Bir süredir işlerimin yoğunluğu nedeniyle gazetemiz “Kırşehir Çiğdem”e yazılar yazıp gönderemedim.

Kırşehir’de devam eden altyapı çalışmalarının ardından ast yapı dediğimiz kaldırım ve çevre düzenlemeleri çalışmaları yapılmaya başlandı, Kırşehir’in görünümü güzelleşti. Bugünlerde peyzaj, ağaç ve gül dikimi yapılıyor. Belediye Başkanımız Sayın Yaşar Bahçeci, sözlerini bir bir yerine getirerek, Kırşehir’i modern bir görüme kavuşturuyor, tebrik ediyor, kutluyorum.

Kırşehir’in gündeminde Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesi var. Bu özelleştirmenin yanlışlığını söyleyenler  çoğunlukta olsa da, hükümetin bu konuda geri adım atmayacağı görülüyor.

Türkiye'de ve dünyada gündem baş döndürücü. Bu yazıya başlama tarihi 05.03.2018              Yazıma başlıyorum, tamamlamadan ya gündem değişiyor, ya da acı haber geliyor.

Afrin’de çocuklarımızın, torunlarımızın, daha demokratik, daha aydınlık, daha  müreffeh bütünlük içinde terörden uzak  bir ülkede yaşayabilmesi uğruna şehit olan kahramanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabırlar diliyorum.

Bu vesile ile tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle bir kere daha anmak istiyorum.

Demiş ya şair Orhan Veli “tarifsiz acılar içindeyim” diye.

Aynen  o tarifsiz acılar içindeyiz.

Siz takip edebiliyor musunuz bilmem. Vaktimizin çoğu gündemi takip etmek için haber kanallarında ve internet haber sitelerinde geçiyor.

Bazen verilen  haberlerin  içeriğine sinirleniyoruz. Şehit haberlerinde içimizi bir hüzün kaplıyor, bir hıçkırık boğazımızda düğümleniyor. O kahramanların fedakarlıkları  karşısında minnet duygularımızı ifade etmekte zorlanıyoruz.

Teröristlerle yurt dışında mücadeleye gitmekte olan askerlerimize, polisimize gösterilen ilgi, onların kararlılığı, gözlerimizde hafif nemlenmeye sebep oluyor. Gözyaşlarımızı zor zapt ediyoruz.

Sırf muhalefet olsun diye konuşulmayacak  ortamlarda, bu tabloya ket vuracak konuşmaları yapanlara içimizde bir öfke birikiyor, “ya sabır” diyerek öylece izliyoruz haberleri.

Türk Silahlı Kuvvetleriyle beraber operasyon yapan ÖSO mensuplarına “El Kaide” demek sana ne kazandıracak be birader? Velev ki öyle bir istihbaratın var, eğer ülkeni seviyorsan bu duyumlarını hangi kanallarla nasıl kimlere aktaracağını bilmelisin/biliyor olmalısın. Eğer bu söylemine duyarsız kalınırsa ikinci üçüncü yolları bilmelisin. Sonucunun nereye gideceğini hesaplamadan ulu orta konuşuyorsun, sonra da “millet cahil, bize oy vermiyor” söylemine sığınıp ense kulak yatıyorsun.

Bak AKP Başkanına… Tüm Türkiye’yi dolaşıyor, örgütüne motivasyon veriyor. Onları 2019’a hazırlıyor. Bırakın artık kuru söylemleri, laf salatalarını. Halkı ikna edecek söylemlerinizi geliştiremezseniz, çalışmazsanız, daha da çok çalışmazsanız işiniz zor.

Ama bence bu durumdan da son derece memnunsunuz. Öyle görünüyor.

Şöyle veya böyle yüzde 25 oy cebinizde.

ABD ve diğer emperyallerin bitmek tükenmek bilmeyen manevraları, çok güçlü ve kabadayı olmanın getirdiği o cüretkar duruşuyla ABD’li generalin Türk Ordusu’na “dayılanması” içimizde bir öfke seli oluşturuyor.

 “Herkesi kör alemi sersem sanıyorlar” zaar.

ABD’nin oynadığı  oyun açık seçik ortada.

Güneyimizde bir terörist Kürt Devleti kurmak. Suriye’nin sahip olduğu enerji kaynaklarının yüzde 70’ini kontrol etmek. Bu enerjiyi kendi kontrolü altında sevk etmek. Bu sözde devleti ilerideki operasyonları için rampa olarak kullanmak, Arap milliyetçisi, Rusya’ya yakın duran Baas rejimlerini tasfiye etmek, Rusya’nın ve İran’ın artan gücünü kırmak v.s.

Bu stratejide başarılı oldu da sayılır. Irak’ta Barzani, Libya’da Hafter, Suriye’de PYD üzerinden -şimdilik- askeri ve siyasal nüfuzunu kurabildi. Suriye’yi bir enkaza da çevirdi bu arada.

Sonra sırasıyla -Birkaç kez denedi de- Türkiye’de kendine tam itaat eden bir rejim getirmek, belki de ülkeyi bölerek, İran’ı parçalayarak yeni Suriye’ler yaratmak.

Özetle: Oyunun adı bu.

Adamlar bu oyunu oynamaya kararlı görünüyor.           

Sonu….

Karşılarında da kararlı bir güç  görmeliler.

Sağlam bir strateji görmeliler.

Ülkenin birlik ve bütünlüğü,

Kararlılık, akılcı dış politika ve usta taktikler bu oyunu bozar.

Yani stratejiniz kuvvetli olmalı. Çok ileri hedefleri kapsıyor olmalı.

Oyun içindekiler de çok uyanık olmalı. O kadar çok girdi ve oyun içinde oyun var ki…

Bu arada gündem birden iç politikaya dönüyor.

Asıl konu: “İttifak”

Son grup konuşmasında “en az yüzde 60 alırız” diyen, bu iddiasını son CNN programında tekrarlayan  (Hiçbir partiliden “hooop be birader…ufak at da civcivler yesin” diye bir ses nedense çıkmıyor) sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na göre o ittifak önemli bir şey değil.

Nasıl olsa yüzde 60 oy cebinde.(!)

(Bu yazımı yazma aşamasında CHP yeni ittifak arayışlarına girdi. Ancak Cumhur İttifakı bir adım öne attı)

Görünen o ki;  MHP ve AKP “kazan kazan” oyunu oynamışlardır. Bu model hayata geçirildiğinde her iki parti de kazançlı çıkacaktır.

Bu “ittifak modeli”  Meral Akşener’in İYİ Parti’sini de Saadet Partisi’ni de CHP’yi de etkiler.

Özellikle başkanlık seçimlerinde bu modelle ittifakın ilk turda yüzde elliyi geçerek başkan seçebilme şansı kuvvetle muhtemel.

Siyasette can alıcı bir hamle yapmışlardır. MHP kendini garantiye almıştır. “Baraj altında kalacak bari oyum boşa gitmesin” diye İYİ Parti’ye yönelecek önemli oy yeniden MHP ye dönebilecektir.

Son kamuoyu anketleri sonuçları da bu tahmini doğrulamaktadır.

Türkiye’de gündem hızla değişmektedir. Sosyal medyada paylaşılan mesajlardaki akla ziyan yorumlara artık bir şekilde dur denmenin zamanı da gelmiştir.

Kendini İslam alimi sanan üç beş zavallının, şaklabanın, palyaçonun, akla ziyan yorumlarına birileri dur demeli.

Türkiye’yi kutuplaştırmak, sonunda bu kutuplaşan ülkedeki insanları birbirine kırdırmak bilinen ve daha önce uygulamaya konmuş bir oyun.

Yeni değil.

Maraş Olaylarını, Çorum olaylarını, Sivas olaylarını yaşadık. Acıları hala içimizde. Yeni bir oyuna gelmemek için başta Cumhurbaşkanı ve bizlere kadar herkese büyük bir sorumluluk düşmekte.

Büyük oyunu görüyoruz. Sonunun nereye varacağını tahmin ediyoruz. Öyleyse neden hala kutuplaşmada ısrar ediyoruz. Üç beş oy uğruna, bu kutuplaştırma metodundan medet ummaya değer mi?

Götüreceklerini bir hesaplayın bakalım; hem de bir daha gelmemecesine.

Örnek mi diyorsanız Suriye’ye bir bakın ve bir daha düşünün derim.