Kırşehir’i en güzel anlatan şiirlerden biri de A. Kadir ’in (Abdülkadir Meriç boyu–1917–1985)’’ BİR KAYISI AĞACI’’dır.   

A. Kadir harp okulu öğrencisiyken Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu için harbiyeden atılmış 10 ay hapis yattıktan sonra Kırşehir'e sürgüne gönderilmiştir.

Sürgün yıllarını nasıl geçirdiği konusunda elimizde net bilgiler yok.                                                                                                                                                                                     

A. Kadir hakkında bilgi veren emekli öğretmen Halit Kurutluoğlu, A. Kadir’in bir müddet babasıyla arkadaşlık ettiğini anlatı.

Dinekbağı’nda oturan henüz otuzlu yaşlardaki yazarımız zaman zaman çarşıya iner, İş Bankası’nın arkasında bulunan Göçmenler Kıraathanesi’nde otururmuş. Hani şu Celal Bayar’ın meşhur seçim nutuklarını atığı göçmenler kıraathanesi. Burada oturup çay içermiş.

Kahvehanede oturanlar bu gence “solcu” diye selam dahi vermezmiş. Nedense, halkımız solcuları hiçbir zaman sevmemiştir.    

Halit Kurutluoğlu’nun babası Bıyıklı Rıza şehrin köklü ailelerinden ve cesur birisi olduğu için çevresindekilere aldırmadan bu delikanlıyla ara sıra sohbet edermiş.

A.Kadir (1946–1947) yıllarında Kırşehir’de sürgün hayatı yaşamış, Bir Kayısı Ağacı’nı da işte bu yıllarda yazmıştır.

A. Kadir her gün karakola gider imza atar daha sonra bu kıraathanede otururmuş, sürekli sivil polisler tarafından takip edildiği için de ziyaretine gelenler tedirgin olurmuş öyle ya bir solcu ile nasıl konuşulur. Gelenlerin de sivil polisler tarafından tanınmaması için sivil polisleri atlatarak ziyaretçileriyle zor şartlarda görüşürmüş.

Böyle zor şartlarda yaşayan ozanımız umudunu ve sevgisini hiç kaybetmemiş. Hayatı hep sevmiş. Onun için de edebiyatımıza önemli hizmetler yapmıştır.

Umutsuz insan, yaşamı da sevmez, verimli de olamaz.

A. Kadir onca olumsuzlukların içerisinde Kırşehir sevgisini “Bir Kayısı Ağacı” isimli şiirinde ölümsüzleştirmiş.

Nisan ayında Kırşehir’in yumuşak toprağında yürümüş, toprağa dokunmuş, toprağı koklamış, duygularını mısralara dökmüş.

Belki de Dinekbağı’nda yağmur sonrasının o muhteşem toprak kokusunu unutmamış. Yağmur sonrası Kırşehir’deki toprağının bu kokusu her yerde yoktur. Kırşehir’de yağmur sonrası kırlara çıkarsanız toprağın ne kadar yumuşak, ne kadar güzel koktuğunu siz de görürsünüz.

Doğayla karşı karşıya kaldığımızda, eski bir dostla karşılaşmış gibi insanın içinde sıcak bir duygu belirir. İşte o zaman doğanın bir parçası olduğumuzu oradan gelip oraya gideceğimizi, gerçek vatanımızın orası olduğunu anlarız.

A. Kadir’in şiirinden anladığımıza göre, şair bu duyguları şairimiz gerçekten yaşamış ve dizelere dökmüştür.

“En güzel ay, Nisan ayı,

Toprak yumuşak yumuşak,

En güzel ay, Nisan ayı,

Yağmur yağdı, çiçek açtı,

Bir hoş oldu içerim,

En güzel ay, Nisan ayı,

Kavaklar uzakta upuzun,

Bir sağa, bir sola,

Başı döner kavakların,

Ben bir kayısı ağacı,

Başımda çiçeklerim”

Nisan ayındayız, A. Kadir’i duygulandıran aya.

Aslında sanatçılar da çevresindeki insanlarla aynı koşulda yaşar. Fakat sanatçıları farklı kılan da bizim görmediklerimizi görmeleri, duyamadıklarımızı duymaları ve dile getiremediklerimizi dile getirmeleridir.

İşte bu özellikler onları sanatçı yapar.

Sanat eserlerini okuduğumuzda orada kendimizi görürüz, anlatılanlar bizim yaşadıklarımız ve hissettiklerimizdir.

Sanat eserlerinde anlatılanda, insandan başka bir şey değildir. Sanat, sanat için midir? Yoksa sanat halk için midir? Sadece demagojidir. Sanat insan içindir.

Bu tartışma XIX yy. sonların da Fransa da yapılmış, daha sonraları Osmanlı da Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem arasında başlamış ve hala anlamsız bir şekilde devam ediyor. Bir eser, insanı, insanın doğasını, hayat mücadelesini ne kadar güzel anlatırsa, sanat değeri de o derece yüksektir.

Sanatta anlatılanlar sadece insan ve insanca değerlerdir.

Sanatçı için sözcükler, işlenmeyi bekleyen bir mücevher gibidir. Sanatçının kullandığı her sözcük, ruhumuzdaki farklı duyguları yansıtır, bizlere yeni tatlar, yeni lezzetler sunar.

Onun için de sanat eseri insana haz, heyecan, sevgi, sevinç, mutluluk ve coşku verir. Kısaca sanat eserinde insan kendisini, kendi doğasını bulur.

Sanatçılar da bu duyguyu bir defa yaşarlar, istese de aynı duyguyu ikinci defa yaşayamazlar. Onun için de bir eserin ikinci defa yazılması olanaksızdır.

Bir duygu sanatçı o an yaşar. Sanat eseri de işte o anın ölümsüzleştirilmesidir.

A. Kadir, “Bir Kayısı Ağacı’nı yazarken o duyguları yaşamış.

“Çarşıda dört döner İbrahim,

Dedim ekmek parası,

Zeytin parası,

Gaz parası.”

O gün de gaz parası ne büyük sorunmuş. Bugün doğalgaz parası diyoruz ama yıllar önce de dertlerimiz aynıymış. Temel sorun gaz parasıymış.

Gazda o gün de dışa bağımlıymışız, bugün de değişen bir şey yok.

Yıllar geçmiş, koşullar aynı kalmış.

“Haziran gelecek,

Güneş yakacaktır tepemi,

Kayısıların balla, şekerle dolacaktır.

Ben bir kayısı ağacıyım,

Haziran gelecek,

Avuç içi kadar kayısılarım,

Ahmet’in ekmeğine katık olacak.”

Ne günler yaşamışız.

Anneler çocuklarına kayısıdan dürüm yaparmış.

Ekmeğin katığı kayısıymış.

Bu dizeleri okuyunca o günün koşulları canlanıyor gözümde.

Bugün çocuklara kayısı dürümü versek, çok garip karşılanır.

İşte o yoksulluk günlerinden gelmişiz.

Gördüğünüz gibi sanat eserleri çağına tanıklık ediyor.

Yaşadığı çağın koşullarını sanat apaçık ortaya koyuyor. Haksızlık, yolsuzluk, yolsuzluk ve bitmeyen umutlarımızı anlatıyor. Umut insanın içinde hep vardır.

A. Kadir, sürgün bitiminde İstanbul’a gider. Hayyam’ın o eşsiz rubailerini Türkçeye kazandırır. Tevfik Fikret’in şiirlerini günümüzün Türkçesine çevirir.

Tevfik Fikret’i en iyi anlayan, en güzel yorumlayan sanatçılardan biri olur.

A. Kadir, Fikret’in sanat anlayışı ve kişiliği için şunları söylüyor:

“Fikret, ana çizgileriyle iyimserdir. Bütün isyan ve kederlerinin arkasından bir de bakarsınız tatlı tatlı gülümser.

İnsanca yaşamayı özler.

Cennet gibi bir dünya hayal eder.

İnsanoğlunun bir gün şu yeryüzünü mutlaka yaşanır hale getireceğine inanır.

Toplumun acıları umutları, hasretleri, isyanları ile birlikte yaşamış bir şairdir Fikret.

İnsanlarla burun buruna, iç içe olmasına, toplumdan uzağa bir tepeye çekilmesine karşın orada yükseltir sesini, oradan haykırır zulme, haksızlıklara, dönekliklere, namussuzluklara.

Doğacak güneşi orada bekler. Aydınlığı oradan görür, sevinir şakır.

Oradan anlar yoksulluğunu halkın,”

Tevfik Fikret’i bu derece güzel, bu derece içten ancak A. Kadir anlatabilir. İşte bu büyük ozan, iki yılını şehrimizde geçirmiş, bu topraklarda gezmiş, bu kırların sesini dinlemiş.

“Bir Kayısı Ağacı” isimli şiirini de biz Kırşehirlilere bir armağan olarak bırakmış.

Ne garp değil mi? A. Kadir kendisine eziyet eden, sürgünlerde yaşatan topluma bu güzellikleri sunmuştur.

Bir insan olarak bu şiiri her okuyuşumda duygularınım, A. Kadir’i sevgi ve saygıyla anarım.

Bıraktığın bu güzel eserler için teşekkürler büyük ozan.

Işıklar için de yat, güzel insan.