HUZURUMUZ DİP NOKTADA

Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum.

Bugün, dünyanın bütün hazinelerinden ve servetinden daha önemli bir hayat kaynağımız olan huzurlu bir yaşamı, geleceğe ve yaşama dair tüm umut ve beklentilerin kaynağı olan huzurumuzu, dünyanın geçici albenisine kurban etmekteyiz. Elbette bir insan olarak istek, arzu, umut ve hayallerimiz vardır; olması da yadırganamaz. Ama sonuç itibarıyla bu hayal ve umutlar meyvesini vermese de hayata küsmemek, sabretmek, huzurlu ve kanaatkar bir teslimiyet göstermemek anlamına gelmemelidir. Mevlana’nın dediği gibi: Huzurun olduğu yerde soğan bal olur; sevginin olduğu yerde diken gül olur. İşte günümüzde gerçek yaşamın mutluluk, neşe, sevinç ve elde olan imkânlar çerçevesinde bir yetiye sahip olup huzurlu bir yaşamın devamını sağlayabiliriz.

Ama gel gör ki günümüz insanları, dünyevi ve nefsani arzuları her geçen gün biraz daha artarak insanları huzur ve sükûnetli bir yaşam durağından uzaklaştırmaktadır. Halbuki insan hayatında kilit nokta, huzurlu bir yaşamın haz ve mutluluğuyla buluşabilmeyi başarabilmektir. Zaten yaşamın büyük engellerini aşarak iç huzur ve güvenli bir yaşama yelken açar. İnsan olarak yaşantımızı zora koyan, tahammül ve sabrı devre dışı bırakan nefsani arzularımız, idraklı bir düşünüş, az ve dar olan imkânlarda huzurlu ve mutlu bir yaşamın kapısından mahrum bırakmaktadır. Aklın ve mantığın verdiği komutlarla değil de dünyevi bir hırs ve istencin tetiklemesiyle bir yarış içinde sağlıklı bir yaşamla buluşabilmeyi sanki bir alışkanlık haline getirdik.

Hep şikayet ettik, elimizde mevcut olan imkânlarla mutlu ve huzurlu bir yaşamın kapısını aralayamadık. Halbuki mutlu ve huzurlu bir yaşamın kaynağı ne fazla mal ve imkânda, ne de bir türlü gerçekleşmeyen umutlardaydı. Sadece olanla yetinip, gerekli şükür ve kanaat yetisine sahip olup dar imkânlardan da mutlu ve huzurlu bir yaşamın insanı olabilirdik. Fakat biz hayatımıza yön verdik; ihtiras ve arzularımız bizi yönetti.

Bugün toplum olarak, millet olarak her şeyimiz olsa da idraksiz ve doyumsuz bir nefsin esiri olduğumuz için aile ve toplum hayatımızda huzurlu bir yaşam yok. Huzurun ve mutluluğun olmadığı bir yaşamda, bol ve geniş imkânlarda olsa bile hayatın tadı ve tuzu olmaz. İştahsız, huzursuz, geleceğe güvenle bakabilen bir toplum olmadığımız için, kargaşa ve kaos, gelişim ve ilerleme hızımızı da olumsuz yönde etkilemektedir. Bugün bizi biz yapan değerlerimizden uzaklaşmış durumdayız; aile birliğinden tutun boşanmalara kadar, cinayetlere ve tüm ahlaki değerlerimizdeki eksikliklere kadar huzurlu bir yaşam, bizim ocaklarımıza girmemektedir.

Bize düşen, yaradanın verdiği imkânlarla, aza da çoka da şükr edip, mutlu ve huzurlu bir yaşamı evimiz ve ocaklarımızın eşiğinden içeriye almayı sağlamaktır.