Bilemiyorum nereden nasıl başlayacağımı. Kırşehir’in yazılacak onlarca hatta yüzlerce sorunları varken iki haftadır bir çok kişi için önemsiz benim içinde yaşadığım olaylar olması bakımından yazılması gereken olarak düşündüğüm konuları yazmaya çalışıyorum.

Bilemiyorum nereden nasıl başlayacağımı. Kırşehir’in yazılacak onlarca hatta yüzlerce sorunları varken iki haftadır bir çok kişi için önemsiz benim içinde yaşadığım olaylar olması bakımından yazılması gereken olarak düşündüğüm konuları yazmaya çalışıyorum. İnşallah bundan sonra söz konusu Kırşehir olunca daha güzel konuları, Kırşehir’in sorunlarını yazmaya gayret ederim.
Yazımızın başlığında belirtildiği gibi her güzel işin bir sonu vardır. Bende büyük bir istekle, şevkle, severek, fedakarlıkla görev yaptığım Kırşehir Kent Konseyi Genel Sekreterliği görevimi Tolga Akpınar kardeşime teslim ederek emekliye ayrıldım. Ve bunu Anadolu ajansı dahil ulusal ve yerel gazeteler haber yaptılar.
Aslında benim Kırşehir Kent Konseyi Genel Sekreterliği görevinden emekli olmam ve yerime Tolga Akpınar’ın getirilmesinin haber yapılması iki buçuk sene önce teslim aldığım Kırşehir Kent Konseyini nereden nereye getirdiğimi göstermektedir.
Şahıs olarak ben Kırşehir Kent Konseyine başladığımda sadece “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi haber yaptı. Onun dışında yerel basının haberi olmadı. Çünkü Kırşehir’de Kent Konseyinin varlığını herkes bilmiyordu. Bugün ise genel sekreterin emekli olması ve yeni genel sekreter atanması bırakın Kırşehir yerel basınını Anadolu Ajansı aracılığıyla ulusal basında haber yapılır oldu. Kırşehir’deki şahıslar ve kuruluşlar çiçek göndererek hayırlı olsun ziyaretlerinde bulunuyorlarsa bu durum şahsım olarak benim Kırşehir Kent Konseyini aktif ve verimli hale getirmem, projeler üretmem Kırşehir ve Türkiye’ye tanıtmamdan kaynaklanmaktadır. Bu gurur da bana yeter.
Çünkü ne Validen korktuk, ne Belediye Başkanından, ne de diğer makamlardan korktuk, fikirlerimizi, düşüncelerimizi büyük cesaretle, Sayın Valimize, Belediye Başkanımıza görüşlerimizi söyledik. Netice de Sayın Valimiz Necati Şentürk’e Kırşehir’i gezdirdik. Bu da bir ilktir. Yani suya da dokunduk, sabuna da.
Ancak maalesef çalışmak, başarılı olmak Kırşehir’de birilerine batmaktadır. Nedense çalışmayana, yatana, neden çalışmıyorsun, yatıyorsun denmiyor, çalışana sen neden bu kadar çalışıyorsun deniliyor. Bu da işin ilginç diğer tarafı.
Bundan önceki yazımda da belirttiğim gibi Kent Konseyi Genel Sekreteri Belediye Başkanı tarafından görevlendirilir. Resmi Gazete’de belirtilen esaslara göre yürütme kurulu ve Başkana karşı sorumlu olur ve o çerçevede görev yapar. Belediye Başkanı tarafından görevlendirildiği an Belediye personeli olmaktan çıkar Kent Konseyi Genel Sekreteri olarak görev yapar.
Görevleri arasında Valilik Makamı, Belediye Başkanlığı Makamı olmak üzere her makama yazı yazar, yazılara imza atar, fikirlerini söyler, isteklerde bulunur, basın açıklaması yapar, Kent Konseyi Başkanının olmadığı günlerde Başkanlığa vekalet eder, toplantılara iştirak eder. Bu hakkı birileri değil T.C. Devletinin Kanunları vermektedir.
Hal böyle olunca üçüncü bir kişinin ortaya çıkarak Kent Konseyi Genel Sekreterine, “Sen belediye personelisin, bana görüş bildiremezsin, dilekçe yazamazsın, imza atamazsın, ben sana öyle yetki vermedim!” deme hakkı yok. Zira onu diyen zatın öyle bir yetkisi de “dikkatli ol, olur, başka emrin var mı?” gibi sözler etme hakkı da yoktur. Davet ve resmi yazılarla çağrıldığı toplantılara katıldığı zaman bir zatı muhteremin “benim olduğum toplantılara sen gelmeyeceksin! Sen bana bağlısın!” gibi sözler etme yetkisine sahip değildir.
Kent Konseyi Genel Sekreteri tüm makamlara yazı yazar, fikirlerini söyler, kanunların kendisine verdiği çerçevede görevini yerine getirmeye çalışır. Bu nedenle herkes haddini bilmek zorundadır.
Toplantılarda ve toplumun kalabalık olduğu alanlarda herkesle tokalaşıp, Kent Konseyi Genel Sekreterini atlamak, toka yapmamak, selam vermemek, selamını almamak Kent Konseyi Genel Sekreterini küçültmez bu hareketleri yapan kendini beğenmiş, şişkin, kibirli zatları küçültür. Demek ki kalitesi o kadarmış!
Birileri Kent Konseyi Genel Sekreteriyle uğraşacağına kendi asıl işi olan işlerle, kendisine bağlı personellerle, yatanlarla, tespih çekenlerle, yalakalarla, gösteriş peşinde koşanlarla, uyuyanlarla, bankamatik memurlarıyla uğraşsalar çalışma verimliliğini arttırsalar daha iyi olur. Ama bu onların işi olmuyor nedense!
İnsan yaşadıkça neler görüyor, nelere şahit oluyor. Geçmişte adam zannettiğiniz, çok başarılı, cesaretli her kurumuma, her ile lazım dediğiniz kişilerin sonradan sesi çok çıkan boş bir tencere, kuru sıkı bir tabanca olduğunu öğrendiğinizde şaşkına dönüyorsunuz.
Ağabeyim, ablam vs. dediğiniz, uğruna fedakarlık yaptığınız kişilerden öylesine darbeler yiyorsunuz ki darbenin nereden, nasıl kim tarafından geldiğini bilemiyorsunuz. Zaman geçtiğinde yediğiniz darbenin ağabeyim, ablam, kardeşim, arkadaşım, dediğiniz insanlardan geldiğine de inanamıyorsunuz.
Dünya demiyorum, insanlar bu kadar tuhaf, acımasız ve çok yüzlüler.
Kısaca insanların çivisi çıkmış. Bunu derken sadece belirli bir kademeyi, belirli bir kişiyi değil herkesi ve tüm makamlarda bulunanları kastediyorum. Bir yerde alt kademelerde bulunanları normal karşıladığınız oluyor ama büyük beklentiler içerisinde üst makamlara getirilen muhteremleri görünce bulundukları makamlara kendilerine yakıştıramıyorum.
İster resmi olsun, ister özel makamlar büyüklenme, kibirlenme, kendini beğenme, şişme, kırışma yerleri değildir. İnsana insan olduğu için değer verilir, insan olduğu için saygı duyulur. İnsan markalı, modalı, güzel giyiniyormuş, Malbora sigara içiyormuş, son model arabaya biniyormuş, yatları, katları, villaları varmış, parası çokmuş, makam sahibi olmuş, döner koltukta oturuyormuş bunlar insanları insan yapan değerlerden değildir. Sadece günlük hayatın, iş hayatının parçalarıdır.
Ancak günümüzde öyle olaylara şahit oluyoruz ki en küçük bir koltuk sahibi olan kendisini dev aynasında görmektedir. Bunun örneklerini Kırşehir’de görmekteyiz.
Maalesef Kırşehir’de elinden hayır, şer gelmeyen, suya sabuna dokunmaktan korkan, makamı korkaklık içerisinde yüzeysel işlerle yöneten siyasetin cilvesiyle bir yerlere getirilmiş öylesine insanlar var ki bu mızmızlar kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannetmektedirler.
Allah nasip etmiş, size güvenenler sizi sorumluluk taşıyan göreve getirmişler, sizde bunu heyecanla sevinçle, bilgi ve birikiminize güvenerek bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Fakat sizin gayretli çalışmanızı görenler garip bir hal içerisine girerek hiç hakkı olmadığı halde bazı haddini bilmezler hesap sormaya, bağırmaya çalışıyor. “Sen kimsin, sen necisin, senin üzerine vazife mi?” gibi korkak, basiretsiz, iş yapma ve bitirme yeteneği olmayan, uyuz, mıymıntı ve zavallı kişilere ait sözleri söylerler. Çünkü sizdeki iş bitirme cesareti ve yeteneği onlarda olmadığı için kıskanırlar ve sizden korkarlar. Onlardaki idarecilik anlayışı cesaretli, verimli, kaliteli, iş yeri huzurunu sağlamak için değil, bağırmak, çağırmak, küçük görmek, selamlaşmamak, toka yapmamak, sırt dönerek konuşmak gibi insanlık dışı hareketleri yapan zatlardır.
Kırşehir’de gördüğüm durum manzara bu. Birileri çok alınacaklar, çok kızacaklar, yazımı okurken uff, puff çekerek renkten renge girecekler ve kötü sözler söyleyecekler ama esas olan bu yazıyı yazana değil, yazdıranlara bakacaksınız.
Siyasilerin ve siyasetin cilvesiyle bir yerlere gelmiş muhterem makam sahipleri korkaklığı bir tarafa bırakmadıkça Kırşehir’in sorunların, sorumluluk taşıdıkları kurumun sorunlarını Sayın Valimize, Milletvekillerimize, Cumhurbaşkanı’na söyleyebilmelidir ki Kırşehir gelişsin, kalkınsın, sağlıktan, eğitime problemleri çözülsün, işsizlik azalsın, göç veren değil göç alan Kırşehir ortaya çıksın.
Ne yazık ki Kırşehir’de bu durum böyle olmuyor. İlimizin sorunlarının çözümünde ilk makam olan Sayın Valimize Kırşehir iyi anlatılmıyor, “azar işitirim, fırça yerim!” gibi düşüncelerden dolayı bir korkaklık içerisine giriyor, “neme lazım ben koltuğumu korumanın gayreti içerisine girerek, gelene ağam, gidene paşam” diyeyim, “en büyük Vali bizim Vali” diyeyim “Vali Beye ve siyasilere methiyeler dizeyim Kırşehir ne olursa olsun üzerime vazife değil” anlayışı hakimdir. Eğer aldığımız maaşın, bulunduğumuz makamın hakkını vermek istiyorsak Kırşehir için Kırşehir’in sorunlarını Vali Beyden itibaren siyasilere ve Cumhurbaşkanına cesaretle aktarmalılar. Öyle olunca kaybedecekleri bir şey olmaz ama Kırşehir’e çok şeyler kazandırırlar. Bunun için Makamlara getirilen insanlar iş yapıcı, cesaretli, çalışkan insanlar olmalıdırlar.
Benim üzerime vazife mi, senin üzerine vazife mi gibi kolaycıl söylemlerden kaçınılmalıdır. Lakin Kırşehir’de bunları pek göremiyoruz. İş yapacak, icraat yapacak makamlarda bulunanlarda makamları koruma telaşı var, neme lazımcılık var, korkaklık var. Bir alt kademedeki çalışanlara ve diğer personellere boş tencere gibi bağırıp çağırma var. Çalışan personeli kendi malı zannedip, konuşurken arkasını dönmek var, kibir, var, şişkinlik var, karşısındakini beğenmeme ve küçük görme var. Çalışmayana “sen niye çalışmıyorsun?” demek yerine çalışana “sen neden bu kadar hırslısın, kendini ön plana mı çıkarmaya çalışıyorsun, bu işler üzerine vazife mi?” gibi standart söylemler var.
Sanki bir işte görevlendirilen personelin işiyle ilgili konuları takip etmesi, yerine getirmesi, görevini layıkıyla yapması suç. Çünkü bu muhteremler öyle görmüş, yıllardır aynı şekilde çalışmışlar, birileri de reklamlarını yapmış, göklere çıkarmışlar herkeste bunları bir şey zannetmiş.
Bir kere personele hoş geldin diyerek güler yüz göstermek ve sakin bir şekilde konuşmak yerine bağırıp çağırmak, yüksek sesle konuşmak, selamını almamak, selam vermemek, uzatılan eli boş çevirmek, tokalaşmamak, sırtını dönerek konuşmak en alt kademeden, en üst kademeye hiçbir insana yakışan bir olay değildir. Aksine kabiliyetsiz, basiretsiz, iş yapma ve sorumluluk taşıma yeteneği olmayan, anası soğan, babası sarımsak olan muhteremlere ait bir davranış biçimidir.
Tabi bunlarda, bu günlerde geçecek ve herkes yaptığıyla utanacak, cenazede, düğünde, cadde ve sokaklarda elbet bir gün karşılaşacağımız Kırşehir’de aşağılamaya kalktığı insanların yüzüne nasıl bakacaklar onu da bilemiyorum.
Tek bildiğim her güzel işin bir sonu vardır.