TEKNOLOJİNİN gelişmediği ve beslenmenin iyi olmadığı dönemleri biliyorum. 250 haneli bir köyde ve köylerde bir ya da iki evde radyonun olduğu, gramafonun olduğunu biliyorum. Başkaca çanta radyo, renksiz televizyon, renkli televizyon, atari, lap top, Bilgisayar, internet, cep telefonu, akıllı cep telefonu, akıllı kol saati, ses alma cihazı, kulaklık kullanma gibi araçlar yoktu.
Herhangi birini alabilmek de pek mümkün değildi. Çocukluğumdaki Kırşehir’de beslenme olarak da bulgur pilavı, katma aşı, tarhana çorbası, fasulye, nohut, mercimek, yumurta, süt, yoğurt, pekmez, turşu bilinir. Portakal kabukları bile, çocukların altın kolyesi olurdu.
Kulaklıklarla yolda giderken, toplu taşıma araçlarda yolculuk yaparken, kulaklık takarak radyo dinlemek yoktu. Diş fırçalama ve diş macunu bilinmezdi. Doğru dürüst anne baba demeyi öğrenmeden, şimdiki çocuklar hatta bebekler bile, televizyon kumandasını kullanabilmekte, cep telefonlarında oyunlar izlemekte. Laptop ve atarilerde saatlerce oyunlar oynayabilmekte. Müdahale edilmese günün büyük çoğunluğunu, bu araçlarla oynayarak vakit geçirecekler.
Sadece çocuklar mı? Yetişkin insanlarımız da aynısını yapmakta. Hatta evdeki kullanımlarından başka, sokağa çıkar çıkmaz cep telefonu ellerde, okulda, camide, sinemada, tiyatroda, maçta, festivalde, konserde, panelde, konferansta, aklınıza nere geliyorsa orada insanların ellerinde. Sevinelim mi? Övünelim mi? Yerinelim mi?
Günümüzün manzarasına bakalım. Önce kendi ailemizdeki çocuklarımıza bakalım. Çevremizdeki çocuklarımıza bakalım. Ülkemizin tüm çocuklarına bakalım. Gözünde gözlüğü olmayan, kulağı duymayan, dişi çürümemiş, diş dolgusu yaptırmamış olan kaç çocuğumuz var?
Şunu söyleyim. Hastanelerde çocuk kliniklerinde, adımını attığın her yerde çocuklar var. Hastane yönetimleri çocukların tedavisini bekleme sırasında, çocuklar için oyun parkları kurma zorunda kaldılar.
Bu arada şunu da açıklayım. İnsanların gözüne at gözlüğü de takılmış durumda. Biliyorsunuz atlar, at arabasına koşulur. Atlar yolunda gitsin diye, atın gözüne gözlük takarlar. At gözünde gözlük varken, sadece önünü görür. Yanlarda, yukarılarda, aşağılarda ne var ne yok göremez. Sadece önünü görür. İşini yapar. Yani insanlarımız saatlerce televizyon başında, bilgisayar başında, lap top başında oturunca insanların başka dünyalardan haberi olmaz. Beyni tek yönlü çalışır. Bu durum hiç de hayra işaret değildir.
Korona virüs ile iki aydır mücadele ediyoruz. Bir tek insanımız ölmesin diye çalışıyoruz. Bu konuda başarılı da olduk. Çok tedbirler aldık. Seksen milyonu evlerinde tuttuk. İnsanların birbirleriyle temasını kesmeye çalıştık. Yapılması gerekeni yaptık. Az ölümle salgın hastalığı atlatmaktayız. Şimdi sıra çocuklarımıza geldi diye düşünüyorum. Fırçalamayı bilmez iken, diş macunu bilmezken, bu kadar diş hastalılarımız var mıydı? Yoktu. Kulaklık yokken, kulaklık kullanmazken bu kadar kulakları duymayanımız var mıydı? Yoktu. Her türlü beslenme olanaklarımız yokken, bu kadar göz hastalıları ve gözlük kullananımız var mıydı? Yoktu.
Hatta sıtma, kolera, verem, difteri, dizanteri, kızıl, kızamık, kolera hastalığının, ülkemizi kasıp kavurduğu dönemlerde ne gözlük kullananımız, ne kulaklık kullananımız ne de diş dolgusu, takma diş kullananımız yoktu. İnsanlarımız sağlıklı ve dinçti. Beyinleri ipoteklenmiş, vücutları obezleşmiş, içleri ilaç küpü olmuş değildi. Şunu bilelim. Gözündeki gözlükleriyle, kulağında kulaklığıyla, ipotekli beyinlilerle ve obezli vücutlularla bu vatan, bu bayrak, bu ezan ve bu millet korunamaz. Yarınlarımız aydınlık değil.
Hazır bilim kurulumuz oluşturulmuşken, aynı kurulu özellikle çocuklarımızın gözlük kullanmalarına, kulaklık kullanmalarına, diş çürümelerine ve beyinlerin ipotek altına alınmasına çözümler üretmek üzere çalışmaları sağlanmalı. Beslenme yanlışlarını düzeltmelerine, dijital araçları doğru kullanmalarına, insanlar hasta olmadan hastalığa giden
yolların öğretilmesine geçilmelidir. Bilim kurulumuzun tavsiyelerine uyularak ülkemizin geleceğinin karatan bu durumların, ortadan kaldırılmasına gayret etmeliyiz.

ASIM ATABEY

EMEKLİ ÖĞRETMEN