Zaman, zaman nüfusu yeni sayımlarla yüz otuz sekiz bine olan Kırşehir’de gördüğüm, şahit olduğum olayların bazılarını gündeme getiriyorum.
İnanın şahit olduğum çok sayıdaki olayları hayretle karşılıyor ve bu nasıl iş Kırşehir’de ve Türkiye’de insanlar erozyona uğrayarak bir tuhaf oldular demeden de kendimi alamıyorum.
Ülkemizin ve Kırşehir’in haline bakın yok birbirinden farkları.
İnsanlar bir garip hal içerisinde, Atatürkçüsü, ilericisi, dindarı, ateisti, hacısı, hocası, okuyanı, okumayanı, topçusu, popçusu, enteli, danteli, kotlusu, şortlusu, kapalısı hiç fark etmez hepsi aynı, işin içine menfaat, çıkar, bencillik girdiği zaman yok birbirlerinden farkları Allah’ta korkmadan, kulda utanmadan yapamayacakları edepsizlik, söylemeyecekleri, yalan, atamayacakları iftira yok. Fitne ve fesatlıkta cabası.
Hep birlikte televizyonlarda çocuk kaçırmaları, öldürenleri, sekiz yaşındaki kız çocuğuna tecavüz ederek toprağa gömenleri izliyor, görüyor ve tepki gösteriyoruz.
Tepki göstermekte haklı olduğumuz gibi toplum olarak bizlere ne olduğunu da araştırmamız gerekir.
Evet, bizlere ne oldu ki erkek çocuklarına, küçük kız çocuklarına tecavüzde, hayvanlara tecavüzde ve şiddette, öldürmede, kadına şiddette, hırsızlıkta diğer ülkelere göre çok açık ara öndeyiz?
Bu nasıl insanlık, bu nasıl Müslümanlık?
Bir anlık zevk için küçük kız çocuklarına tecavüz ediliyor, hasta bir insana lazım olan organ için organ mafyası insan öldürüyor organlarını yüksek paralara satıyor. Bir anlık zevk için, kolay yoldan para kazanmak için değer mi insan hayatına kast etmek?
İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?
Sanki ülke olarak bizler “Bir insan hayatını kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak kadar sevaptır, bir insan hayatına kast etmek tüm insanlığı öldürmek kadar günahtır” diyen İslam dininin mensupları değiliz.
Ne oldu bize?
Ne değiştirdi bizi?
Ne değiştirdi ki sadece ahlak erozyonuna değil, her türlü erozyona uğrayan böylesine bir toplum olduk?
Neden inandıklarımız, söylediklerimiz, düşündüklerimiz, yaşadıklarımız ve yaptıklarımız birbiriyle örtüşmüyor?
Neden maneviyatı tamamen bitirerek yerine madde ve menfaatçiliği ön plana çıkardık?
Biz ne zaman bu kadar izansız olduk, ne zaman bu kadar merhametsiz olduk?
Sanki biz Allah'ın birliğine, kitaplarına ve Peygamberlerine inanan İslam Dininin mensubu değilmişiz gibi hareket ediyoruz.
Dediğim gibi sadece ahlak olarak değil her bakımdan erozyona uğradık ki daha sabahleyin kalktığımız andan itibaren “bugün kimi dolandırabilirim, kimi aldatabilirim, çalıştığım iş yerinde yalakalık yaparak ön plana çıkıp nasıl masa ve koltuk sahibi olabilirim!” gibi fitne ve fesat düşüncelerin hesabını yapıyoruz.
Tamamen ne yaptığı belli olmayan bir toplum olduk. Adeta bindik alamete gidiyoruz kıyamete.
Sanki bizler Sultan Alparslan’ın, Fatih Sultan Mehmet’in, Yavuz Sultan Selim’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Çanakkale’de şehit olan atalarımızın evlatları, torunları değiliz.
Sanki biz cephelerde Allah, Allah nidalarıyla Allah, vatan, millet, bayrak ve namus aşkıyla savaşan ecdada mensup değiliz.
Sanki bizler cephede vatanım giderse namusumda gider diyerek yağmurlu havada çocuğunun üzerindeki battaniyeyi alarak ıslanmasın diye top mermisinin üzerini örten kahraman Türk Kadınlarının ecdadı değiliz.
Sanki Ak Şemsettin, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Edebali, Ahi Evran gibi İslam Alimleri ve Evliyalar bizim ecdadımız değiller.
Haram helal, at izi, it izi birbirine karıştı. Hayat sadece paradan cinsellikten ve menfaatçilikten ibaret oldu. Adeta gözlerimizin önüne birileri tarafından perde çekildi. Allah korkusu, ezan, bayrak, vatan ve millet aşkı buz olup eriyip gitti.
Bir utanmazlık, bir yüzsüzlük aldı başını gidiyor. Vatandaş son derece modern ve lüks evlerde oturuyor, araba dersen son model güç kuvvet yetmez, giyim kuşam dersen bir başka şıklıkta bir giyindiğini bir daha giyinmiyor, dünyayı ben yarattım edasıyla kasıla, kasıla geziyor, yaz mevsiminde deniz kenarına tatile gidiyor, ama ödemesi gereken borcunu geçim sıkıntısı çektiği için ödemiyormuş. Her halde oturduğu ev, bindiği araba, giyindiği elbiseler ölen birilerinin vasiyetiyle miras kaldı. Deniz kenarına tatile de, birileri hac niyetine sevap olsun diye gönderiyor galiba.
Oysa amaçları yapılacak seçimleri fırsat bilerek nasıl olsa af çıkarırlar veya af çıkmazsa da oy istemeye geldiklerinde, “isteklerimi yapmazlarsa oy vermem!” mantığıyla, yalan beyanlarla, timsah gözyaşlarıyla mağdur edebiyatı yapıp borçlarını sildirmeye çalışan kişilerin bu istekleri kişilik bozukluğu ve ahlak erozyonu değil de nedir?
Vallahi öylesine bir toplum olduk ki, para uğruna, makam uğruna, menfaat uğruna paha biçilemeyen değerlerimizden taviz verdik, dinimiz, imanımız, ahlakımız, şerefimiz, haysiyetimiz para oldu. İşin içine para girince her şeyden vazgeçtik.
Utanmanın, arın, hayanın, Allah korkusunun, günahın hiçe sayılarak devir değişti mantığıyla hareket edip, Kırşehir cadde ve sokaklarında öpüş, kokuş gezenlerin, sadece kendi gibi ahlak ve utanma duygusundan uzak insanların yürüdüğünü sanarak yüksek sesle argo ve küfürlü konuşanları ahlaksızlığın bir başka tarafı değil midir?
Yüce dinimiz, “düşene vurmayın, elinden tutun kaldırın” diyor. bizler de aksine düşene vurduk, toplumdan aforoz ettik. Bazen uyuşturucu bataklığına saplandığı için bir tekme de biz vurduk, bazen alkol bağımlılığına, bazen başka bir maddeye bağımlı hale geldiği için, sabır göstermedik, terk ettik ecellerine.
Beş kuruşa muhtaç birilerini görmezlikten geldik, kendimiz her gün sıcak yuvalarımızda bir eli yağda bir eli balda tok karınla yatarken, komşumuzun aç yatmasına göz yumduk. Umursamadık, “Allah ona da verseydi ya bize ne?” dedik.
Evsiz dışarıda yatanlara aldırış etmedik, biz sıcak yorganlarımızın altında yatıyoruz ya bize ne dedik.
Hastaneler de şifa arayanların durumlarını sormadık.
Bakım evlerine kalan çocuklarından ayrı kalmış dört gözle ziyaretine gelecek olan çocuklarını ve akrabalarını bekleyen yaşlılarımızı, analarımızı, babalarımızı kendi hallerine bırakarak arayıp sormaz olduk ama konuşunca da Allah korkusundan, dinden, imandan, vatan ve millet sevgisinden, anne baba haklarından, eşitlikten, doğruluktan bahsederek mangalda kül bırakmadık.
Ne oldu da bize, bu kadar ayrı düştük birbirimizden ve sadece ahlak erozyonuna değil her türlü erozyona uğrayan bir toplum olduk?
Biliyorum ki bu yazdıklarımdan dolayı bana kızanlar, küfredenler olacaktır ama “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” edasıyla düşünerek, “kötü söz sahibinindir” deyip bu gerçekleri görmezlikten gelemeyeceğimize de belirtmek isterim.
Oysa biz Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Şeyh Edebalilerin, Ahi Evranların hoşgörü ve sevgi mayası ile yoğrulmuş bir toplum olmaktan kıvanç duyduğumuzu her platformda dile getiririz. Eğer Şeyh Edebali, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ahi Evranlar bu topraklardan çıkabildiyse, ya bizde bir sorun var ya da bu topraklar artık o topraklar değil.
Bu topraklara sevgi, saygı, edep ve de haya ekmedikçe, ne Şeyh Edebaliler, ne Yunus Emreler ne Mevlanalar ne de Hacı Bektaş Veliler, Ahi Evranlar bizleri kurtarır mı bilmiyorum ama tek bildiğim biz sadece ahlaki değil, her türlü erozyona uğradık.