Kırşehirli değerli bilim adamı hemşerimiz Prof. Dr. Erol Güngör ile ilgili dünkü yazımızda hayatı ve fikri yapısı hakkında bilgi vermiştik. Bugünde O’nu hayattayken tanıyanların hatırasına ve onun hakkında basında çıkan yazılara yer vereceğim.
“Ahi Baba Mustafa Karagüllü, Prof. Dr. Erol Güngör’le ilgili bir anısında bakın neler aktarıyor
“Bir gün bir Kırşehir heyeti ile Ankara’ya gittik. Malya Devlet Üretme Çiftliği’ne bir Ziraat Fakültesi açtırmak istiyorduk. Bu talebimizi YÖK Başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya arz etmek üzere randevu aldık. İhsan Doğramacı hoca, Kırşehir heyetini kabul ettiği sırada içeriye Prof. Dr. Erol Güngör girmişti. Prof. Dr. İhsan Doğramacı birden ayağa kalktı. Ceketinin tüm düğmelerini ilikledi. Dedim ki ‘Efendim, Erol Bey’i ayakta karşıladınız. Gördüm ki ceketinizi düğmelediniz.’ Doğramacı da ‘evet doğrudur. Ben Erol Bey’in ilmi, irfanı, çalışkanlığı ve vatanperverliğinden dolayı ayağa kalktım’ dedi.
“YÖK Başkanı İhsan Doğramacı hoca, Erol Güngör’ü Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü’ne zorla gönderdi. Zira Erol Bey çok gençti, henüz 44 yaşındaydı.
“Erol Güngör, Konya Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandıktan sonra üniversiteyi nasıl geliştirip büyütürüm, Türkiye’nin önde gelen üniversitesi yaparım düşüncesiyle çalışmalarına başlıyor. Bir gün Konya merkezdeki tarihi Kapu Camii imamını ziyaret ediyor, üniversitenin durumunu anlatıyor. Erol Güngör, imama diyor ki ‘Hocam, ben Selçuk Üniversitesi’nin Rektörüyüm. Üniversitemizin maddi olarak epey bir kaynağa ihtiyacı var. Üniversitelerimize yeni binalar, yeni fakülteler, yeni birimler açmak istiyoruz. Konyalı sanayici ve tüccarlara bir çağrıda bulunmak istiyorum’. İmam efendi de, ‘derhal hocam’ diyor. Kalabalık Cuma namazından sonra imam efendi sözü Erol Güngör’e veriyor. Orada cemaate çağrıda bulunuyor Erol Güngör. Birkaç gün sonra rektörlük binasının karşısında bir çay bahçesini işleten kahveciyi ziyaret ediyor. Durumu aynen ona da anlatıyor. O da ‘derhal hocam’ diyor. Kahveci 1.65-1.70 boyundaki Erol Güngör’ün altına bir sandalye koyuyor. Erol Güngör, sandalyenin üstünde çay bahçesinden kalabalığa hitap ediyor. Kalabalık çoğaldıkça çoğalıyor. Birkaç gün sonra üniversiteye çok sayıda açık çek ve senet getiriyorlar. Diyorlar ki ‘hocam siz istediğiniz miktarı yazın biz ödemeye hazırız, çünkü sen her şeyi Konya’mız için yapıyorsunuz.
Gazetemiz ^Kırşenir Çiğdem”in kurucusu, gazeteci-yazar Şevket Güner de Erol Güngör’le tanışmasını şöyle anlatıyor.
“Kırşehir’in yetiştirdiği bu değerli insanı ben bir kere tesadüfen görüp tanıdım. 1977 yılının Haziran ayında İstanbul’da idim. Topkapı otobüs terminalinden Aksaray’a, oradan İstanbul Üniversitesi’ne kadar yürüyerek geldiğimde tarihi Türk Ocağı binasının kapısında bir duyuru vardı, okudum. Duyuruda Gazeteci Ahmet Kabaklı’nın organize ettiği Türk Edebiyatı Vakfı’nın Divan Yolu’ndaki binasında Prof. Dr. Erol Güngör’ün konuşmacı olarak katılacağı bildiriliyordu. Saat 14.00’te başlayan sohbet toplantısını ben de izlemiştim. 1.65-1.70 boylarındaki, gözleri çakmak çakmak yanan Erol Güngör’ü dinlerken duygulanmamak elde değildi. Konuşması bitince yanına vardım. ‘Teşekkürler hocam, ben de Kırşehirliyim, gazeteciyim’ dedim. ‘Öyle mi?’ diye sevinç içinde gözlerime uzun uzun baktı o güzel insan. Sohbetimizin ardından Cağaloğlu’ndaki işlerim sebebiyle kendisiyle vedalaşmıştım
Erol Güngör bir yazısında şöyle der:
"Türk kültürünün vazgeçemeyeceği değerleri belli başlı birkaç grupta toplayabiliriz. Bunların başında millî varlığımızın en eski ve en büyük yapıcısı olan dilimiz gelir. Türkçe, Türk millî varlığının temel taşıdır."
Gerçekten de biz millî varlığımızı "dil"e borçluyuz. Milletlerin karakterleri dillerinde saklıdır. Yani milletleri birbirinden ayıran "kan"dan ziyade "dil"dir. Aynı dili konuşanlar arasındaki samimiyet ve sıcaklık birer manevî bağ olarak kişileri birbirine bağlar, onları kuru kalabalıklar olmaktan kurtararak şuurlu toplumlar haline getirir, millet yapar.
Erol Güngör'ün ifadesiyle "Bir millet bir günde ortaya çıkmaz. Milletler bir tarih, bir kültür demektir; tarih ve kültür ise bir insan topluluğunun çok uzun bir zaman yaşaması sonunda ortaya çıkar." İşte bu uzun zaman şeridi içinde, milletin nasıl oluştuğunu, neyi sevip neyi sevmediğini kısaca milletin hayat tecrübelerini biz dil vasıtasıyla öğreniriz. Dolayısıyla dil, geçmişle gelecek arasında bir köprüdür. Günümüz insanlarıyla nasıl konuşup anlaşıyorsak dünkü insanlarla da fikir alış verişinde bulunabilmeliyiz. Aynı şekilde, yarınki nesiller de bizimle dertleşebilmelidir. Bunu sağlayacak olan dildir. Ancak, dile gereken önem verilmez ve millet sık sık hafıza kaybına uğratılırsa nesiller arasında kapatılması mümkün olmayan uçurumlar oluşur. Bu da toplumda düşünce buhranına yol açar.
Türkçe dünyanın en güzel dilidir. Max Müller bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Türk dili o kadar mükemmel ve kaideleri o derece kıyâsîdir ki bu dili sanki lisâniyât âlimleri vücuda getirmiştir." Fakat bu güzel dil aynı zamanda dünyanın en talihsiz dilidir de... Bin yıl yabancı dillere karşı istiklâl mücadelesi veren Türk dili Cumhuriyet sonrasında bir de "uydurmacılık" ve "tasfiyecilik" hareketi ile boğuşmak zorunda bırakıldı. Ve bu mücadelede maalesef Türkçe büyük yaralar aldı. Erol Göngör "Kök itibariyle Türkçe olmayan kelimeleri dilimizden atarak yerine Türkçelerini uydurmak" şeklinde özetleyebileceğimiz tasfiyecilik hareketinin temelinde Türk kültürünü ortadan kaldırma arzusunun yattığı düşüncesindedir: "Türkçenin değiştirilmesinin kökünde Türk milletinin karakterinin, değer sisteminin ve hedeflerinin değiştirilmesi arzusu yatmaktadır. Eğer yeni yetişen nesiller daha önceki Türklerin meydana getirdiği kültür eserlerini anlayamazlarsa, o kültürle herhangi bir alış verişleri olmazdı. Mesela Yunus Emre'yi okuyup anlamayan bir genç, elbette onun anlatmak istediği şeylere de yabancı kalacaktır."
Bugün Türkiye'nin en önemli meselesi dil ve kültürdür. Dil ve kültür bir milletin millî şahsiyetini temsil eder. Dil ve kültürün bozulup yozlaşması bir bakıma milletin şahsiyetinin bozulup yozlaşması demektir. Fen size birçok teknik hizmet sunabilir. Ama siz sosyal ilimlerden habersizseniz o hizmetlerin esiri olursunuz. Bir başka ifade ile "robot"u sizin hizmetinize sunan "fen"dir, sizi robotlaşmaktan kurtaracak olansa sosyal ilimlerdir.
İşte bunun içindir ki Erol Güngör dil, din, kültür, gelenek vb. sosyal meseleler üzerinde ısrarla durmuştur.
Yazımı rahmetlinin şu sözleriyle tamamlamak istiyorum: "Türk kültürünün özü ve bütünü kültür eserlerimizde kullanmış olduğumuz Türkçedir." Dolayısıyla "Türk aydınları Türk dilini kurtarmak zorundadır. Dilin kurtarılması milliyetçiliğin asgarî şartıdır." . Devam edecek