Merhaba “Kırşehir çiğdem” okurları. Kırşehir’de yaşayan, Kırşehir’in havasını soluyan, ekmeğini yiyip, suyunu içen biri olarak bundan sonra bana ayrılan bu sütunlarda zaman zaman sizlerle birlikte olacağım.
Yeri gelince Kırşehir ve sorunlarını, yeri gelince ülkemiz sorunlarını dile getirecek, yeri gelince tarih ve kültürümüzü anlatacağım.
Rahmetli Ozan Arif'in bir konuşmasında dinlemiştim. Geçen Haziran ayında 93 yaşında kaybettiğimiz Prof. Dr. Fuat Sezgin'le ilgili bir söyleyişi kitabını okurken, bu cümleler geldi aklıma. 27 Mayıs darbesiyle 147 akademisyenin arasında üniversiteden uzaklaştırılan, öğrencilerinin eğitim hakkını alan, had bilmezlik...
Ömrünün 60 yılından fazlasını İslami Bilimler Tarihi'ne adamış bir insan Fuat Sezgin. Okurken bazı yerlerinde verdiği cevaplara gözlerimin dolduğu, kendisiyle son bir kaç yılda yapılabilen programları izlediğimde, "İşte gerçek profesör ve beyefendi" diyebildiğim incelikte, hayran olunası insan. Program sunucusuna "Beyefendi" diye hitap eden, "Anlamadınız" yerine "Anlatamadım" diyen bir mütevazilik. Oryantalist yani Doğu Bilimci, geniş anlamda ise Bilimler Tarihçisi...
Öyle bilimle falan ilgilenmek gerekmiyor onu dinlemek için. Biz Müslümanların, Türklerin, Doğuluların her şeyden önce öz güvenli olmamız gerektiğini vurguluyor.
Çünkü 16. yüzyılda duraklayan bilim gelişimimize kadar ki katkılarımızla Batı çoğunlukla bizden besleniyor (Türkler açısından olan kısmından bahsedersek). 16. yüzyılda ne mi oluyor? 3. Murat'ın izniyle Taküyittin er Reşit'in öncülüğünde kurulan rasathanenin, şer güçlerin etkisiyle Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendinin fetvasıyla padişaha bir gecede yıktırılması vuku buluyor.
Selçuklu Dönemi'nde bilimde önde olan Türkler, bazı Osmanlı padişahlarının cahil ve kıskanç güruhların etkisiyle hareket eden hocaların fetvalarına, çokca değer vermesi ile gerilemesi ne acı. Bazen, Osmanlının bazı dönemlerinin toprak kazanmak için ötelediği bilimi düşününce, kırsal kesimlerdeki "Çocuğum çok olsun, tarlamı sürer." zihniyeti geliyor aklıma. Selçukluda ise "Çocuğum olsun fakat evrene yararlı olsun" düşüncesi hakim olsa gerek ki bilime ve gerçek ilme önem vermiş, geliştirmiş.
Şimdi tekrar Fuat Sezgin hocaya gelelim. Öyle güzel yollar sunuyor ki Fuat hoca, dinin gerileme sebebi olmadığını, tam tersi dinini özellikle gerçek İslam’ın bilime katkısını ve öncülüğünü, bulunduğumuz coğrafyanın nimetini ve köklerimizin zekiliğini, okumanın ilkokul hocalarımızın eğitimiyle başlaması gerektiğini vs.vs...
İşte tam bu sırada Fuat hocaya TÜBİTAK'ın yabancı dilden çevrilip yayınlanan kitabı gösteriliyor ki kitapta İslam’ın katkısına çok az bir yer verilmiş... Hoca "Ben 60 yıldır bu işin içindeyim, daha böyle bir bilim insanından haberim yok." diyor. Artık düşünün nerelere gelmişiz bu konuda??? Şimdi bende haddimi bilip susuyor Fuat Sezgin hocanın bir soruya cevabıyla sitemini sunuyorum.
"İnsanlar vefasız. İnsanlar takdir etmiyor, insanlar kendilerinden değil de hep başkalarından bekliyorlar ve materyalist oluyorlar. Bugün Türkler, genelde de Müslümanlar maddeye çok yönelmişler. Maddeyi tamamen inkâr etsinler demiyorum ama öncelik veriyorlar. Maddenin peşinde koşuyorlar ona ulaşmak için birçok ahlâki prensipleri feda ediyorlar."
İyi olan her konuda, bereketli günler diliyorum.

Güner Demir Metintürk