İYİ Parti Kırşehir İl Başkanı Müfit Göçen:

“Atamız Türk milletine çağ atlatmış, 
Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya ülkeleri 
arasında saygın bir hale gelmesini sağlamıştır”

İYİ Parti Kırşehir İl Başkanlığı 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı. 
10 Kasım’ların artık milletçe bir yas tutma zamanı değil; Atatürk’ün fikirlerinin daha iyi anlaşılarak tatbik edileceği günler olması gerektiğine dikkati çeken İYİ Parti Kırşehir İl Başkanı Müfit Göçen, yayınladığı 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü mesajında şu ifadelere yer verildi:
"Çanakkale kahramanı, Millî Mücadele’nin önderi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, aramızdan ayrılışının 83. yılındayız. Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından bu 10 Kasımların önemi büyüktür. Bu bağlamda Atatürk’ün bize ve ülkemize kazandırdıklarını hatırlayarak yeni bir 10 Kasım’ı yaşıyoruz. Yalnız 10 Kasımlarda değil, sürekli olarak Atamızın mücadele azmi, bizlere gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır. Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi, Ulu Önderin ebedî istirahatgâhında huzur içinde yatması bakımından da önemlidir.
“Hepimizin bildiği gibi Ulu Önder Atatürk, 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrılmıştır. Fakat geride bıraktığı eserleriyle milletimizin kalbinde sonsuza dek hiç bitmeyecek bir sevgiye imza atmış; bu nedenle günümüze dek yaşatılmıştır. Sonsuza kadar da bu milletin kalbinde yaşamaya devam edecektir.
“Büyük Önder Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası elde edilen başarının yeterli olmadığını düşünerek o çağda yapılması çok zor olan birçok atılımları gerçekleştirmiştir. Onun Türk milletine en büyük armağanı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak olmuştur. Gerçekleştirdiği devrimler ile Türk milletine çağ atlatmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya ülkeleri arasında saygın bir hale gelmesini sağlamıştır.
“Bilindiği gibi, 19. yüzyıl, Avrupa’nın, ekonomi, hukuk ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yaptığı bir yüzyıldır. Bu yüzyılda Avrupalı aydınlar ve yöneticiler, kendi toplumlarının büyük gelişme ve dönüşümlerine öncülük etmişlerdir. Ne yazık ki, Osmanlı aydını ve yönetimi, çağın dinamiklerini ve dönüşümlerini, bilinçli bir şekilde tanımak ve çağla barışık yaşamayı başarmakta yetersiz kalmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ise, Türk devletinin ulaşması gerektiği aşamayı, 20. yüzyılın başlarında şaşmaz bir sezgiyle görerek yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim ve teknoloji olduğunu tespit etmiştir.
“Kurtuluşun ekonomik bağımsızlıktan, ülkenin her bakımdan kalkındırılıp güçlendirilmesinden geçtiğini belirtmiş, batı uygarlığının biliminden, teknolojisinden yararlanarak, bunları özümseyerek çağdaş uygarlık düzeyine çıkıp, bu düzeyi de aşmayı milletinin önüne amaç olarak koymuştur. Mustafa Kemal bu amacı daha somut olarak “Davamız, en medeni en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.” şeklinde ifade etmiş ve refah toplumu olmayı hedef göstermiştir.
“Gerçekten de 1920 ile 1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişmeler, hem milletin birbiriyle kucaklaşması, hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle temellendirilmiştir. Uygulanması da milletin çağdaşlaşmaya katılması ve ona katkıda bulunması şeklinde olmuştur. Atatürk’ün Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya’nın pek çok ülkesinde, totaliter rejimler diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada Atatürk, yabancı bir gazetecinin sorusuna “Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim” diye cevap vermiştir. Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Mustafa Kemal ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir. “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” hedefi ise çağın akışına yön verme düşüncesinin bir göstergesidir.
“Değerli Kırşehirliler, Yüce Atatürk bir konuşmasında “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” diyordu. Onun bu sözlerini çok iyi anlamak ve gerekeni yapmak zorundayız. Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Söylevinde gösterdiği ülkü, “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak” ancak bu sayede gerçekleşebilir.
“Sevgili Gençler, şunu iyi bilmelisiniz ki, Atatürk’ün ilkeleri ışığında, onun çizdiği muasır medeniyetlere ulaşma yolunda, hiç yorulmadan yürüme konusunda kararlı olmak, ona verilebilecek en büyük hediyelerin başında gelmektedir. Biliyorum ki sizler; Atatürk’ün ümit ettiği o gençlik olacaksınız. Hep birlikte onun izinden ve gösterdiği hedeflerden bir an bile ayrılmadan, ülkemizi her alanda başarıdan başarıya taşıyacağız. Bundan hiç şüphemiz yoktur.
“Ulu Önder Atatürk’ü anlamak ve fikirlerini bir yol haritası olarak kabul etmek ve bu doğrultuda çalışmak, ona karşı duyduğumuz saygının ve sevginin en büyük göstergesi olacaktır. İnanıyoruz ki ufkumuzu geniş, hedeflerimizi de büyük tutarsak, ancak o zaman Onun manevi şahsiyeti karşısında başımız dik alnımız açık bir şekilde durabiliriz. Yine inanıyoruz ki Atatürk gençliği bunu yapabilecek güç ve kudrete sahiptir. 
“Değerli Kırşehirliler, 10 Kasım’lar artık milletçe bir yas tutma zamanı değil; Atatürk’ün fikirlerinin daha iyi anlaşılarak tatbik edileceği günler olmalıdır. Bugün bizler onu her zamankinden daha iyi anlayarak, düşüncelerinden daha iyi istifade ederek, bilimin ışığında ülkemiz ve milletimiz için daha iyi neler yapabiliriz onu düşünmeli ve zaman geçirmeden işe koyulmalıyız. Bugün Atatürk hakkında birtakım kendini bilmezler olumsuz söylemlerde bulunmaktadırlar. Şunu önemle belirtmeliyiz ki bu kişiler Atatürk olmasaydı bu sözleri sarf edemeyeceklerdi. Çünkü ne bir Türk ne de Müslüman adına sahip olamayacaklardı. Eğer bugün bu vatanın üzerinde Türk bayrağı dalgalanıyor ve semalarında ezan sesleri yankılanıyorsa bunu Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşlarına, onun komutasında cepheden cepheye koşan Mehmetçiklere borçlu olduklarını unutmamalıdırlar. Unutmayınız ki hür olmayan bir ülkede ne dini, ne şeref ve haysiyeti ne de namusu korumak mümkün değildir.
“Hür ve mutlu yaşadığımız bu çağda Cumhuriyetimizin kazanımları ve onun ilke ve inkılâpları ışığında; hoşgörü, uzlaşma, birlik, beraberlik ve barış içinde yaşamak, modern dünya ailesinin en saygın üyeleri arasında olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığı için çok çalışmak, hepimizin temel bir görevidir. Bu duygu ve düşüncelerle, 83 yıl önce ebediyete uğurladığımız Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmet, minnet, şükran ve özlemle anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
“Anadolu aydınlanmasının öncüsü; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Devlet Adamı Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha özlemle, saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyoruz.” (HABER: BEYHAN BALLI)