Kırşehir plansız ve programsız gelişmeye devam ediyor. Alt yapısı yapılmadan inşaat müsaadesi verilerek belki Belediye kendisine bir miktar gelir getiriyor düşüncesiyle hareket edebilir, fakat buraya inşaat yapmaya teşebbüs eden kimselerin, müteahhitlik yapmaya hiç bir mühendislik kariyeri ve diplomasi olmayışı sadece köşe dönme niyetiyle işe dalması, arkasında bazı dalmaları getiriyor.
Mağdur edilen vatandaşların gözyaşları, mağduriyetini gidermiyor. Tam olarak eksizsiz evini teslim alanların sayısı çok az. Hiç bir üretimi olmayan, sözüm ona mesken olarak çok verimli tarım ve bahçe alanlarına dikilen beton yığınlarıyla, şehri yaşanmaz konuma getirdik.
Şehir hayatında usanan ve tiksinen şehirli hemşerilerim şehir dışında yer aramaya başladılar. Şalgösteren rampasını çıktıktan sonra yine hayli verimli tarım alanlarına yüzlerce hobi bahçesi adı altında küçük villalar yapılmış ve yapılmaya da devam ediyor.
Yine şehrin batı kesiminde yer alan Söğütlükuyu mevki aynı amaçlı ve çok verimli tarım alanları mahvediliyor. Belki de buralarda kışında kalan olacak. Olacak ta buraların hiç birinin alt yapısı yok. Aynı zamanda çöp ve atıkları doğaya bırakarak kirliliğe sebep olacağını hiç hesaplayan olmamış.
Mandıralarla yeteri kadar Kırşehir’in çevresini kirlettiğimiz yetmiyormuş gibi şimdi de hobi bahçeliği çıktı. Şehir civarında ve köylerde, yer altında çekilen su sayesinde taban suyunun hayli aşağıya düştüğünü söylüyor jeologlar. Bir de yer üstünde taban suyunu kirletmek için elimizde geleni yapıyorsak o zaman doğaya kahretmeye hakkımız yok.
Bol mineralli ve doğal su kaynakları kurumuş ve herkes elinde plastik bidonlarla içecek su peşinde.
Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin seçim propagandası yaparken, şehrin değişik yerlerindeki kapatılan tarihi çeşmelerin tekrar halka kavuşturacağını söylüyordu. Şimdiye kadar faaliyete geçirilen bir çeşme göremedik.
Türk siyasi tarihinde son 17 yılına damgasını vuran AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın rakibinin olmayışı, aynı zamanda gelecek yıllarda da alternatifinin olamayacağı görülmektedir. Son zamanlarda Katar emirinin hibe ettiği söylenen uçağın, polemik konusu olması, sonucu değiştireceğini ve uçağın iade edileceğinin bir hayal olduğunu hesaplayamayan siyasi partilerin, kendi içerisinde hesaplaşmanın unutturulma çabalarıdır.
Hayli sıkıntıda olan esnaf ve emeklilerin sorunları yerine, kısır çekişmelerle kamuda itibar kaybeden muhalefetin varlığı sadece, aldıkları maliye yardımlarıyla halkın kamburuna biraz daha oturan silik siyasetçilerin, yerel seçimlerde de yenilgi korkusu, başarıya ulaşamayacaklarının bir paniği olarak değerlendirilebilir.
Hibe edilen uçağın (yetkililer ve sayın başkan öyle söylüyor, inanmak mecburiyetindeyiz) dünyada benzerinin 11 tane olduğunu söylüyorlar. Çok lüks ve aynı zamanda lükse paralel olarak haliyle pahalı olması gayet normal ve de doğrudur.
Sayın başkan “bu uçak bana değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne hibe edilmiş ve kim başkan olursa olsun benden sonra elbette onlar kullanacak” dedi.
Bu uçağın belli kişiler tarafından kullanılacağı belirtiliyor. Kendilerini sayın büyük sayanların kendi fikirleridir. Halkın yüzde 70’nin borçlu olduğu ve yüzde 30’unun açlık sınırında yaşadığı ve piyasanın yangın yerine döndüğünü göremeyen yetkililer, lüks uçakla birde havadan bakacaklar, bakacaklar ki doğruluk derecesi nedir!
Muhalefetin cılız kaldığı bir ülkede, iktidar kendisini elbette başarılı görür. Muhalefet memleket sorunları yerine karalama kampanyası yapacakları yerde acaba nerede yanlış yaptıklarını aramayanların, art fikir ve geri düşünceleri gerçekten merak konusu ve komik. Kısır çekişmeyi de siyaset yapıyor görünmek, beceriksizliğin ve çaresizliğin bir örneği olarak göründüğünün farkındadırlar her halde.
Türkiye’nin var olma testi olarak kabul edilen darbe girişiminden sonra gelişen olaylar ve çok tehlikeli, iyi organize edilmiş kendini son derece başarılı olarak saklamasını bilen bir örgütten kurtulma çalışmaları, üç senedir bütün çabalarıma rağmen temizlenemeyişi, bu örgütün tekrar aktifleşme şüphelerini kuvvetlendiriyor.
Her ne kadar iktidardaki parti zamanında palazlandığı söylense de, yıllar önce ve hatta 1964 yıllarında inceden inceye devlete sızmaya başladığını öğreniyoruz. Yabancı ülkelerin güdümünde çalıştığı şüphe götürmez bir gerçekse de,2012’den sonra devleti ele geçirebilecek boyuta ulaşmasının ve devletin bütün kurumlarına sızmasında AKP’nin de desteği göz ardı edilemez.
Bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan aldatıldıklarını itiraf ediyor ve kendilerinin de kandırıldığını söylüyor. Bu örgütün devletin bütün kurumlarına sızmasına rağmen nedense Meclis çatısı altında ve yerel yönetimlerde her hangi bir temizlik yapılmayışı, acaba bu kurumları koruyan bir engelleme kurumumu var diye düşünenlerin sayısı hayli fazla.
Sayın Başkan, “kriz yok!” derken, acaba piyasayı manipüle eden malum çeteye mensup kimseler mi var? Yoksa piyasaya aşırı derecede zamlarla paniğe sebep olanlar kim? Neden bu firma ve şahıslar teşhir edilmiyor? Halk olarak devletten beklentisi yüksek olan bir toplum muyuz? Bizi üretmeden tüketmeye kimler teşvik etti ve alıştırdı?
Gidiş pek sağlıklı görünmüyor, bu gidişle işimiz yine Allah’ın merhametine kalmış gibi.