Her şey çok karanlık yaşam, geçim, çoluk, çocuk. Kısaca hayat, yaşamın da karşılaştığın gerçekler, zorluklar hastalıklar, tanıdığın dostlar her şey bir varmış bir yokmuş olunca insan gerçekten çok karanlıkta yaşadığının farkına oluveriyor.

Her şey çok karanlık yaşam, geçim, çoluk, çocuk. Kısaca hayat, yaşamın da karşılaştığın gerçekler, zorluklar hastalıklar, tanıdığın dostlar her şey bir varmış bir yokmuş olunca insan gerçekten çok karanlıkta yaşadığının farkına oluveriyor. Tıpkı yüksekten düşer gibi elinde olan çok kıymetli bir objenin kırılması gibi…
Hani derler ya hayat çok kısadır yarın ölecekmiş gibi ahiret için, yaşayacakmış gibi dünya için çalış diye…
Gel gör ki yaşamın karmaşasından her kesim yaşamaya unutmuş, monoton yaşama alıştırılmış olunca, dünyanın da seninle sohbet eden arkadaşın dostun sabah duymuşsun ki hakka yürümüş, şaşırırsın donar kalırsın. Sanki duyduğun o ölüm kelimesi sana yalan söylüyorlar der gibi baka kalırsın, adeta buza dönersin .
Bu söylediklerimi yaşamamış insanlar olamaz hayatta . Ben sizlere bir anekdot anlatmak istiyorum…
Kırşehir’de kısa süre önce işini kayıp etmiş, geçimini sağlayamamış, büyük bir ekonomik çıkmazın pençesine düşmüş bir arkadaşı bu satırlarda yad etmek isteyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Gerçekten kısa sürede tanıdığım bu arkadaş sanatkar olabilmek için bir berber çırağı olarak başladığı mesleğini yıllar sonra mesleğinde usta olmuş. Bu becerisinin ispatı almış olduğu belge ile sabit olunca çeşitli zorluklarla dükkan açarak mutlu olabilmiş.
Yanında kendisi gibi yetiştirdiği çırakları sanatkâr yapmış, onları bu mesleğin kendilerini geçindirebileceğini öğretmiş ve insan yetiştirmenin mutluluğunu yaşayabilmiş. Yıllarda mesleğini layıkıyla yapabilmek için çırpınmış ta çırpınmış….
Bütün bunları yaparken evlilik, çoluk çocuk sahibi olmuş. Eşinin ve çocuklarının, yani evinin geçimini sağlamak, ev ve işyerinin dükkan kirasını ödeme derdine düşmüş. Hayatın zorlukları omuzlarından hiç inmemiş.
Hani biraz bizim millette erkek çocuk hastalığı vardır ya, bu garibim de erkek çocuk babası olabilmek için dört çocuk sahibi olmuş, elinin emeği ile yıllarca geçinmeye, onlara helal kazancını aş etmeye çalışsa da geçinme şartları günden günü zorlaşmış, çocuklar büyüdükçe sorunları daha da artmış, yük daha ağırlaşınca çareyi işini değiştirerek aramış bu Kırşehirli garip hemşehrim…
Aramış aramasına da aslında en büyük hatayı bu kararı ile vermiş. Tabi “acer testinin suyu soğuk olur” derler ya, bu garibim de cebine giren her kuruşun tıpkı berberlikte olduğu gibi kendinin zannetmiş, yaptığı bu işte sonunu hazırlamış.
Alacaklılar kapısına gelmeye başlayınca, bankalara müracaat etmiş. Tabi banka kendini garantiye almayınca sana para verir mi? Bir zaman dilimi uzayan borçlar bir müddet sonra dağ olup karşısına dikilmiş, çareyi dükkanı kapatarak içerisindeki mallarını seyyar olarak bir naylon branda üzerinde maliyetinin de altında satarak geçinmeye çalışırken, banka avukatları da alacak takibinde. Bütün bunlardan kurtulmaya çalışırken elinde satacak hiç bir şeyde kalmayınca çareyi üç yıl ara verdiği mesleğine bir arkadaşının yanında kalfa olarak devam etmek zorunda kalmış.
Bu işyerinde tanımıştım Yaşar Merteşe ‘yi…
Hani bir baskı görür insanda her şeyden tedirgin olur ya, tıpkı böyleydi Yaşar Usta…
Hiç rahat değildi, sanki birisi gelecek ona hakaret edecek, onu küçük düşürecek, onu bunca yükün altında ezecek gibi tedirgindi…
Tek tesellisi oğlu Yüksel ve işyerlerimizin olduğu sokakta esnaf olan Ahmet Seyfelioğlu onu bu tedirginlikten kurtarmak için kafasını dağıtması için takılır ona türlü türlü şakalar yapar, onun hayata yeniden bağlanması için değişik matrak ifadeler kullanırdı. O garibim de kıkır kıkır güler, mutlu olur, konuşur başından geçen zorluk ve sıkıntıları anlatır, hepimiz mutlu olurduk.
Ne zaman bir boşluk bulsa Ahmet’in yanına oturur, onunla sohbet etmeye bayılırdı Yaşar Usta…
Tabi buna bozulan patronu ona şaka yoluyla “Ulan benim dükkânımda ne var? Yılan mı, akrep mi dolu neden burada oturuyorsunuz? Burası yatır mı, tekke mi, cami mi?” diye hafif yollu kızar, bizler müdahil olunca ortalık mutluluk gülüşleri ile dolardı
19 Ekim akşamı Yaşar Usta çok mutlu SGK’ya müracaatını yapmak için gündüzden evraklarını hazırladı, akşamın geç saatine kadar dükkanı temizledi, lambalar taktı, sigarasını yakıp dükkanı kontrol etmeyi hiç ihmal etmedi, “ haydi kapatalım, evimize gidelim” dediğimde “Ağbi kurban olurum az daha oturacağım öyle eve gideceğim” diyerek ayrıldık .
20 Ekim sabahı yanında çalıştığı dükkan komşum berber Barış erkenden bana gelip, “Yaşar usta gelmedi mi ağbi?” dedi. Ben de” gelir şimdi kahvaltı yaparız” dedim.
Barış ağbi “Yaşar artık gelemez, Yaşar’ı akşam kaybettik” demesi kafamdan aşağı kaynar su döküldü zannettim. Şaka değil, gerçek buydu. YAŞAR MERTEŞE’yi kayıp ettik, onun zorluklarla yaşamı son bulmuştu. Hayat ona bir kez daha çelme takmış, son noktayı koymuştu.
Hayat karanlık, Yaşar Merteşe gibi dünyamızda olanlar, bugün yok. Sıkıntı, stres, geçim derdi küçük esnafı da sanatkârı da hem ekonomik olarak, hem de manevi olarak yıkıyor, bitiriyor işte…
Gerçekler belki etrafımızda daha nice dostlarımız aynı sıkıntıları yaşıyor bizlerden bi haber bütün sıkıntıları olanlara ALLAHIM yardım etsin, bütün geçmişlerimize rahmetler olsun Yaşar Merteşe… Kendisini bu dünyada anlattıkları ve çektiği sıkıntılarla tanıdım bu sıkıntılar onun nur kalbinin durmasına, bizden koparmasına vesile oldu. Sadece geçimi, çoluğu, çocuğu için bu insan bu kadar sıkıntıyı kaldıramadı, onu çok genç yaşta kaybettik. Onun gibi niceleri bu sıkıntılarda boğuşuyor. RABBİM onlara da kolaylıklar versin…
Yaşar Usta sen nurlar içinde yat, nasıl olsa bir gün tekrar beraber olacağız, sen bizlere hakkını helal et, bizlerin hakkı sana ananın ak sütü gibi helal olsun, rahmetin bol, makamın cennet olsun.
Sen benim sıkıntılarımı düşünür “Allah’ım şifalar versin” derken, bizler seni uğurladık.
Nurlar içerisinde kal, melekler sana her zaman güzel haberler getirsin…