Hayat kimine o kadar güzel, kimine o kadar zor ki… Çevremizde şahit olduğumuz öyle olaylar sorunlar var ki… İçinden nasıl çıkılacağı belli olmayan olayları her gün televizyon kanallarında seyrediyoruz. İbretlik olayları izliyoruz, kimi ailesini katlediyor, kimi hısım akrabasını, kimisini çoluk çocuğunu… İnsanlarımız adeta canavarlaşmış, kimseye öte git denilmiyor.

Hayat kimine o kadar güzel, kimine o kadar zor ki…
Çevremizde şahit olduğumuz öyle olaylar sorunlar var ki… İçinden nasıl çıkılacağı belli olmayan olayları her gün televizyon kanallarında seyrediyoruz. İbretlik olayları izliyoruz, kimi ailesini katlediyor, kimi hısım akrabasını, kimisini çoluk çocuğunu…
İnsanlarımız adeta canavarlaşmış, kimseye öte git denilmiyor. İnsanlar sinir küpüne dönmüşler, kendi kendilerine konuşuyor. Bela arıyor vaziyetteler…
Neden bu duruma geldik?
Neden aile içerisinde bile birbirimize küsmüş, kırılmış, adlarımızı bile anmaktan imtina eder duruma geldik?
Toplum içerisinde argo konuşmak küfürlü konuşmak insanları insafsızca eleştirmek sıradan yaşam tarzı oldu.
Geçinebilmek için çöplerden yiyecek toplayanlar, karton kutu ve naylon toplayan insanlar her geçen gün artıyor. Mesai saatinden sonra yeteneğine göre iş yapmak isteyen insanlar çocuğunu okutabilmek için emeklilikten sonra becerisine göre çalışmak zorundalar.
Diğer yandan savurganlık, azgınlık hatta ailesine çoluğuna, çocuğuna vatanına ihanet.
Neler oldu da neyi kaçırdık ta bizler bu hallere geldik?
İnsanların kendini temsil etmesi için yetkilendirdiği şahıslar yanlış yaptıkça, yanlış yapıyorsun diyemeyen bir topluluk.
Okuduğunu anlamayan, anlasa bile istediği tarzda yorumlayan doğrulara bir türlü “doğru” demeye korkan insanlar kümesine dönüştük.
Yazık oluyor bu ülkeye ve insanımıza, geleceğimiz olan neslimize.
Bir arkadaşım anlatıyor “Ben aptalmışım, ne işim vardı da esnaflık yapmışım yıllarca. Babam, ailem beni okuttular, ben de babam gibi esnaflığı tercih etmiştim. Devletime katkım olsun, vergi vereyim yanımda çalıştırdığım işçiye maaş ödeyeyim. Ülkeme insanıma hizmet edeyim diye. Ne kadar mücadele ettim ise işlerim bir türlü yoluna girmedi. Çünkü ben yalakalığı, taklacılığı oldum olası sevmedim, sevemedim, komisyonculuk yapıp devletimin imkânından, devlet makamını işgal eden devletimin adına yapılacak ihalelerde, insan kılıklı şerefsizlere yol vermedim. Her zaman Allah’ımın beni gördüğünü, hesap gününün olduğunu hiç unutmadım, unutamadım. Haram yemedim, haram kazanca el sürmedim. Doğru ve dürüstçe nafakamı temin etmeye gayret ettim. Bu nedenle her şeyimi kayıp ettim. Ama itibarımı kaybetmedim. Bir de babamın, anamın benim için yapmış oldukları fedakârlıklar sebebi ile dünya için lazım olan diplomamı. Ben de artık bir el kapısında ekmeğimi kazanmaya çalışıyorum, çoluk, çocuk huzura erdi, ödemem var diye strese girmeden ailemle olan samimiyetim artırarak onlara zaman ayırarak, şimdiden 2018 yılında yapacağım 135 günlük tatilimi nasıl güzel değerlendire bilirim düşüncesindeyim. Şimdi geriye dönüp baktığımda ne kadar kendimi yıpratmışım, ailemi üzmüşüm esnaflık yapacağım, istihdam sağlayacağım, verdiğim vergilerle ülkeme katkı sunacağım diye kendimi yırtığım günlerime çok acıyorum. Yanlış yapmışım. Sabahın ilk ışıkları ile başlayan hayatım gecenin kör karanlığına kadar uzandı. Tatil istirahat nedir demeden çalışmak ,ne için ailem ve ülkem için. Ne oldu sonunda hiç. Kocaman bir hiç kim kazandım. Her türlü kazancı kendine mubah sayanlar, anlı secdeden kalkmayıp her türlü fırıldaklığı yapanlar köşe oldular. İnanın ki onların bu devlete, millete bir katkısı olmaz. Onlar için kutsal olan ilk önce canları, daha sonra malları. Onlar ne kadar çok kuyruk sallarsa itibarları o kadar yükselir. Senin canınla, kanınla kazandığın bir kuruşta o doymayan karınlarının içinde ince hesapları vardır. Büyüklerimiz derya güneş ne taraftan doğuyorsa onların yüzü oraya döner” diyor ve geçmiş günlerine veryansın ediyor, vicdan azabı çekiyor.
İşte böyle toplumda yaşadığımız gerçekler den başka bir şey beklemek ahmaklık oldu ne yazık ki Kırşehir’im…
Yukarda anlattıklarımdan farklı mı diye soranlarınız oluyordur. Ben zaten bütün bu olumsuzlukları yaşayan bir toplumun bir parçası da şehrim de olduğu için bu gerçekleri kaleme almak istedim.
Kırşehir’de yıllardır il olarak bize vaad edilenlerin yapılmamasına, yapılan plansız programsız işlere, insanlarına zülüm olan çalışmalara ve tekrar yapılması için yerel yönetimin ödeyeceği uçuk rakama, zarar ettirilen esnafa çare olunacağına, özür dileneceğine “ooo çok iyi yapmışsın!” diyenlere ve onlara alkış tutanlara nüfusumuzun bir çoğunun psikolojisinin bozuk olmasına diyecek söz bulamıyor insan…
ALLAH yardımcımız olsun diyorum. Karnı büyük, beyni küçük olan onursuzca davranan, ona buna kuyruk sallayıp yalakalık yapanlar için fark etmiyor bu acı gerçekler. Hayat onlara güzel ya defterin diğer yüzü ne olacak diye sormak istiyorum.
Ne demiş atalarımız, bizler eşek oldukça semer vuranımız, hayatı kendince güzel olanlar olacaktır. UYANIK OLALIM YETER.