İnsanın toplumda yapmış olduğu iyi ve kötü hareketlere ahlak denildiğini, iyi hareketler iyi ahlak, kötü hareketler kötü ahlak olarak ikiye ayrılmış ve iyi ahlaka sahip olanların toplumda sevilen, itibar gören saygın insanlar olduğunu, olmayanların sevilmeyen, sayılmayan dışlanan, selam verilmeyen bireyler olduğunu, güzel ahlakın toplum ve kurumlar için sağlam bir temel olduğunu ilkokul sıralarında öğrenmiştik.
Günümüzde geldiğimiz dönemde bizler güzel ahlakı unutarak, güzel ahlaka ve insana uymayan ne kadar davranış biçimleri varsa hepsini yapan ve alkışlayan toplum olduk.
İş hayatı, çalışmak, iş yerinde makam sahibi olmak. İdarecilerin gözüne girmek için her türlü yalakalık, düz, sırt üstü, ters, parende gibi ne kadar takla ne varsa hepsini atıyor birde amuda kalkıyoruz ama işimize gelmediğinden olsa gerek güzel ahlakı bir türlü tesis edemiyoruz.
Bunun örneklerini Kırşehir'de faaliyet gösteren resmi ve özel kurumlarda görmekteyiz. Elinden hayır şer gelmeyen. İş yapma ve bitirme yeteneği olmayan beceriksiz, basiretsiz kişiliksiz insanlar güzel ahlakla birlikte iş ahlakına veya ticari ahlaka sahip olmadıklarından, her hangi bir yere alın teriyle hak ederek gelmek yerine çok kolay yöntemlerle. kötü iş ahlakıyla, karaktersizlikle, yalakalıkla bir yerlere gelmeye çalışıyorlar, günlerini gün ediyorlar, sekiz saatlik mesai saatini dolduruyorlar bizim yöneticilerimizde ahlaksızlığın en büyüğünü yapan kurumları yıpratan verimsiz hale getiren bu kişileri el üstünde tutuyorlar.
Çünkü bizler toplum olarak ahlakı sadece kadın, erkek davranışlarına. Cinselliğe bağladık. Bir erkeğin bir kız ile el ele gezmesini ahlaksızlık olarak gördük ama iş yerlerindeki karakteri bozuk yalakaların üst makamlara şirin görünmek ve köşelerde yer tutmak için yapmış olduğu gayri ahlaki davranışları kötü ahlak olarak görmedik.
Sekiz saat süresince alın terini son damlasına kadar akıtıp işini en iyi şekilde yapmak, aldığı maaşı helal ettirmek için özverili bir şekilde çalışması gerekenlerin, evine ekmek götürdüğü, ev, araba aldığı, tatile gittiği, mal mülk sahibi olduğu iş yerinde akşama kadar boş oturmaları cep telefonuyla muhabbet etmeleri, makyaj yapmaları. bulmaca doldurmaları, internette oyun oynamaları da ahlaksızlık örneği değil midir?
Bende tasvip etmiyorum ama Kırşehir merkezinde, cadde ve sokaklarında, Kent Parkta, Cacabey Meydanında veya her hangi bir yerinde küfürlü konuşanları ahlaksız olarak niteledik ama yine aynı alanlarda ellerinde tespih sallayarak oturanların karı - kız muhabbeti edenleri, faiz sohbetlerini ve insanı tiksindiren içini kaldıran balgamıyla birlikte tükürmelerini ahlaksızlık olarak görmedik.
Tavuğun yem yediği gibi çekirdek yiyip kabuklarını, içtiği sigaranın izmaritlerini, peçeteleri, mendilleri yere atanları ve uyarıldıklarında da Kırşehir Belediyesinin temizlik görevlisini göstererek onun görevi nedir, “ben kirletiyorsam oda gelip temizlesin boşuna mı maaş alıyor?” diyenleri ahlaksız olarak görmedik.
Sabahtan akşama, yaşadığı her süreçte Allah'tan, Peygamberden, namazdan, abdestten, doğruluktan, dürüstlükten, dinden, imandan dem vurup, menfaati, çıkarı için Allah'tan korkmadan insanlara iftira atanları, yalan söyleyenleri ahlaksız, davranış biçimlerini ahlaksızlık olarak görmedik.
Devletin kurumların da yönetici olunca kendisini ne oldum delisi zanneden kendini beğenmiş, kasıntı, şişkin, “her şeyi ben bilirim, her şeyden ben anlarım” diyen yöneticilerin yanına gidince onları her türlü övgüyü dizdik, “iyi ki varsın Allah sizi başımızdan eksik etmesin!” dedik ama personeliyle konuşurken küçük gördüğü için sırtını dönen, selam vermeyen, tokalaşmayan kibirli mızmız yöneticilerin davranış biçimlerini ahlaksızlık olarak görmedik.
Suya sabuna dokunmaktan korkan, iş yapma ve bitirme yeteneği ve cesareti olmayan, kuru sıkı atan ve siyasilerin sayesinde devletin kurumlarına okullarına müdür olanları bir şey zannederek alkışladık ama o yöneticilerin, o müdürlerin kendi kurumu dışındaki kuruma ve okula düşman gibi baktıklarını, “annen bile o okulda çalışıyorsa, ağabeyin bile o kurumda çalışsa oraya gitmeyeceksin!” diyerek kendi kurumu dışındaki kurumları, okulları düşman gibi gören, ilgili kurumların ve okulların müdürüyle konuşmayan muhteremlerin yaptıklarını ahlaksızlık olarak görmedik.
Bu söylediklerimi geçmişte yapan çok sayıda kurum ve okul müdürü vardı, halen de var olduğunu düşünüyorum.
Oysa devlette görev yaparken birilerinin şişirmesiyle aslandı, kaplandı, çalışkandı, disiplinliydi denilen çoğu yöneticilerin emekli olduğunda özle kurum ve okullarda çalışmaya başladıklarında bir sene dahi çalışamadıklarından grevlerine son verildiğini ya da istifa ettiklerini bilmelisiniz. Çünkü devletin makamlarında istediği gibi saltanat süren, orasını çiftlik gibi kullanan sırtını siyasilere dayayan muhteremlerin kapasitesi, performansı özel kurumlarda çalışacak kapasitede değillerdir. Orası özel sektördür siyasi güç işe yaramaz üretirse, verimli olursa çalışmaya devam eder, boş olduğu, kuru sıkı olduğu, suya sabuna dokunma cesareti olmadığı anlaşılırsa bir gün dahi durdurmazlar. Kırşehir'de vardır devletin kurumlarında birilerinin şişirmeleriyle reklamıyla aslandı, kaplandı denilip, özel sektire geçince bir yıldan fazla çalışamayanlar. İşte biz bunları sırtımızda taşıdık ne yazık ki taşımaya devam ediyoruz.
Hani iyi ahlak ve kötü ahlak konusunda yazılacak o kadar çok konular var ki başta da dediğim gibi biz ahlakı sadece kız-erkek davranışlarına, cinselliğe bağladık onun dışındaki davranış biçimlerini ahlaksızlık olarak görmedik.
Vatandaş Kırşehir Belediyesine olan su ve emlak borcunu nasıl olsa devlet av çıkarır diyerek ödemiyor, sonrasında Abdest alıp, namaz kılıyor, dini imanı kimselere bırakmıyor, bizde bu muhtereme yaptığının ahlaksızlık olduğunu söylemiyoruz. Devletin suyunu, elektriğini kaçak kullanıyor, vergisini vermiyor, Terme Caddesinde veya Kent Parkta el ele gezen kız ve erkek ahlaksız oluyor, devletin alacağını ödemeyenler, kasıtlı şekilde kredi kartı borcunu ödemeyenler ahlaklı oluyor öyle mi?
Okul önlerinde öğrencilerin yoğun olduğu caddelerde arabayı durdurup, öğrencilerin veya merkez caddelerde yayaların, yaşlıların, engellilerin, hamilelerin güvenle geçmesini sağlamak için durup yol veren araç kullanıcısına arkadan korna çalan, tepki gösteren, “adamlık insanlık sana mı kaldı, anası mısın, babası mısın? Tutsun elinden anası, babası getirsin çocuğunu okula” diyen zatı muhteremlerin bu davranışlarını ahlaksızlık olarak görmedik.
Pazarcı esnafının tezgahın önüne malların iyisi koyup, vatandaş arka taraftan kötülerini vermesi veya yüzlerce vatandaşın alış veriş yaptığı pazarda küfürlü ve manalı konuşmaları, vatandaşa yüksek fiyatla mal satmaları iyi ahlakın neresindedir?
Bir anlamadığım bir konu üzüm almak istiyorsun üç kilosu on lira. Patates almak istiyorsun üç kilosu on lira. Hadi vatandaş bir kilo alacaksa o zaman da kilosu dört lira. Ahlak bunun neresinde?
Yetkililerin olur olmaz, eften, püften küçük işlerle uğraşacaklarına pazara et atamaları gerekmez mi?
Ekmek fırınlarının, pastanelerin, lokantaların göze hitap eden süslü vitrinlerinde sergilenen ekmeklerin, yemeklerin, pasta ve tatlıların yapıldığı imalathanelerinin pislik içerisinde olması hangi ahlakın eseri olabilir?
Yıllardır namazın yeri ayrı, diğer davranışların yeri ayrıdır diyerek camiye gidip namaz kılıp, dışarı çıktıktan sonra ahlaka uymayan davranışları yapmak güzel ahlakın neresindedir?
Ağzımızı açtığımızda adaletten, eşitlikten, hak ve hukuktan konuşarak, "ahiretteki en büyük mükafatı adaletli yöneticilerin alacağını" söyleyip her tür türlü adaletsizliği, eşitsizliği yapmak hangi ahlaka uyar?
Bizler toplum olarak öncelikle güzel ahlakın mücadelesini, güzel ahlakın kavgasını yapmalıyız ve güzel ahlakı tesis etmeliyiz.
Konuşurken herkesin yüzüne gülmek, kimseyi kırmamak adına herkese mavi boncuk dağıtmak, “sen haklısın, o haksız” demek. “Boş ver, onu senin yerin benim yanımda ayrıdır” diyerek çelişkili konuşmak ahlakın neresindedir, haklıya haklı, haksıza haksız demek zor mudur?
Bir gazeteci ve köşe yazarı olarak (Ben kendime rahatlıkla gazeteci diyebilirim, çünkü ben okulunu okudum. Merak edenlerin dikkatine) öz eleştiri yapayım, her gazeteci için geçerli değil ama bazı gazeteci arkadaşların yanlarına gelen misafirlerin konuşmalarını telefona kayıt etmeleri de gayri ahlakidir.
Maalesef bir utanmazlık, bir yüzsüzlük aldı başını gidiyor.
Devlet ve millet olarak ahlaksız dediğimiz Avrupa ülkeleri gibi kanunlarımızı bir standartta oturtarak, herkese eşit hak ve hukuk dağıtmak, adaletli davranmak için güzel ahlakı tesis edersek çok fazla sorunumuz olmaz ve insanlarımızı, kurumlarımızı, devletinizi sağlam temeller üzerine oturtmuş oluruz.
Bu nedenle güzel ahlakı bir an önce tesis etmeliyiz diyorum ama aklıma Kırşehir Ticaret Odası Başkanı Selahattin Ekicioğlu’nun iki gün önce bana anlattığı bir fıkra aklıma geldi:
Kadının birisi kocasından boşanmak için hakimin yanına gitmiş ve kocasından boşanmak istediğini söylemiş.
Hakim de “derdin nedir, neden boşanmak istiyorsun?” demiş.
Kadın da, “Ben herifi pek sevmedim onun için boşanmak istiyorum” demiş.
Hakim de, “böyle boşanma sebebi olmaz” deyince, kadın çok ısrar etmiş ve sonunda, hakim, “Tamam sizi boşayalım” demiş ve eşinin adını sormuş.
Kadın da “adını ne bileyim hakim bey iki aylık evliyiz kendisinden hevesim yoktu ki adını bileyim” demiş.
hakimde boşamış.
Anlayan anladı herhalde…