HACI LEYLEK
(Rahmetli annemin anısına...)

Leylekli köyleri çok severim. Sanki o köylerin toprağı daha bitek, başağı daha dolgun, gölgesi daha serin gibi gelir bana...
Akpınar ilçemizin Hacıselimli köyünün epeyce alt ucundan, köye ait olan Yukarıöz sınırından köyümüz arazisine Sofrazlı yükseltisinden iddiasız, abartısız küçük bir çay girer.
İsahocalı köyü dağının kuzeye bakan yamacından doğan pınarlarının küçük küçük ak köpüklü suları aceleci çağıltılarla birleşerek yanlarına aldıkları taban sularına Gülveren'in, Durmuşlu köyünün sularını da ortak ederler.
Baharda yarpuz, kazayağı, yaban nanesi gibi çeşitli bitkilerin baş döndürücü kokularıyla birlikte geçtikleri yerlerdeki söğüt ve kavak ağaçlarını da sularlar. Yukarıöz'e kadar abartısız, iddiasız, kendi halinde olan bu çay baharla birlikte coşar, kabına sığmaz, dellenir, celâllenir. Yükseltiden aşağıya doğru indikçe coşkusu daha da artarak Çağıldak, Küçükkuyu, Büyükkuyu, Kanlıgöl, Küçük Kanlıgöl, İliman...
Çağıldak'tan sonra artık zaptedilemez, dizgin, gem vurulamaz olmuştur. Başını taştan taşa çalar, bir o yana, bir bu yana saldırır, köpürür, bağırır çağırır, ağlar. İliman hiddetinin, bağırtı çağırtısının son durağıdır. Sonbaharda eğer bu göllerin kenarındaki kayalardan birine oturur da dinlerseniz sıçrayarak yüzünüzü ıslatan suyuyla birlikte sonbahar yalnızlığının hüzünlü ağıtını duyar gibi olursunuz. İliman'dan sonra İninönü'nden Aşağıbağlar yönünde hiddetinden, öfkesinden hiçbir eser kalmamış, ununu eleyip eleğini asmış, kemale ermiş gibidir. Aşağıbağlar'da sebze-meyve bahçelerini de sulayarak Manahöz'ün bulanık sularına karışır.
Aşağıbağlar'daki geçitte, şimdiki Tayip'in kavaklığının karşı tarafında bulunan yaşlı karaağaçta bir leylek yuvası vardı. Köylülerin deyişine göre her yıl sonbaharla birlikte Hicaz topraklarına göçen bu leylekler (bir çift) orada bulunan kına ocaklarından esinlenerek gagalarını, bacaklarını kınalarlar, bu kutsal Hicaz topraklarını ziyaret ettiklerinden de Hacı Leylek'liğe hak kazanırlardı.
Her yıl erken baharla birlikte ayakları kınalı, gözleri sürmeli bir çift leylek bu yuvaya gelir, yumurta yavru hazırlığı için yuvanın eksiğini gediğini tamamlarlar, arta kalan zamanlarını ise sanki yaz sıcağının kasvetli havasını dağıtmak isterlermiş gibi gagalarını başları etrafında döndürerek şaklatırlardı.
Kutsal sayılan bu leylekleri köyde kimse rahatsız etmez, mümkün olurca yiyecek de vererek sevaba girmek isterlerdi. Bu sevaba girmek isteyenlerden birisi de annem Şaziye Bacı idi. Şaziye Bacı'nın yolu buraya her düştüğünde karaağacın karşısına geçer, huşu icinde bu leylekleri her hareketlerine kutsal bir anlam yükleyerek seyrederdi. Hayallere dalar, leyleklerle birlikte sonbaharda buradan kutsal topraklara uçar, şeytan taşlar, Kâbe'yi tavaf eder, Hacerülesved taşına yüzünü sürer, Hz. İbrahim'in karısı Hacer Ana olur, "Su, suu..." diye koşarak Safa ile Merve tepelerini susuzluktan çatlayan dudaklarla dolaşırdı. En sonunda kına ocaklarından leyleklerle birlikte kınalanır, sanki Hacı olmuş gibi yüzüne oturan dinginlik ve kutsal huzurla eve dönerdi.
Şaziye Bacı geldiğinde Eset (Esat) başında kocaman hasır şapkası, elinde şemsiyesi ile Kadirler'in evinin önündeki dut ağacının gölgesinde kendini sıcaktan korumaya çalışıyordu. Çelebiuşağı tarafından kağnı yolunda bir talaz çıktı. Şiddetlenip yükselerek önüne gelen otları, tozu toprağı göğe savuruyordu.
Şaziye Bacı sordu:
"O ne Eset, Çelebiuşağı yolundaki toz duman ne?"
Eset "Şaziye Bacı, cinler düğün ediyor" diye karşılık verdi.
Şimdi Aşağıbağlar'dan geliyorum. Ne leylek yuvası kalmış, ne de leylek... Öz kurumuş, sanki oralarda hiç yaşanmamış, sanki oralarda hiç anımız olmamış gibi ıssız, küskün, sessiz...
Sular azalıyor, hattâ çoğu yerlerde kesildi bile...
Leylekler, yaban güvercinleri, çobanaldatanlar, iri iri, siyah siyah kartallar, hiçbirisi yok ve bir daha gelmemecesine gitmişler.
Doğayı, çevreyi elimizle kirlettik. İklimleri değiştirdik. Aslında o cinler bizim düğünümüzü ediyor. Kuraklık yüzünden burayı terk ettiğimizde yerimize onlar yerleşecekler.

CEMAL KAYI