Adem PİRİ
Geçtiğimiz hafta yapılan 25. Dönem Milletvekilliği seçimlerinin sonuçları nerdeyse kesinleşti.
Koalisyon artık kaçınılmaz.
YSK henüz resmi sonuçları açıklamasa da bu işte bir koalisyon hükümeti kurulacak.
Ama nasıl?
Benim görüşüm, erken seçim olma ihtimali son derece zayıf. Hiçbir parti şu anda buna cesaret edemez gibi geliyor. Mutlaka bir koalisyon hükümeti kurulur. En az iki yıl görev yaparlar. Zira milletvekillerinin emekli sayılması için iki yıl görev yapmaları gerekiyor.
Meclise giren dört siyasi partinin de tavrı bu yönde.
Koalisyon kurulur.
Ama nasıl?
Seçenekler nelerdi?
1- AKP+CHP
2-AKP+MHP
3-AKP+ HDP
4- CHP+MHP+HDP
Bir de bunların dışında, birini ya da ikisini dışarıdan desteklemeli hükümet kurulabilir.
Zaten günlerdir gelişmeleri ulusal basın ve yayınlardan takip ediyorsunuzdur.
Senaryoların başında, AKP+ CHP koalisyonu var.
Çünkü uzun yıllardır hükümet olamayan, bunu çok arzulayan bir CHP bu durum da ne yapacak bakalım. Teklife ne cevap verecek? Seçim beyannamesini mi önde tutacak yoksa ülkenin önünde duran; yeni bir anayasa, uluslar arası ilişkiler, ülkenin etrafı kan gölü, hiçbir komşusu bir diğeri ile barışık değil, sınırlarımız içerisinde sayısının ne olduğu bilinmeyen savaştan kaçan bir sığınmacı ordusu, katledilen Türkmenler, Avrupa Birliği ile gelinen nokta, birçok uluslararası yatırımlar, daha gelişmiş ve Demokratik bir Türkiye gibi konuların önceliği de düşünerek, güçlü bir hükümetin sorunların çözümünde, ortak akıl ile hareket ederek; daha etkili olabileceğini mi ön görecek.
Bir de AKP+ MHP koalisyonu düşünülüyor. Şu anda “kilit” parti durumundaki MHP, 1999 Genel Seçimleri sonunda 3.5 yıllık bir koalisyon ortaklığının sonunda gidilen 2002 seçiminde baraj altında kaldı. Meclise giremedi. O zamanlar çok tartışıldı.
2007 seçimlerinde meclise tekrar dönen MHP, AKP Hükümetinin Başörtüsü yasağının kaldırılması, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki AYM’nin 367 dayatmasına karşı meclisteki oylamaya girmesi, pek çok uluslar arası ve milli sorunlarda Hükümete destek vermesi, gezi olaylarındaki sağduyu çağrısı gibi konular düşünüldüğünde bu da kuvvetle olabilir bir olasılık gibi duruyor.
Bir de, HDP destekli, CHP+MHP koalisyon seçeneği var.
Ama ne hikmettir ki henüz resmi sonuçlar açıklanmadı, görevlendirme bile yapılmadan kamuoyunda, çarşıda, pazarda senaryolar başladı. Normaldir, tartışmalar olacak, her vatandaş kendi kafasındaki şablona göre hükümet kuracaktır.
Ama asıl kararı verecek olan partilerin yetkili organlarıdır. Seçim beyannameleri, parti programları, ülke gerçekleri göz önüne alınarak, kararlar verilecek.
Ama, bir de tabancılar var.
Her olasılıkta Tabanı ne der diyenler.
Düşünülen her koalisyon seçeneğine, halk arasında “olmaz tabanı ne der, tabanı kabul etmez, o parti biter, öbür seçimde baraj altında kalır” söylemleri hat safhaya çıktı.
Bu durumda ne olacak başka?
Sorumluluk mutlak surette bir şekilde alınacak. Riske girilecek.
Bazı mihrakların milletimiz üzerindeki emel ve senaryolarını yıllardır zaten biliyoruz.
Bunlar bilindikten sonra, En uç konumdaki görüşler bile, bir şekilde birleşip hükümet kurabilir, ülkeyi yönetebilirler.
Dünyada da pek çok örneği mevcut bunun.
Yok.
Biz de olamaz!
Niye?
“Tabanına uymaz!”
Peki tabana ne uyar?
Tek başına iktidar!
Bu kez olmadı, olamadı.
Yoksa, “ÇAKMA” dışarıdan destek, azınlık hükümeti gibi geleceği pamuk ipliğine bağlı seçenekler ülkenin sorunlarını çözmez, fayda sağlamaz.
Sorumluluğu aldıktan sonrada kıytırıktan bahaneler ile “Hükümeti bozmanın cezasını da, millet zaten anında sandığa gömerek veriyor.
Bunu da unutmamak lazım.
Seçim sonrası gelinen nokta, meclise giren dört parti içinde “Kıldan ince, kılıçtan keskin” bir durum oldu.
Ne olmuştu 7 Haziran’da? Özetine bir bakalım.
Öncelikle seçim sonuçlarını bütün siyasi partiler kendileri açısından tahlil edecek, eksikliklerini yada hatalarını mutlaka sorgulayacaklardır.
Zira, demokrasi süreklilik arz eden, seçimler ile geleceğine yön çizen bir unsurdur. Vatandaş siyasi partilere yıllarca görev vermeyebilir.
Ama yinede görev almak için çalışmalar yıllar boyu devam eder gider. Bu verilen görev bazen iktidar olur, bazen muhalefet, bazen de meclis dışı kalınır.
Bu sonuçlara partilerin görev yaptıkları süre içerisindeki icraatları netice verir.
Şimdi bir hafta geriye gidelim.
AKP, yüzde 7 gibi azalan oyları ile birlikte 70 civarında milletvekilini kaybetmesi ile Meclis çoğunluğunu kaybetti, 13 yıllık hükümet tek başına iktidarını kaybetti, Meclis’teki tek başına hükümet kurma şansını yitirdi.
CHP, yüzde bir oy kaybı ile durumunu korumaya çalıştı. Ama son yıllardaki alışılmışın dışında en iyi seçim beyannamesini hazırlayarak hükümet alternatifi olabileceğini gösterdi. Ama bu durum oya yansımadı. Emekliye yılda 2 ikramiye, asgari ücret, mazot fiyatı gibi ekonomik vaatleri, hükümeti zorda bıraktı. Artık her emeklinin, hükümet kim olursa olsun 2 ikramiye beklentisi tescillendi. Çünkü CHP ve MHP’nin seçim beyannamesinde bu vaat vardı. Mutlaka ikisinden biri hükümet ortağı olacak.
Belki ikisi de!
MHP, son seçimde 53 olan milletvekili ve yüzde 13 oranındaki oyunu yüzde 16, vekil sayısını da 80’e çıkartarak başarı elde etti. AKP’nin Hükümeti kaybetmesine bir miktar etkisi oldu. Ama Kırşehir gibi 2-3 milletvekili çıkaran birçok ilde bir milletvekili alması ile AKP’den 20’ye yakın milletvekili eksiltti.
HDP, seçimden önce yüzde 10 seçim barajını aşar, ya da aşamaz üzerinde yoğunlaşıldı. Seçim barajını aşması halinde 50-60 civarı bir vekil çıkaracağı öngörülürken, yapılan yorumlara göre AKP’den 3, CHP’den’de 1 puan alınca yüzde 9-10 olarak tahmin edilen oyları yüzde 13’e çıkıp, vekil sayısı 80’e ulaşınca hesaplar alt üst oldu.
Hesaplar önceki düşünülen şekilde gerçekleşseydi yaklaşık olarak, AKP 280 civarı, CHP 140, MHP 70, HDP 60 kadar vekil çıkartacak, AKP hükümete devam edecekti.
Öyle olmadı.
Evdeki hesap sandığa uymadı!
HDP’nin bu çıkışı AKP’nin hesaplarını da alt üst etti.
Kırşehir de AKP iktidarına verdiği destekten bir kısmını geri çekince bir milletvekilini MHP’ye kaptırdı. Bunun elbette bir çok nedeni var. Ama en büyük neden bence AKP’nin Kırşehir’de ve özellikle Kaman’da verdiği önemli vaadlerini yerine getirememesi, bundan önceki milletvekillerinin Kırşehir’den topuk olması, halka tepeden bakması gibi nedenler öne çıkıyor.
Kırşehir her zaman demokrasiyi özümsemiş bir ildir. Kendisine hizmet edeni de, etmeyeni de çok iyi analiz eder ve ona göre tercihini yapar. AKP’nin kuruluşundan bu yana hep destek veren ve her dönem iki milletvekilini veren Kırşehir seçmeni beklenen hizmetleri göremeyince desteğini çekmiş ve onlara bir ders vermiştir.
Umarız bu dönemde seçilen Kırşehir’in yeni milletvekilleri Salih Çetinkaya ile Prof. Dr. Yıldırım Türk, kendisinden öncekilerin durumuna düşmez ve Kırşehirlilere verdikleri seçim vaadlerini gerçekleştirirler. Bunu yapamazlarsa kendilerinden öncekilerinin durumuna düşüp, siyaset sahnesinden silinip giderler. Tabi en büyük dileğim yaptıklarıyla Kırşehir’de hizmetleriyle iz bırakan, unutulmayan vekiller arasına adını altın harflerle yazdırırlar. Bu benim gibi tüm Kırşehirlilerin de ortak beklentisi ve dileğidir.
7 Haziran seçimlerinde Kırşehir’den milletvekili seçilen ve geçtiğimiz Cuma günü mazbatalarını alarak Meclis’in yolunu tutan sayın milletvekillerimiz Salih Çetinkaya ile Prof. Dr. Yıldırım Türk’ü kutluyor, yolları açık olsun diliyorum.