Dünyayı saran salgın hastalık döneminin ardından başlayan gıda krizi ile birlikte vahşi kapitalizm büyük yara aldığı belli…

Hemen hemen dünyanın birçok ülkesinde, devletler birbirlerini model alıp yıllarca küçülmeye giderek tüm hizmetleri özel sektöre devredip adeta özelleştirme hastalığı ile ellerinde bulunan çoğu yatırımları devlet elinden çıkartıp özel sektörün işletmesine verdiler.

Bu kervana ülkemiz de maalesef 1980’li yıllarda katıldı. Devletimizin elinde bulunan devasa yatırımlar bir bir yıllarca özel sektöre satıldı, devleti küçültme anlayışı ile elinde bulunan ne varsa, fabrikalar, limanlar, köprüler, iletişim alanları, enerji alanları v.s. ama öyle ama böyle bir şekilde ucuz pahalı denilmeden satıldı paraya çevrildi.

Şimdi para bitti gelir getiren yatırımlarda olmayınca ihtiyaçlar dışarıdan karşılanmaya başladı, beraberinde de hayat pahalılığı, yokluk, yoksulluk geldi. Yıllarca yaşanan pandemi sürecinde devletler ellerinde bulunan imkânlarla mücadele ederken özel sektör çaresiz kaldı, bir varlık gösteremedi, bu da artık kapitalizmin çaresizliğini tükenmekte olduğunu dünyaya gösterdi.

Ülkemizde Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan beri uygulanan ve bizimde böyle bildiğimiz, toplumda asayişin sağlanması, eğitim, sağlık gibi iş kolları devletin asli görevlerindendi. Özelleştirme son yıllarda bu alanlarda da bulduğu açık kapılardan içeri girmeyi başardı, kendine yer edindi neredeyse bu alanların hakimiyetini bile aldı.

Devlete ait birçok işletmeler önce özelleştirildi, sonra da aynı modelle yabancı sermayenin eline verildi. 1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisi rüzgârı estirilirken, Cumhuriyetin kazanımları olan ve devletin elinde bulunan yerli ve milli devasa işletmeler yenilenmesi üretimin artırılması gerekirken, satılmaya başlandı ve halen de satma işleri devam edip gitmektedir.

Öyle ya, kapitalist sermaye devleti milleti düşünecek değil ya kendi varlığını sürdürmeyi sermayesine sermaye katmayı düşünür. Devletin ekonomik dengeleri bozulmuş, işletmeler kapatılmış insanlar işsiz kalmış, üretim azalmış fazla umursamaz, bugün geldiğimiz yer sanki o gibi.

Aslında her şey bir salgın hastalıkla başlamıştı, geldiğimiz noktada üretimsizlik, açlık, yoksulluk var. Yani yıllarca varlığını sürdüren vahşi kapitalizm kendi kendini tüketiyor gibi, bu nedenle dünya şimdi bir süreçten geçiyor. Artık devletler insan unsurunu öne çıkarmak, her alanda üretimi artırmakla meşgul oluyor.

Yıkılan devletçilik hizmeti yeniden düşünülmeye zorlandı. Yepyeni istihdam ve paylaşım yöntemleri artık aranır oldu. Bu dünyada böyle, ülkemizde de böyle. Kapitalizm çöküyorken, ekonomiler yeni modeller arıyor. Devlet eliyle, toplumun asayişi sağlanmalı, sağlık hizmetleri ücretsiz yapılmalı, eğitim kaliteli ve eşit bir şekilde her vatandaşa verilmeli, tarımda, sanayide üretim yeniden devlet eliyle başlatılmalı ve ekonomi düzlüğe çıkartılarak ülkenin kalkınması ve halkın huzurlu yaşamı sağlanmalıdır.

Bu da güven yitirmiş bir iktidar tarafından yerine getirilmesi artık mümkün görülmüyor, öyleyse siyasi bir taze kan şart, bunun için seçim sandıkları milletin teveccühüne sunulmalıdır, hem de vakit geçirmeden.