Kırşehir’de Temmuz ayın çok sıcak geçti, hatta kavurucu… Ekili alanları olduğu kadar sebze ve meyve de yakından etkiledi. Kırşehir pazarına artık yerli ürünler de gelmeye başladı.

Kırşehir’de Temmuz ayın çok sıcak geçti, hatta kavurucu…
Ekili alanları olduğu kadar sebze ve meyve de yakından etkiledi.
Kırşehir pazarına artık yerli ürünler de gelmeye başladı. Hemşehrilerimiz köyden, bahçelerinden ekip yetiştirdikleri domatesleri, salatalıkları, fasülyeleri, biberleri pazarda satışa sunuyor.
Kırşehir’de üretilen yerli sebzeye de doyum olmuyor tabi,
Pazarda bazı pazarcıları görünce anılarım beni yıllar öncesini götürüyor.
Güzel Ali, yeni pazardan gelmişti. Eli ile seçtiği portakal ve elmaları kerpiç duvara monte edilmiş, ağaç dolabın içerisine koydu. Günlerdir paçavra hastalığı çeken çehre züğürdü gibi eşinin yanına vardı. Her ne kadar hoşlanmasa da, yanağına bir buse kondurdu.
Ali'nin eşi, geleceğini bilerek, tandıra demir çömlekle koyduğu horoz fasulyesini getirdi. Ali fırından dört adet; has, ince undan yapılmış francala almış heybenin gözüne bırakmıştı. Eşine seslenerek ekmekleri getirmesini söyledi.
Yediklerinden dolayı oldukça karınlı olan Ali, bağdaş kurarak tahta sininin bulunduğu yere oturdu. Sabırsızlanıyordu. Yüksek bir sesle, "Avrat! Bu fasulye soğansız yenir mi?” diyerek avurt sattı. Kadın telaşlandı. Eli çok açıktı. Mevcut olan soğanları komşuları çöp atlamaz Yusuf'un eşine vermişti.
Kepçe kadar büyüklükteki ağaç kaşıklar sininin üzerinde duruyor, yufka ekmekler sofranın içerisinde bekliyordu.
Ali, çömlekte nefis pişirilmiş olan horoz fasulyesinin içerisine biraz kırmızı toz biber attı. Acıyı çok severdi. Yanında bulunan insanların sevip veya sevmeleri umurunda değildi. Yeter ki o damak tadına ulaşsın.
Çehre züğürdü kadın karanlık bir odaya girmiş, kendi kendine dövünüyordu. Ali'ye nasıl hesap verecekti? Karnı büyük Ali, birkaç sefer yekindikten sonra kalkarak eşinin bulunduğu odaya girdi. İstediği soğanlar gelmediği için kadının yakasına sarıldı. Kapının arkasında bir çobandeğneği bulunuyordu. Kehribar gibi kızarmış sopayı alarak kadına birkaç çırpıştırdı.
Bu müstebit adamın sopa ile çırpıştırması, şimdiye kadar olan sevgisini alıp götürdü. Kadın bir türlü yemeğini yemeye gelmiyordu. Gönlü kırılmıştı.
Sürekli hileli iş gören Güzel Ali, yine bir dalavere peşindeydi. Başını ellerinin arasına aldı. Sürekli fikir yoruyordu. Evinde beslediği bir eşeği vardı. Eşeğin iki yaşındaki sıpası bir türlü yanından ayrılmıyordu.
Hım diyerek ayağa kalktı. Kara Osman'ın eşeğini kurtlar parçalamış, ne zamandır hayvanı yoktu. Hemen işe koyuldu. Eşeği vererek Kara Osman'ın boynuzu kırık öküzünü alacaktı. Bundan daha iyi bir takas düşünülemezdi. Ne de olsa öküzün eti yenir, derisi giyilir, bakıldığı zaman tarla ve harman işlerinde kullanılırdı.
Kara Osman, omzunda bir bel ile gidiyordu. Ali birden piyango çıkmış fukara gibi sevindi. Yanına yaklaştı. Estek köstek edip bahaneler arayarak öküzünü istedi. Kara Osman, halisü kalp birisi idi. Fitne fücur işlerle uğraşmazdı. Güzel Ali'nin yaptığı ağız tamburası karşısında basireti bağlandı. Ali etrafında avara kasnak gibi dönüyordu.
Kara Osman, bu safsata sözlere kanarak, yıllarca hizmetini gördüğü çelek öküzünü verdi. Yedeğinde bir öküzü daha vardı. Zaman zaman kağnının ve dövenin altında yatsa da, alıştırırım diyerek, kendini teselli ediyordu.
Ölü yüzüne pudra süren Güzel Ali, Kara Osman'ı kandırarak süslediği eşeği verdi. Üste olarak da, bir süslü yular vermişti. Tek “başımdan gitsin” istiyordu. Hiçbir iş görmediği halde, sürekli yem ve saman yiyerek zarardan başka bir şey getirmiyordu. Ayıbı çok, kara yüzlü Güzel Ali, çokta övünmeci, palavracı, köftehorun birisi idi.
Kara Osman, itina ile süslenmiş boz renkli eşeği alarak at ve eşek gibi hayvanlara ayrılmış çayırlığa sürdü. Boz eşek orada hiç görmediği çayırları ve yoncaları yiyor, karnı doydukça geldiği eve dönerek anırıyordu. Orada hiçbir iyilik görmemişti, ama annesi Güzel Ali'nin evinde idi.
Çayırlarda otlayan, koru yerlerinde düğmecikler yiyen, buz gibi akan pınarlardan kana kana su içen boz eşek, geldiği yeri bir türlü unutamıyordu. Kara Osman, henüz hiçbir işte kullanmamıştı.
Boz eşek bir gün rüyalarına giren annesini özledi. Artık yediklerinden ve içtiğinden bir zevk almıyordu. İlle de annesini görmeliydi. Orada geçirdiği iyi veya kötü günler için hep düşünüyordu.
Bir gün Kara Osman'ın bağladığı yuları dişleri ile kesti. Aklının kaldığı yere doğru koşuyordu. Ağaçtan yapılmış çatal kapıdan içeri daldı. Ahıra varmadan önce, evin hemen giriş kısmında bulunan kiler damına girdi. Orada neler yoktu ki...
Üzüm hevenkleri… Köftürler… Tandırda pişirilmiş kuru yufka ekmekler…
Açık kapıyı kafa ile itti. Ne buldu ise yemeye başladı. Gözlerinin önü açıldı. Güzel Ali, bağdan geliyordu. Kiler damının kapısı niçin aralıklı diyerek fikir yormaya başladı. Kafasını sağa sola salladı. Taaccüp etti. Rüzgar açmış olmalı diyerek hayıflandı. Anlaşılmaz sözlerle homurdanıyordu. Kapıyı kapatmak için zembereğinden tutan Güzel Ali, bir ayak patırtısı ile irkildi! İçeride kim vardı acaba? Önce girmeye çekindi. Acaba hırsızın silahı yanında mı diye derin düşüncelere daldı. Aniden çukura düşmek istemiyordu.
Ahır damına girdi. Başı iri, yuvarlak, çomak şeklinde bir sopa aldı. Yavaşça kapıya dayandı. Sese kulak verdi. Islaklıktan yarılmış kapı aralığından içeriye baktı. Boz eşek parmak üzümünden yapılmış hevenkleri koparıp koparıp yiyordu.
Elindeki sopa yetmezdi. Kalıpla kesilmiş kerpiçlerde dayalı küreği alarak, kapıya dayandı. Yavaş yavaş kapıyı açtı.
Boz eşek eski sahibini görünce yaptığının kötü bir şey olmadığını sanarak yanına doğru yaklaştı. Koklamak istedi. Ne zamandır eski sahibini görmüyordu.
Güzel Ali, salata çanağına dönmüş ağzı ile acı acı gülümsedi. Soğuk soğuk terledi. Eşeğin dışarı çıkmasını bekledi. Belki de bir çifte atarak yaralayabilirdi.
Boz eşek biraz ilerleyince Güzel Ali bütün gücünü toplayarak elindeki küreğin keskin tarafını hayvanın sırtına öyle bir indirdi ki hayvan ön ve arka ayaklarını uzatarak karnı yere değdi. Belinin üzerinden oluktan akar gibi kan akıyordu. Ali, daha öfkesini alamamıştı. Gözleri ak yuvarlak görülecek şekilde belerdi. Davranışlarını kontrol edemeyecek şekilde öfkeleniyordu.
Küreğin alt kısmı ile artık kaba etlerine vuruyor, ara sırada kulaklarını çırpıştırıyordu. Güzel Ali'nin çehre züğürdü gibi olan eşi geldi. Çok yalvararak ele ayağa düştü. O bir hayvandı. Bilseydi oralara kadar girerek malzemeleri yer miydi?
Zavallı hayvanın çanına ot tıkayan Güzel Ali, öfkesini daha alamamış Kara Osman'ın evine gitmişti. Kara Osman, Güzel Ali'yi çok iyi karşıladı. Çünkü iyilik etmişti. İyi bir eşek vermiş, gücünden yararlanması için yardımcı olmuştu. Kara Osman'ın tebeşire peynir bakışlı eşi geriden seyrediyordu.
Güzel Ali, birden celallendi. Ağzına gelen her şeyi söyleyerek, neler demedi ki... Akla uymayan sözde nedenlerle suç bulmaya çalışıp, öküzün altında buzağı arıyordu.
Balaban yapılı Kara Osman ne söyleyeceğini şaşırdı. Çünkü hayvan kendisine geçmişti. Bütün zarar ve ziyanı ödemek zorunda idi. Sokak ortalarında boş boğazlıktan başka bir şey bilmeyen eşi, eşeğe bakmamış, Güzel Ali'nin evindeki yiyeceklerin zarar uğramasına sebep olmuştu.
KARA Osman söylenenler karşında dut yemiş bülbüle döndü. Çoktan Güzel Ali'nin defterini dürerdi. Ancak ortada işlenmiş bir suç vardı. Bu ceremeyi ödeyecekti.
Neye uğradığını anlamayacak kadar kötü durumlara düşerek cin çarpmışa dönen Kara Osman, Güzel Ali'nin tüm zararını ödedi. Omurga kemiği gözüken boz eşeği aldı. Artık iyilikten anlamayan bu hayvana bir ceza da kendisi vermek istiyordu. Ancak Güzel Ali kadar gaddar değildi. Dilenci yırtıklığı ile bütün utanma ve sıkılmayı bırakmamış olan Güzel Ali, istediğini alarak oradan uzaklaştı.
Kara Osman'ın yedek öküzü sürekli olarak hem kağnı, hem de dövenin altında yatıyordu. Osman bıyığa güldü. Boz eşeğin belindeki yarayı karasakız ile yapıştırmış, üzerine de çul bağlamıştı. Öküzü tek kalan Kara Osman çavdar sapından bir hamut yaptı. Terbiye edilmiş sahtiyan deriden bir koşum yaparak eşeği öküzün karşısına koştu.
Döven çeken öküz ile eşek birbirlerine ayak oyununa çalışıyorlar yürümek istemiyorlardı. Herkesin gözünün önünde sokak ortasında yürüyen hayvana acımasız şekilde hareket etmeye başlayan Kara Osman, çelek öküzü verdiğine pişman olmuştu.
Tebeşire peynir bakışlı eşine zehir zemberek konuşmaya başladı. Eşek, dövene koşulduğu zaman karşısındaki öküzle çifteleşmeye başlıyor, o hayvana da iş gördürmüyordu. Artık bu iş canına tak eden Kara Osman, onun bunun sırtından geçinen kepçe kuyruk Selim'i çağırdı. Selim; azgın, serseri, ip kaçkını birisi idi.
Kara Osman, boz eşekten kurtulmak istiyordu. Deve tımarı yaparak kepçe kuyruk Selim'i kandırdı. Ancak Selim sürekli burun şişiriyordu. İşin içerisinde anafor olunca cumburdamaya başladı. Kara Osman, eşekten kurtulmak için Selim'i arpalamıştı. Selim beli sakat boz eşeği alarak Güzel Ali'nin yanına vardı. Sürekli karanlığa ürüyordu.
Bayır turpu gibi kaba ve terbiyesiz Ali, Selim'in kolundan tutarak dışarı attı. Her nedense Selim'in birden cesareti kırıldı. Şimdiye kadar kim karşısında durabilmişti ki? Gizli hesapları olan içten pazarlıklı Ali, başındaki eşeği göndererek Kara Osman'ın boynuzu kırık da olsa öküzünü elinden almıştı. Bu Selim'de kimdi? Burnunu böyle işlere neden sokuyordu?
Halbuki Ali'de suçüstü yakalanma telaşı vardı. Hastalıklı mantıkla hareket ediyor, boş çuval dövüyordu.
Kepçe kuyruk Selim ise hayalet kovalıyor, eski yediklerini geviş getiriyordu. Selim, Güzel Ali karşısında gülünç durumlara düştü. Göğsü kalaycı körüğü gibi kalkıp iniyor, karnı su değirmeni gibi gurulduyordu.
Eşekten kurtulmanın bir yolu vardı. Güzel Ali, kepçe kuyruk Selim'i arpalarsa bu iş çoktan biterdi. Başını beladan kurtarmak isteyen Güzel Ali, eşeğin anasını Selim'e verdi. Beli sakatlanmış hayvanı da alan Selim, Kara Osman'ın yanına geldi. Biraz arpa da Osman'dan aldı. Osman'da sakat eşekten kurtulmak istiyordu. Kurtulmak için Selim'e o da yüklü bir anafor verdi. Kepçe kuyruk Selim eşekleri kime sattı, ne kadar arpalandı bilinmez Kara Osman hâlâ çelek öküzün yasını çekiyordu.