, müsriflik her şey giriyor işin içine. Türkiye’nin afet zamanlarında devreye giren bir yardım kurumu var, Kızılay. Tek güvencemiz ve güvenilmesi gereken bir kurum.
Türk toplumunda herkesin bir yardım ve bağış denince bu kurum akla gelir. Gariban yarım ekmeğini bu kuruma bağışlar, bağışlar ki dara düştüğü zaman kapısını çalacak dost eli olarak görür. Ama gel gör ki öyle olmuyor. Her kuruluş gibi bu kuruluşun musluğuna bitler dadanmış. (Halk TV’de belgeleriyle açıklıyor bir gazeteci)
İktidar partisinin çok önemli ve Türkiye’yi saha kaldıran eski bir maliye Bakanına kurumun paraları sorulunca, “yol yaptık yollara harcadık” demişti.
Ne güzel bir cevaptı, ders niteliğinde.
Kurumun başındaki adamsı şahıs, Ankara’da sıkılır ve boğazda aylığı 10 bin dolar karşılığında bir villa kiralar. (Tabi faturası kuruma ait) Restoresi için yüklü bir Euro ödenir (nedense ödemeler ve kiralar hep yabancı parayla).
Halktan gelen tepkiye dayanamaz oradan çıkar atıl başka bir yalıya taşınır. Devamı vahim, daha pek çok sinir bozucu olaylar zinciri. Bu adamların müdür konumunda olanlar çok yüksek aylıklarla kurumu idare ediyorlar. (Talibim hiç para almadan müdürlüğü üstlenebilirim) Aylıkları sayın vekillerimizi kıskandıracak boyutta. Hele bunların bağışlanan kurban kesme olayı varmış ki, Sülün Osman duysa namında utanır mahşerde bile yer yüzüne dönmez.
Duyduklarımız buz dağının su üzerinde olan kısmı. Buna benzer yardım toplayan, orada kimse yok mu?
Deniz Feneri ve daha pek çok kurum var. Kimisi Afrika’da kurban keser, kimisi yiyecek ve giyecek götürüyor ki gittiği yerlerin isimlerini ve yerlerini kimse bilemez. THK’nun topladığı yardımlar ve kurban derileri, bazı tarikatlar ve cemaatlerin topladığı yardımlar, Dinayet’in bazı cemaatlere aktardığı paralar, insan düşündükçe kafayı sıyırıyor. Şimdiki olaya bakar mısınız televizyon kanallarında yardım çağrıları, “10 TL karşılığında mesaj gönderin” çığlıkları ve devletin baş yetkilisi de yardıma çağrılar.
Peki toplanan Deprem Sigortası paraları nerelerde?
Bir de merak ettiğimden soruyorum, geçenden de geçmeyende de para alan firmaların yardım haberlerini bir kere olsun duymadık. Daha vahim ve utanacak bir durum, bir yandaş TV kanalının mikrofonunu birinin eline vermişler, girmiş bir çadırın içine, her şeyini kaybetmiş bir hanım yerde oturuyor, küçük çocuklar uyuyor. Teveci soruyor, “mutlu musunuz?” Kadın da ses yok, ama utanmaz adam defalarca soruyor, illa “mutluyum” sözünü duyacak. Böyle yayın olur mu yorum okuyucuların.