Ülkemiz de dışarıdan ve içeriden Kırşehir'de içeriden gelişen olaylar neticesinde öylesine hızlı seyrediyor ki tabiri caizse insanın başı dönüyor.
Büyük İsrail Devletini kurmak, ABD emperyalizmini dünyaya egemen kılmak için bir taraftan ABD, diğer taraftan AB devletlerinin Türkiye' yi bölüp, parçalamak için yıllardır terör örgütlerine verdikleri destekler. Irak'ın, Suriye'nin işgal edilmesi, Libya, Filistin, Mısır'daki olaylar. Ülkemiz içinde satılık maşalar ve teröristler hepsinin tek bir amacı Türkiye'yi yıkmak, bölmek, parçalamaktır.
Buraya kadar yazdıklarıma tamam diyoruz.
ABD ve diğer haçlı devletleri ülkemiz üzerinde oynadıkları oyunlarda strateji üzerine strateji değişiyor, planlar yapıyor ve taktik değiştiriyorlar. Dün terör örgütleriyle, cemaatlerle, ajanlarla yıkamadıkları Türkiye'yi, bu gün ekonomik uygulamalarla, dolar ve Euro üzerinde uyguladıkları para politikalarıyla Türk Parasının değer kaybetmesine, T.C. Devletinin ekonomisinin çökmesine ve insanlarının fakirleşmesini hedef almışlardır. Ülkemizin içerisine girmiş olduğu sıkıntıların hepsinden sözde insan hak ve özgürlüklerinden, hürriyetten, demokrasiden bahseden adı geçen ülkelerin parmağı vardır.
Buna da tamam diyelim ve "Dost acı söyler" sözünde olduğu gibi biraz öz eleştiri yaparak acı söyleyerek iğneyi birazda kendimize batıralım.
Bizler de yaptığımız savurganlıkla, israflarla, okumamakla, tarihimizi, kültürümüzü, dinimizi bilmemekle, üreten değil hazırcı tüketen toplum olmakla ABD'nin ve AB ülkelerinin planlarını ve işlerini kolaylaştırıyoruz.
Bunun örneklerini sadece Türkiye'de değil Kırşehir'de de görebiliyoruz.
Nasıl mı?
Vatandaş olarak yıllardır:
Lüks peşinde koşarak sürekli eşya, araba, ev, cep telefonu değişmemizle.
Markalı ve modalı elbiselerle,
Ozan tabakasını delmekten başka bir halta yaramayan, kokusu mide bulandıran deodorant ve parfümlere büyük paralar vermekle,
Ticarete dönüştürdüğümüz düğünlerle; Önceden Kırşehir'de düğünler ev veya salon düğünü olarak yapılırdı şimdi ise gösteriş uğruna, şişkinlik uğruna, kapris uğruna diğeri yapıyor da ben niye yapmayım diyerek hem ev düğünü hem salon düğünü yapıp dünyanın parasını vermekle,
Tabi düğünler sadece ev ve salonlarda yapılarak bitmiyor. Birde bunun kıyafeti. gelinliği, ayakkabısı kuaförü var. Birde kuaföre giderken fırsat bu fırsat deyip, av bekleyen aslan gibi saç yaptırmak ve parasını düğün sahibine yüklemek isteyen bonuslar var.
Çöpe attığımız yemek ve ekmeklerle, paraları har vurup, harman savurarak tüketim çılgınlığı içerisinde hareket ederek Ülkemizi bölmek, parçalamak isteyen haçlı devletlerinin ekmeğine yağ sürüyoruz.
Hiç kimse olduğu gibi görünmüyor, göründüğü gibi olmuyor. Her şeyi gösterişe yönelttik ve böylelikle hem aile ekonomisine, hem de devletin ekonomisine büyük zararlar veriyoruz.
Artık hiç kimse aldığı eşyayı yıllardır kullanmıyor.
Cep telefonları altı ayda değişiyor.
Arabalar sürekli yenileniyor. Kırşehir'de bir evde iki veya üç araba olduğu bilinmektedir. Yüz kırk bin nüfuslu Kırşehir'de yetmiş bine yaklaşan plakalar olduğu emniyet yetkililerince söylenmektedir. Gündüz ve gece Kırşehir cadde ve sokaklarını gezdiğinizde arabalardan adım atacak yer kalmadığını görebilirsiniz. Yine trafik ekipleri gündüz yapılan çift taraflı parklara müsaade etmemekte ama geceleyin cadde ve sokaklarda yapılan çift taraflı parklarla Allah korusun bir insan hayatını kurtarmaya gidecek olan Ambulansın geçebilecek yolun olmadığını görebilirsiniz,
Düğünlerde harcanan, israf edilen paralarla bir değil iki hatta üç düğün yapılır.
Kırşehir'de yok diyebiliriz ama büyük şehirlerde akşamdan sabaha eğlence merkezlerinde harcanan paraların hesabı dahi tutulamıyor.
Sürekli bu köşede garip bir millet olduk diyorum inanın bunu boşa demiyorum. Gerçekten garip bir millet olduk. hazıra tamak ettik. Önceden köylerden şehir pazarlarına salçalar, pekmezler, peynirler, yoğurtlar, yumurtalar, tavuklar, sütler, ekilen sebze ve meyveler getirilerek satılırdı. Şimdi tam tersine yumurtayı, salçayı, peyniri, yoğurdu şehirden köye götüren millet haline geldik. Köyleri boşaltıp şehirlere yerleşerek ülkenin tarımına zarar verdik. Köylerde kalanlarda üretici olmak yerine tüketici olmayı, sosyetik olmayı tercik ettiler.
İşte vatandaş olarak belirttiğim nedenlerle ülke ekonomisine zarar veriyoruz.
Devlet olarak;
Yapılan en küçük tesisleri "saçında tüy bitmemiş yetimin" hakkı olan devletin paralarını heba ederek, gösteriş için görkemli törenlerle, kokteyllerle, yemeklerle, eğlencelerle açıyoruz. Halbuki açılışlarda harcanan paralarla bir tesis daha yapabileceğimizi hesap edemiyoruz.
Her seçimden sonra devlet parasıyla verilen yemekler, kokteyller, yapılan kutlamalar.
Seçimler sırasında siyasi partilerin afişlere, bayraklara, pankartlara, mitinglere harcadıkları paralar. Dünyanın en güçlü ekonomileri dahil hiç bir ülkesinde örneği olmayan seçim süreci yaşıyoruz.
Bürokrasideki makam aracı saltanatları, lüks odalar, devlete yüklenen harcamalar, makam odalarındaki televizyonlar, kullanılan benzinler, elektrikler, on, onbeş sene önce yapılan okulların yıkılarak yenilerinin yapılması, kamu binalarının yıkılarak yenilerinin yapılması veya yüksek kira ücretleri ödenmesi vb gibi harcamalar.
Bir türlü bitmeyen şehirler arası yollar, kaldırımlar, kamu kurumlarındaki israflarla birlikte olması gerekenden fazla personel çalıştırılmasıyla, tabi ki personel derken buna altı yüz milletvekilini, danışmanlarını, sekreterlerini ve diğer harcamaları, Bakanlılardaki şişirilen kadroları, ve harcamaları ilave etmemiz gerekir.
Kısaca yazılacak, çizilecek o kadar konular var ki ne sayfalar yeter, ne zaman yeter.
Anadolu deyimiyle yılanın dahi toprakları yalayarak israf etmeden tüketmeye çalıştığı dünyamızda TC. Devletinin, Türk İnsanın yaptığı israflar, sorumsuz ve bilinçsiz harcamalar dünyanın hiç bir ülkesinde olmadığı gibi bu israflara dayanabilecek başka ülkede göremiyorum.
Maalesef yukarıda belirttiğim nedenlerle, israflarla ve diğer unsurlarla bizlerde Türkiye üzerinde oyun oynayan ABD, AB ve diğer haçlı devletlerinin işlerini kolaylaştırıyoruz.
Onun için sebep ve sonuçları sadece dış güçlerde değil, öz eleştiri yaparak kendimizde de aramalı ve iğneyi birazda kendimize de batırmalıyız.