Yazımızın başlığının kimin tarafından söylendiğini 30 yaşın altındakiler bek bilmez. Bu meşhur sözü rahmetli Süleyman Demirel söylemişti.
Şöyle 2017’dden geriye baktığımıza Tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiye ne hale geldi?..
“Barajlar Kralı Demirel”in söylediği gibi bir zamanlar kendi kendimize yeten ender ülkelerden biriydik.
Gençlik yıllarımda, köylünün buğday üretimi fazlasından dolayı üreticilerin silo sıkıntısı çektiğini, ürünlerini satacak tüccar aradığını hatırladım.
Şimdi öyle mi?
Bugün maalesef Buğdayı Rusya, Romanya, Macaristan gibi çeşitli ülkelerden ithal ediyoruz. Çiftçi, ara girdilerin bahalığı yüzünden ve tarlasını ekmese bile devletten para alması nedeniyle yavaş yavaş tarlasını ekmeme durumuna geldi.
Tarımda durum böyle sürüp giderken hayvancılıkta da durum içler acısı. Kurban Bayramı yaklaşırken şimdiden Kırşehir’de kurbanlık bedellerinin astronomik fiyatlara çıkacağı seslendiriliyor.
Oysa Kırşehir tarım ve hayvancılık kenti. Hatta Kırşehir’in eti marka. Ama ne yazık ki bugün Kırşehir’de hemşehrilerimiz şöyle ağız tadıyla et yiyemez oldu. Kırmızı eti unutan Kırşehirliler tavuk etine mecbur bırakıldı. Gerçi artık tavuk etini yemek te lüks haline geldi. 50 liraya kırmızı et yemeye mahkum edilen Kırşehirliler, tavuk etini 20 liraya yiyor.
Kırşehir’in her yerine bilinçsiz yere besihaneler kuruldu, mandıralar yapıldı. Dışarıdan binlerce büyükbaş hayvan getirildi. Besleniyor, büyütülüyor, sonra kesilip İstanbul, Ankara gibi illere gönderiliyor. Kırşehir’e de posası ve çevreye verdiği kirlilik kalıyor!
Böyle yanlışlar yapılırken, Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı ette ve hububatta ithale getirilen vergi indirimine gitti. Bunun faydası mı olacak, zararı mı olacak önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Maalesef düşmanların kem gözle baktığı dört mevsimin yaşandığı ve ılıman iklim kuşağı içerisinde bulunan, bitki çeşitliliği yönünden çevresinde yer alan ve canlı hayvan ithal ettiğimiz birçok ülkeden farklı özelliklere sahip ülkemiz son yıllarda et ihtiyacını Hindistan, Tibet, Arjantin gibi ülkelerden sığır ithal ederek karşılıyor.
Ülkemizde eti Avrupa’nın 2-3 katı fiyatına yiyoruz. Bu konuda Yeniçağ gazetesi yazarı Ahmet Takan bakın neler söylüyor:
“Yerleşim merkezlerinin uzak mesafedeki mera ve yaylaların insansızlaşmasının önlenmesi sağlanabilir.
* Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde hayvancılığın gelişmesi için bütün şartlar mevcuttur. Bu bölgelerde hayvancılığın geliştirilmesi işsizliği, yoksulluğu, terörü, göçü önleyerek hatta tersine göçü sağlayarak bölgenin kalkınmasına destek olacaktır. Böylelikle ulusal gelirin de artırılması mümkün olabilecektir.
*Tarımsal yatırımla 2 birimlik yatırım 1 birimlik üretime dönüşür. Dolayısıyla tarıma ve özellikle hayvancılığa yapılacak yatırım, sanayi yatırımına göre çok daha az finansman gerektirir.
*Bütün bu yararların yanı sıra tarım ve hayvancılık bir millet için stratejik öneme sahiptir ve başka sektörle ikame edilmesi mümkün değildir. Gelişmiş ülkeler ihtiyaçlarından çok daha fazla ürettikleri halde hâlâ tarımsal üretimi bu stratejik öneminden dolayı desteklemektedirler."
Şimdi İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kürşat Özer’in bu konuda getirdiği çözüm önerilerine yer veriyor. Bu çözüm önerilerinin bir kısmını bilgi edinmeniz açısında siz okuyucularım dikkatine sunuyorum:
*Sanayiye hammadde temini için hayvancılık önemli bir sektördür. Bitkisel üretimin tersine hayvancılık tarımsal değil, hammaddeyi mamûl maddeye dönüştürmesi nedeniyle endüstriyel bir faaliyettir. Hayvanın eti, sütü, yumurtası, midesi, bağırsağı, karaciğeri, böbreği, beyni, kalbi, testisi, dili ve paçası gıda olarak tüketilmekle birlikte yünü, kılı, tüyü, derisi, halı ve giyim sanayinde, boynuzu, tırnağı tutkal sanayinde, kanı, kemiği yem sanayinde, gaitası gübre olarak bitkisel üretimde, soba yakıtı ve biyogaz olarak ısınmada, biyogazdan elde edilen elektrik enerjisi olarak aydınlanmada kullanılmaktadır. Hayvancılık tüm bu katma değerleri üretirken çevreyi kirletmemekte, atık ve artık maddesi bulunmamaktadır. Bu yönüyle bacasız bir fabrika olarak da değerlendirilebilir. Ayrıca hayvancılık en az yatırımla en fazla miktarda istihdam elde edilmesinin en kolay yoludur.
*Toprağa bağlılığın sağlanması açısından hayvancılık büyük öneme sahiptir. Ürünü para etmediği için ve yeterli kazanç temin edemediği için köyden kente göç eden insanların istihdam edilmesi zor olduğu gibi bunların tekrar geri döndürülmesi ve tekrar eski düzenleri kurmaları hem çok zor hem de çok maliyetlidir.
*Hayvancılık sayesinde başka sektörler için uygun olmayan ulaşımın zor olduğu tüketim merkezlerinin uzak mesafede olan bölgelerde yerel ve doğal olanakların azamî ölçüde kullanılması temin edilebilir. Yerleşim merkezlerinin uzak mesafedeki mera ve yaylaların insansızlaşmasının önlenmesi sağlanabilir.
*Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde hayvancılığın gelişmesi için bütün şartlar mevcuttur. Bu bölgelerde hayvancılığın geliştirilmesi işsizliği, yoksulluğu, terörü, göçü önleyerek hatta tersine göçü sağlayarak bölgenin kalkınmasına destek olacaktır. Böylelikle ulusal gelirin de artırılması mümkün olabilecektir.
Türkiye'nin 1/9'u kadar toprağa sahip olan Yeni Zelanda her yıl 40 milyon çiftlik hayvanı ve 5 milyon geyik ihraç etmektedir. Yine Türkiye'nin 1/19'u kadar toprağa sahip olan Hollanda
*Ulusal gelirin artırılması için hayvancılık önemli katkılar sağlayabilmektedir. Örneğin, tarım ve hayvan ihracatından yılda 33 milyar dolar kazanmaktadır. Türkiye'de ise tarımsal ihracat ve ithalat eşit seviyelerdedir.

Burhan GÜNGÖR