Yunus Emre ülkemizin evrensel kültüre armağan ettiği bir değerdir.    

Tüm insanlığın ortak değeri olduğu için UNESCO, Yunus Emre adına kitaplar bastırdı, onu insanlığın ortak değeri olarak kabul etti.

Yunus Emre, tüm bunları fazlasıyla hak eden değerli bir ozanımızdır.                                               

Dil kültürü besleyen akarsudur.

 Dil, ne kadar zenginse kültür de o derece zengindir. Çünkü kültürü geliştiren ve zenginleştiren dildir.

Gelişmiş kültürlerin dilleri de gelişmiştir. 

Türkçenin gelişip, zenginleşmesin de hiç kuşkusuz en büyük pay Yunus Emre'nindir. “Türkçe”yle şiir yazılmaz, Türkçeden edebiyat dili olamaz” denildiği bir dönemde Kırşehirli Âşık paşa’nın,

“Türk diline kimseler bakmaz idi,

Türklere her giz gönül akmaz idi” dediği bir dönemde Yunus Emre, şiirleriyle Türkçeyi inci gibi işlemiş, halı gibi dokumuş, Türkçenin güzelliklerini, sırlarını bizlere göstermiştir.

Türkçeyi geniş halk kitlelerine sevdirmiş, Türkçeyle benzersiz şiirler yazmış, dilimizin gelişip, zenginleşmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu bakımdan Yunus Emre, kültürümüzü besleyen, dilimizi zenginleştiren, hepimizin saygı duyması gereken bir değerdir.

Bir milleti yücelten kültürdür. Kültürü yücelten de dildir. İşte Yunus Emre bunu başarmıştır.

Şu dizelerde güzelliğe bakın:

“Kerpiç koydum kazana,

Poyraz ile kaynattım,

Nedir diye sorana,

Bandım verdim özümü.”

Kerpiç, koydum, kazana, kaynattım sözcüklerindeki “k” sesleri ne güzel yerli yerine oturmuş, yerinde kullanılmış. İnsana haz veriyor.

Kazana kerpiç koyup, poyrazla kaynatmak mantık dışı, olacak bir şey değil.

Fakat bunu Yunus yapınca kulağa ne hoş geliyor. Sanki gerçekmiş gibi.

Yunus öyle bir ozan ki onun kaleminde anlamsız anlam kazanıyor.

O bir dil ustası.

Ustaların sıradan insandan farkı da işte burada kendini gösteriyor.

“Çıktım erik dalına,

Anda yedim üzümü,

Bostan ıssı bakıyıp,

Der ne yersin kozumu.”

Bir insan erik dalına çıkıp, üzüm yedim derse siz ona düpedüz kaçık dersiniz. Hiç erik ağacında üzüm olur mu? Ancak bunu Yunus söylerse o sözcük anlam doluyor.

Yunus'un yaptıkları bilgece bir tespittir. O bizim nesneleri farklı görmemizi istiyor. Yetenekli bir futbolcunun futbolu güzelleştirmesi gibi Yunus da sözcüklerin anlamını derinleştiriyor.

Onun dilinde sözcükler başka güzel. Yunus, bir dil ustası, söz cambazı.

“Bir serçenin kanadın,

Kırk katıra yüklettim,

Çift dahi çekemedi,

Şöyle kaldı yazını.”

Yunus, gerçek üstü ressamlar gibi sözcüklere farklı anlamlar yüklüyor. Kırk katır bir serçenin kanadını çekemiyor. Söyler misiniz Allah aşkına bir serçenin kanadı kolay taşınacak yük mü?

Yunus dizelerinde insanı düşündürür, gaflet uykusundan uyandırır, görmediklerimizi gösterir, tüm bunları da halkın anlayacağı sade bir dille anlatır.

Halkın kullandığı sözcükleri kullanır.

Erik, üzüm, bostan, kazan, kerpiç, poyraz, sinek, kartal, katır, leylek, kaz, balık, turşu, tosbağa, vb. hepsi de halkın günlük yaşantısında sürekli kullandığı sözcükler.

Yunus, halk adamıdır, halkın yanındadır, halkı ezen beylere karşıdır.

“Gitti beyler mürveti,

Binerler birer atı,

Yedikleri yoksul eti,

İçtikleri kan olmuştur.”

Zalim yöneticileri, halkı ezenleri ne güzel anlatmış. Yunus, sadece sevgi insanı değil, toplumsal sorunlara da duyarlı bir ozandır.

Nerede doğdu, nasıl yaşadı, kimlerden eğitim aldı bilmiyoruz.

Onlarca mezar taşı var. Bunlardan biri de Kırşehir'de.

Hiçbir fani bu derece sevilip benimsenmemiş. Onu, herkes istiyor. Kendisinden bir parça olarak görüyor. Yöneticiler tarafından ezilen insanlar, onu kendisinden bir parça olarak görüyor.

Yunus Emre, dövene elsiz, sövene dilsiz, gözü yaşlı, bağrı başlı garip bir derviş kişidir. Alçak gönüllüdür. Kendisini hiç kimsenin üzerinde görmez. Tüm yaratılanları yaratandan ötürü sever ve sayar. İnsan ilişkilerinde kinsiz, öfkesiz ve garazsıdır. İnsanlara sevgi dağıtmak için görevlendirilmiştir, sevgi adamıdır, aşk adamıdır.

“Bir kez gönül yıktım ise,

Bu kıldığım namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi,

Elim yüzüm yumaz değil.”

Yunus, gönül kırmaya değil, gönül yapmaya gelmiştir. O sevgi dağıtmakla görevlidir.

“Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim, sevilelim,

Bu dünya kimseye kalmaz.”

Yunus Emre, kötülükleri, kini, öfkeyi, nefreti, hırsı kısaca tüm insanca zaafları yok etmek ister. Dört kitabın manası da budur. İnsanları kardeşçe yaşatmak, kini, öfkeyi, şiddeti yok etmek için adeta görevlendirilmiştir.

Yunus, var oluşçu felsefenin en önemli temsilcisidir. Var oluşçu felsefeye göre, insan kendi özünde bulunan insanca değerleri sevgiyi, saygıyı ortaya çıkardığı müddetçe gelişip zenginleşir. İnsanın özü, insanca soylu değerlerde gizlidir. İnsan, özünü keşfettikçe mutluluğa ve huzura kavuşur. Mutluluk, insanın yaşadığı iç huzurdur. İç huzuru veren de insanca güzellikleri eyleme dönüştürmektir.

Hırs, öfke, kin, çıkar, bencillik hiçbir zaman insanı huzura kavuşturmaz. Bu duyguların olduğu yerde mutluluk da yoktur.

Bunların hiç birisi olmadığı için sade insan Yunus, mutlu ve huzurludur.

Dürüstlük, doğruluk, insanı insan yapan soylu değerler, sadelik, alçak gönüllülük Yunus'un kılavuzudur.

“Bir garip ölmüş diyeler,

Üç gün sonra duyalar,

Soğuk su ile yuyalar,

Söyle garip bencileyim.”

Yunus, bir garip kişidir. Hiçbir hırsı yoktur. Dünya nimetlerini elinin tersiyle bir kenara iter. O, hoşgörü insanıdır, paylaşımcıdır.

Sevgi paylaşıldıkça çoğalır. Yunus, yaşamı boyunca insanları sevdiği için sevilmiştir.

Yaşam, bir paylaşımdır. Sevincimiz, sevgimiz, neşemiz paylaşıldıkça çoğalır. Onun için mutluluklarımızı, sevinçlerimizi başkalarıyla paylaşırız.

Üzüntü, acı paylaşıldıkça azalır. Onun için de acılarımızı, üzüntülerimi paylaşmak isteriz. Acılarımızda ne kadar paylaşılırsa o kadar azalır.

Sevgisizleri, paylaşmayı bilmeyenleri Yunus, nasıl anlatıyor:

“Taş yürekte ne biter?

Dilinde ağı tüter,

Ne yumuşak söylese,

Sözü savaşa benzer.”

Onun tüm çabası insanı özüyle birleştirmektir. İnsanın kendi özünü, gerçek dünyasını bilmesini sağlamaktır. Yunus, bilimin insanı tanıyan bir araç olduğunu söyler.

“İlim, ilim bilmektir,

İlim, kendin bilmektir,

Sen kendini bilmezsen,

Bu nice okumaktır.”

Yunus, insanın özünü bilimle keşfedeceğine inanır. İnsanın kendisini keşfetmeyen, bilmesine yardımcı olmayan bilim de bilim değil, safsatadır. Yunus, tüm dizelerinde insanı yüceltmeye çalışır.

“Çalış, kazan, ye, yedir,

Bil gönül ele getir,

Yüz Kâbe’den yeğrektir,

Bir gönül ziyareti.”

Yunus'u en güzel anlatan onun dizeleridir. Sade, gösterişsiz bu sevgi insanı bizim kendimizi tanımamızı ister. Tüm özlemi de insanın kendisini tanıması, insanın özünde bulunan soylu değerleri ortaya çıkarmasıdır. Yunus'un eserlerinde ana kaynak, insandır, halkımızdır.     

Halkımızın soylu değerlerini o şiirlerinde ölümsüzleştirmiştir.       

Emeksiz zengin olanın        

Kitapsız bilgin olanın 

Sermayesi din olanın    

Rehberi şeytan olmuştur               

Onun dizelerinin her zaman her yerde okunması, halkın bitmeyen sevgisi, kendi kültürümüze, özümüze saygı değil de nedir?