BİR BOZKIRIN BELGESİ: ÂHİ EVRAN

Şu güne kadar hep hamaset dolu sözlerle andık Ahi Evran’ı.
Aslında sadece onu değil; Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş’ı, Âşık Paşa’yı ve diğerlerini… Orta Asya’da ilim meşalesini yakan Hoca Ahmet Yesevi’nin rahle-i tedrisinde yetişti her biri. Zaten hepsinin özünü teşkil eden ve hayatlarının adeta bir açıklayıcısı olan ruh; Türk-İslam anlayışının kendilerinde vücut bulmasıdır. Tabi ki bu temel; ancak katışıksız bir insan sevgisiyle meclolunmuştur. Nitekim günümüzde hümanizma mefhumuyla mücella bir biçiminin adıdır.
Genel anlamda Anadolu Erenlerinden bahsetmek veya onların egemen kılmaya çalıştığı doyuş ve düşünüş tarzını izah etmeye çalışmak uzun ve yorucu bir iştir.
Özel anlamda ise, her bir bilginin kendi hayatını yorumlamak ve varılan sonuçlardan geleceği yorumlamak, kuşkusuz akademik bir çalışma gerektirir. Dolayısıyla, ilim sahamızın önde gelen isimlerinin yaptığı araştırmaları tanıtmak, basın yoluyla anlatmak ve genç kuşaklara özümsettirmek tüm kamuoyunun görevidir.
“Ahi Evran-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri” kapsamında düzenlenmektedir. Bu çalışmalar kuşkusuz ki önemli ve yararlıdır. Zaten, yapmak istediğimiz, sadece mevcut alanı gereksiz yere eleştirmek değil; yapılanları daha da tekâmül ettirmektir. Zira, alternativist düşünemeyen ve yapılanla yetinen bir zihniyet yok olmaya mahkumdur.
Ahi Evran’ı Veli’yi, tüm halka, özellikle gençlere nasıl tanıtabiliriz? Esasen; cevabını bulmamız gereken soru budur. Meselenin odaklandığı can alıcı nokta budur. Bu noktayı çözümleyebilirsek geleceğe dair mühim umutlar taşıyabiliriz. Maalesef, ülkemizde “resmi program” mantığını aşmadığımız sürece “içerik” yeterince açıklayıp insanlara benimsetilememektedir. Mevcut yapılanlar ise “işi savuşturma”, “prosedürü yerine getirme” ve “yüzeysel reklam” boyutlarını geçememektedir. Bunun asli sebebi ise, şablonist bir zihniyetin programı yalnızca protokole göre hazırlamasıdır. Sorgulanması gereken ise okuma-yazma bilmeyen birine bile Ahi Evran nasıl anlatılır?
Yakarı da izah edilmeye çalışılan klasik anlayış terk edilmeye başlanırsa Ahi Evran’ın anlaşılabileceğine dair inancım tamdır. Kaldı ki anlayışlar; bir anda bırakılamazsa nitekim bunlar birer alışkanlıktır. Bu tip davranışların yerini olumlu tavır ve tutumlara bırakılması ise bir süreç gerektirir. Olumlu yönde atılacak her adımın, “kültür” dünyamıza katkı yapacağı muhakkaktır. Bilindiği üzere kültür; toplumun oluşturduğu maddi ve manevi ögeler bütünüdür. Bu bütünün parçalanmadan gelecek nesillere aktarılması ise sosyolojik açıdan bizlere yüklenilen bir görevdir.
“Ahi Evran’ı Veli’yi Anma Etkinlikler” çerçevesinde;
a. Ulusal (yerel) ve uluslararası basında Ahi Evran ile ilgili programların süre yönünden uzatılmasını sağlamak.
b. Ahi Evran’ın hayat felsefesi üzerinde özellikle durarak bunun hayata geçmesini sağlamaya çalışmak ve sonuçlarının sosyolojik manada tahlillerine ağırlık vermek.
c. Okullarda Ahi Evran ile ilgili slayt gösterisi yapılarak derslerde Ahi Evran-ı Veli üzerinde durulmasına yönelik çalışmalar yapmak.
d. Etkinlikler çerçevesinde konserler düzenlemek.
e. Panel ve sempozyum çalışmalarına uluslararası düzeyde katılım sağlamak
f. Şiir ve kompozisyon yarışmalarının düzenlenmesini sağlamak.
Maddelenen tüm aktiviteler yeri geldiğinde uygulanabilir. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var ki, bunların her birisi teker teker tartışılsın. Bu tip tartışmalar olgunlaştıkça yapılacak olan işin gerçekleşmesi daha kısa zaman alır.
Tevfik Fikret’in, “Reh-i Hak’ta gerekirse yalnız giderim.” Sözünü düstur edinerek fikrimizi âcizane daha iyi noktalara taşımanın yöntemlerini belirtmeye çalıştık.
Hepinize teşekkür ederim.

2011 yılı Ahisi HAYATİ ÜNSAL