31 Temmuz Pazar günü KPSS sınavı yapıldı. Bu sınav milyonlarca öğrencinin geleceğini belirleyecek bir sınavdı. Sınavda yeterli puanları alanlar atanacak, alamayanlar ise ya yeniden hazırlanacak ya da kamu kurumlarında çalışma umudunu bırakıp, özel sektörde kendine iş aramaya başlayacaklardı.
Ben kütüphane görevlisiyim. Sabah saat 7.50 -7.55 gibi kütüphanenin kapısına geldiğimde kapı önünde bekleyen uykulu gözlerle selamlaşıyorum. Sırtlarında kitap yüklü çantaları, ellerinde su ve simit sarılı kesekâğıdı… Sıcak yataklarında yatmayıp verimli ders çalışmak amacı ile kütüphaneye geldi çocuklar. Kar demediler, kış demediler geldiler. Haftanın yedi günü, sosyal hayatı terk edip saatlerce ders çalıştı gençler. Ayakkabı eskittiler, dirsek çürüttüler, mürekkep yaladılar…
Dört yıl ilkokul, dört yıl ortaokul, dört yıl lise, en az dört yıl (İngilizce hazırlık okuyanlar beş yıl) üniversite okudu bu yavrular. Ömürlerinin on yedi yılını eğitim alarak geçirdiler. Aldıkları bunca eğitim sonunda da güzel bir meslek sahibi olmak, çalışmak, kendi ayakları üzerinde durmak, aile kurmak, çoluk çocuğa karışmak istiyorlar.
Gençler, onlardan beklenen her şeyi yapıyor. Okuyor, öğreniyor, test çözüyor, ezberliyor. Sonuç olarak da KPSS sınavını kazanmak, atanmak, kamu da çalışan bir öğretmen, mühendis, sağlık personeli, memur olmak istiyor.
Kütüphanede ders çalışan öğrencilerle arada sırada koridorda, girerken çıkarken sohbet etme imkânım oluyor. Kimisi ilk defa giriyor bu sınava, kimisi ise beşinci, altıncı sefer.
“Şu sınavı bir an önce kazanıp atanmak istiyorum abla” dedi kirli sakallı bir delikanlı, “Valla babamdan harçlık istemeye utanıyorum. Üniversite bir şekilde okunuyor, bitiyor ama sonunda işsiz kalmak yok mu, işte o insanı yıkıyor.”
Sınav öncesi heyecan doruktaydı. Çocuklar gece yarılarına kadar ders çalışıyorlardı. Kitapları yalayıp yutmuşlardı. Bilgisayardan ders videoları izliyorlar, deneme üzerine deneme çözüyorlardı. Ders çalışmaktan gözlerinin altı morarmış, çıtı pıtı bir kız yanıma yaklaştı. Ben sormadan anlatmaya başladı, “Hocam annem kanser hastası, babam derseniz emekli adam. Beş kişinin yükünü çekmeye çalışıyor. Kıt kanaat geçiniyoruz. Bir an önce bu sınavı kazanıp atanmam lazım. Tüm geleceğim, umutlarım bu sınava bağlı. Lütfen bizler için dua edin” dedi.
Gözleri sulanmıştı. Her çocuğun farklı bir hikâyesi vardı. Pek çoğu da fakir aile çocuklarıydı. Ne arkalarını dayayacak dayıları, ne de paraları vardı. Onlar için tek çıkış yolu görünüyordu o da KPSS sınavını kazanıp, atanmak.
Sınavın ertesi günü gençlerle kütüphanede göz göze geldik. Alan sınavına çalışmak için gelmişlerdi. Yüzlerinden düşen bin parçaydı. Kimisinin ağlamaktan gözleri şişmiş, kimisi de ölü balık gibi bakıyordu. Eski enerjilerinden eser yoktu. Sopa yemiş gibi bir halleri vardı.
“Ben böyle sınav görmedim” dedi biri “Ben Türkçeciyim ama ben bile Türkçe sorularını yapamadım, soruları okuyorum okuyorum anlamıyorum. Sınav sırasında kafam durdu. Kalbim sıkıştı, az kalsın bayılacaktı.”
Gençlerin üzerinde ne kadar büyük yük vardı. Gelecek kaygısı, sınav çilesi…
Aradan iki gün geçmişti ki sınav sorularının çalındığına dair haberler dağıldı. Yok artık bu kadarı da olmazdı. Olmamalıydı. Milyonlarca öğrencinin emeği çalınamazdı. Emek döken bunca insana bu yapılamazdı.
Alan sınavına hazırlanan öğrencilerin daha doğrusu öğretmenlerin moralleri bitikti. Ölümüz yok, yasımız var hesabı, dokunsalar ağlayacaklardı. Suratları yerleri süpürüyordu.
Kimisi böyle bir şeyin olacağına inanmıyordu. Kimisi ise, “Neden olmasın, geçen senelerde de olmadı mı? Hem bu kadar sorunun aynı olması tesadüf olabilir mi" diyordu.
Karşımda okumuş, bilgili, araştıran, zeki gençler duruyordu.
Şaibeli durum araştırılmaya başlandı ve KPSS iptal edildi. İnşallah milyonlarca insanları derinden etkileyen bu yanlışı yapanlar hak ettiği cezaları alırlar ve bir daha böyle olayların, şaibelerin yaşanmaması sağlanır. 
İnşallah tez zamanda gerçekler ortaya çıkar. Gençlerimiz kaybettikleri umutlarına kavuşur. Moralleri düzelir, yüzleri güler.
Ya toprak ol
Ya da su
Sakın ateş olma