HÜKÜMET BU ENFLASYONLA İFLAH OLMAZ-

HÜKÜMET BU ENFLASYONLA İFLAH OLMAZ-

Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum.

Ekonomik olarak tam bir buhran yaşarken, insanların yaşam kalitesi sürekli olarak eksi yönde ilerliyor. Hükümet cenahında ise bu ateş çemberine karşı hâlâ acil bir çözüm üretilmemesi, "Bu ne rahatlık? Bu ne çabasızlık?" sorusunu sormadan edemiyoruz. Çünkü hayat insanlara tersten bir yaşamı sunmaz. Bugün yaşadığımız hayat, yanlış bir ekonomik anlayışın kurbanı olarak ne yazık ki bizi hayatı tersten yaşamaya mecbur bırakıyor.

Dün düzlükte olan bir Türkiye, bugün istikrarsız ve vizyonsuz bir yönetimin eline düşmüştür. Bireysel ve tüccar bir anlayışla bu devletin itibarı sıfırlanmış, içinde yaşayan fedakâr insanları da bir ekmeğe muhtaç eder hale gelmiştir.

Burada hiçbir art niyet veya ayrım gözetmeksizin, içinde yaşadığımız bu anormal durumu dile getirmek istiyoruz. Bu hastalıklı piyasa şartlarından bir an önce kurtulmak için hükümeti uyarmak; itibardan, koltuk sevdası sarhoşluğundan sıyrılarak, bu milletin çektiği ızdırapları görmeye ve telafi yollarına bir an önce yönelmeye davet ediyoruz.

Biz, devletimizin hizmetkârı ve milletimizin refahının gönüllü fertleri olarak, daima kalıcı olanı geçici olana tercih ederiz. Bizim için devlet önemlidir, milletin bekası önemlidir. Hükümetler gelip geçer, ama devlet kalır. Bu devlete ve millete hiçbir kimsenin ağır bir yük bırakma hakkı yoktur.

Ama maalesef bugün bu yükü millet çekiyor. Izdırap ve çile dolu bir yaşamın tabiri caizse en ağırını yaşıyoruz. Geçinemeyen bir millet, iki yakasını bir araya getiremiyor. Yokluk, işsizlik, çaresizlik ve hayat pahalılığı, en temel gıdalara ulaşımı engelliyor. Yeterli düzeyde beslenememek ise günümüz insanlarını zeka kaybına ve çeşitli hastalıklara adeta davetiye çıkarıyor.

Peki, bu hayati yokluk karşısında hangi hükümet yetkilisi aldırış ediyor? Hangisi Allah rızası için bu devletin ve milletin hakkını gerçek anlamda savunuyor? Maalesef üzülerek söylüyorum ki, bugün hem bu devlet hem de bu millet yetim ve öksüz kalmıştır.

Kimse kusura bakmasın; bugün hastalıklı, marazi, deformasyona uğramış bir yönetim anlayışımız var. Hayatı tersten yaşıyoruz. Doğruları dile getiremiyoruz. Menfaat sarmalı, doğruları ve gerçekleri konuşmamıza engel oluyor. Yaşanan tüm aksaklıkları görmemize rağmen, utanmadan, sıkılmadan, sadece çıkar ve menfaat uğruna bu uyumsuzluğa evet diyor, yanlış anlayışın payandalarına alkış tutuyoruz.

Bakın değerli okuyucularımız, size bir örnek vereceğim:

2009 yılında piyasaya çıktığında 136 dolar eden 200 TL, an itibarıyla sadece 5 dolara denk geliyor. O cebimizden çıkan 131 dolar nerede acaba?

Tabii ki mesele sadece dolar değil. Hayatın tüm kalemlerine dokunarak, bugün en büyük ekonomik savaşımızı veriyoruz. Geçen gün Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bir konuşmasında nüfus artış hızının düşüşünden bahsetti. Bunun yükseltilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na talimat verdiğini ve üniversitelerde istişareler yapılacağını belirtti.

Peki, neden zamanında müdahale edilmedi? Türkiye, 2008’den bu yana ekonomik olarak yanlış yollara saparak; milleti ekmeğe ulaşmakta zor durumda bıraktı, insanları ise iş ile buluşturmada yetersiz kaldı. Bugün yaşadığımız bu tabloya adeta davetiye çıkarıldı. Zamanında atılmayan adımlar, bugün bize kat kat yük olarak geri dönüyor.

Unutmayalım ki, gramla önlem, kiloyla tedaviden daha hayırlıdır.

Kimse kusura bakmasın; bu millet, bu devlet çalan ve çırpan bir yönetime sahipse, refaha çıkma ihtimali yoktur. Hukukun üstünlüğü, siyasi istikrar ve şeffaflık gibi unsurlar zayıfladıkça; kimse müreffeh bir Türkiye beklemesin.

Biz hayatı tersten yaşıyoruz. Ne zaman bu üstünkörü anlayışa son verir, hayatı doğru rayına koyarsak; o zaman normal ve adil bir yaşamın kapıları açılacaktır.