KURTULUŞ SAVAŞIMIZ zaferle sonuçlandı. Cumhuriyetimiz kuruldu. Yüzüncü yılını kutlamamıza iki yıl kaldı. Doksan sekiz yıldır bu ülkenin nimetlerinden yararlanıyoruz. Yiyin Doyuncaya kadar yiyin. Ancak yerken bu vatanı bize kazandıran ayağı çarıklılarla, elleri nasırlıları da unutmayın. Hatta nereden geldiğinizi ve atanızı da unutmayın. Unutursanız ve görmezden ve anlamazdan gelirseniz, yediklerinizin helal olmadığını biliniz.
İlk nüfus sayımı 1927 yılında yapıldı. Nüfusun yüzde sekseni köylerde yaşayan insanlardı. 1980’lere kadar nüfusun yüzde sekseni yine köylerde yaşıyordu. Bu demektir ki bu köylü insanlarımız KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN asıl kahramanlarıdır. Üstelik yapılan nüfus sayımında erkeklerin yüzde dördü, kadınlarda ise binde yedisi okuma yazma biliyordu. O cahil insanlarımız, bu ülkenin kurtuluşuna, düşman çizmesinin altında ezilmesine geçit vermedi.
Savaş bitti. Tarlalarımızın ekimi-dikimi, bağlarımızın-bahçelerimizin ekimi dikimi, hayvanlarımızın bakımı beslenmesini yine o cahil, okuması- yazması olmayan ayağı çarıklı, elleri nasırlı insanlarımız yaptı. Onlar savaşta öldü. Kalanları bahçede, tarlada, hayvanların peşinde yandı-kavruldu.
Sen ve tüm insanlarımız onların sebzeleriyle, meyveleriyle, tahıl ürünleriyle, etleri-sütleriyle beslendiniz. Onlardan bir kısmının tezgâhlarda yaptıkları dokuma ürünleriyle, yaptıkları ayakkabılarıyla giyindik-kuşandık. Onlar sayesinde ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite okuduk. Vali, kaymakam, müsteşar, genel müdür olduk. Memur, polis, subay, öğretmen, doktor, mühendis olduk. Esnaf, fabrikatör, banker, tüccar, büyük büyük işadamı olduk.
Olduk. Maaş alıyoruz. Makam sahibi olduk. İtibarımız oldu. Çok kazananlardan da olduk. Devletsek elbette bunlar olacak. İtirazımız yok. Hatta ne makamınızda, ne kazancınızda, ne de lüks yaşamınızda gözümüz yok. Yalnız yirmi milyon açlık sınırında, yirmi milyon yoksulluk sınırında yaşayan, ayağı çarıklı, elleri nasırlı insanların sizden beklentileri var.
Demediklerine, diyemediklerine bakmayın. Onlar kendi durumlarına baktıkça, işsizliğine, çoğunun evine bir maaş girmemesine üzülüyorlar. İnanıyorum ki savaşta şehit olanların ve savaşta gazi olanların, yani dedelerimizin kemikleri sızlıyor. Şerefimizi, namusumuzu kurtarmak için şehit olduk. Gazi olduk. Ama torunlarımızın sefalet içinde yaşaması, bir kesimin de krallar gibi yaşaması için ölmedik diyorlar.
Ey bürokrat takımı!
Ey zengin takımı!
Senin de aslın köylüdür. Senin de savaşta şehit olanların ve gazi olanların torunlarısınız.
İşsizlerin, yoksulların, evsizlerin, aç ve açıkta olanların sorumluluğu senin, sizlerin de üzerindedir.
Bir gün sorguya çekildiğinizde, bu insanlara karşı sorumluluklarınız sorulacaktır. Yediğin ekmeğin, içtiğin suyun, tüm sahip olduğun olanakların sana helal olmadığını anlayacaksın. Hakkın olana sözümüz yok. Fazlasın için vereceğin cevap yoktur. Ama iş işten geçmiş olacak biliyor musunuz?
Bir de şu aklı evvellerimiz var. Allah zekâ vermiş. Fırsat ta vermiş. Benim insanımın sayesinde yurtdışına okumaya gideceksin. Üç kuruş fazla para yoluna tekrar yurda dönmeyeceksin. Bunun izahı yok arkadaş. Benim sayemde okuyacaksın. Geri ülkeme dönmeyip başkalarına hizmet edeceksin. Gidebilirsin. Buraları sevmeyebilirsin. Eğer insansan benim ülkeme ve benim insanıma vefa borcunu ödemelisin. Borcunu ödedikten sonra da cehennemin dibine kadar git. O senin tercihin. Ama benim anama- babama, benim ülkeme karşı borcunu öde.
Uzun sözün kısası! Herkes birbirine borçludur. Borçlu olanlar, adam gibi borcunu ödemelidir. Açlık, işsizlik, yoksulluk, sefalet içinde yaşayanımız kalmasın. Eğer bir ülkede haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler varsa, eşitlik, özgürlük, demokrasi sözde ise, birinci suçlu bu ülkenin hükümetleridir. Atatürk’ten sonra gelen tüm hükümetler suçludur.

ASIM ATABEY