Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Parlak, Neşet Ertaş’ın içinde binlerce yıllık bir kültürün bulunduğunu açıkladı.
Sanatçı Gülben Ergen’le “Yunus Dilinden” konseri detayları ve bu konuda hazırladıkları projeyi konuşan Prof. Dr. Erol Parlak, müziğe olan sevdasını ve başlama yıllarını anlattı.
Hürriyet Gazetesi’nin “Kelebek” ekinde dün yayınlanan röportajda müziğe çok küçük yaşlarda başladığını, ailemizde müzisyen olmadığını anlatan Parlak, “İlk kez Neşet Ertaş’ın sesini dinledim. Daha yolun başındayken en doğru aşı o olmuş benim için. Ankara’da büyüdüm. Hem de bütün o Anadolu’dan gelen ozanlar ve üstatların olduğu dönemlerde... Müzik piyasasının ilk şekillenişi Ankara’dır. Radyolar da Ankara’da biçimlendi.
Bütün üstatlar Hamamönü, Samanpazarı bölgesindeki saz atölyelerine gelirlerdi. Çocukken orada bütün büyük üstatları birebir canlı dinledim. Neşet Usta zaten o dönem zirvedeydi. Herkesi etkiliyordu. Bu bizde çok kalıcı bir arka plan oluşturdu. Okulumu çok başarılı bir şekilde tamamlamama rağmen müzikten başka hiçbir şeye yönelmedim. İyi ki de yönelmemişim. Sonrasında da konservatuvara devam ettim” dedi.
Neşet Ertaş’la ilgili bir kitap yazan Erol Parlak, Neşet Ertaş’ı anlatırken de şunları söyledi:
“Neşet Usta’yı herkes çok güzel sesi, sazı, türküleri, yanık avazı olan biri olarak tanır. Bana göre Neşet Usta ve onun gibiler bu dünyaya insanlığının ruhunu arındırmak, edebini, irfanını yükseltmek için gönderilen az sayıdaki insanlık velileridir. Hepsi... Sevgi, saygı ve hoşgörü... Bu üçünün üzerine oturan, binlerce yıl önce Yunus Emre’den akıp gelen, Anadolu’da Yunus’la filizlenip zirveye ulaşan bir insanlık ışığı. O ışığı ben Neşet Usta’da da gördüm. 21. yüzyılda bir Yunus görmenin heyecanını da yaşadım. 21. yüzyılın simasına bürünmüştü kılığıyla, kıyafetiyle ama içinde bir Yunus vardı. Sanat cevheri o kadar yüksekti ki onu çok güzel bir avazla, çok güzel bir dille ve ezgilerle bize aktardı. Neşet Ertaş’ın içinde binlerce yıllık bir kültür var.”
Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Parlak, kendisine yöneltilen “Rektör olmayı hayal ediyor muydunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Hayal etmiyordum. Hayatım boyunca makam ve mevkiden kaçtım. Benim sevdiğim tek makam gönül makamıdır, biraz kürdi biraz da hüseyni... İşin latifesi bir yana ben müzisyenim. Bir gönül dünyamız, bir çerçevemiz var kendi içimizde. Ben onun içinde yaşamaktan çok mutluyum. Yöneticilik bambaşka. Bunları etkileyen, biraz geriye atan ve ihmal etmenize neden olan bir şey. O nedenle ben hiçbir zaman yönetici olmak istemedim. 2016 yılında Cumhurbaşkanlığı sözcüsü sayın İbrahim Kalın Hoca ile tanıştık. Hem bilimsel hem de sanatsal çalışmalarımı takip edermiş. Benim ilgili güzel şeyler söylediği kulağıma gelirdi. Ama tanışma fırsatımız olmamıştı. 2016 yılında bir vesile ile tanıştık ve kendisine hayran kaldım. Neyim var neyim yok her şeyi biliyordu. Tanıştığımız dönemde Londra’ya gitme durumum vardı. Orada bir üniversiteyle görüşmüştüm. Bizim müziğimize bir kürsü açacaklardı. Ben de o kürsüye gidecektim. İbrahim Hoca’yla konuştuğumuzda Londra’dan bahsettim. Bana ‘Hayır hocam, böyle bir şey yapamazsınız, siz burada olmalısınız’ dedi. Daha sonra bu zamana kadar yaptığım çalışmalardan dolayı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldüm. Ödül töreninde yaptığım teşekkür konuşmasında ülkemizde müzik konusunda neler yapılması gerektiğinden bahsederken bir müzik üniversitesinin kurulması gerektiğini söyledim. Müzik üniversitesi gerçekten gerekiyordu. Dünyada pek çok ülkede var. Ama kültür anlamında en zengin yer Anadolu ve dünyada bu alanda tanınmıyoruz. Bu nedenle böyle bir üniversitenin kurulmasının çok yararlı olacağını vurguladım. Konuşmam bittikten sonra sayın Cumhurbaşkanımızın yanına oturdum. Kendileri bana ‘Hocam üniversiteyi kuruyor muyuz?’ dedi. ‘Büyük hizmet olur’ dedim. Daha sonra kendileri konuşmaları esnasında ‘Müzik üniversitesini kuruyoruz’ dediler. YÖK Başkanı’na talimat verildi ve üniversite kuruldu. İbrahim Kalın Hoca ile üniversitenin yapısal planlamasını, vizyonunu, misyonunu, akademik yapılanmasını çalıştık. Daha sonra da sayın Cumhurbaşkanımız rektör olarak beni atadı. Cumhurbaşkanımız Neşet Ertaş kitabımı okumuş ve İbrahim Hoca’ya ‘Bu hocamız kim? Nasıl olur da 16 yıl bir kitap çalışılır’ diye beni sormuş.”
Neşet Ertaş kitabının 16 yıl sürmesini de anlatan Erol Parlak şöyle devam etti:
“Neşet Ertaş bir sima ama onun içinde can bulan, tarihin derinliklerinden akıp gelen binlerce yıllık bir kültür var. Neşet Usta için “Çok güzel sesi var, kimse onun gibi çalıp söyleyemiyor” derseniz oradan bir şey çıkmaz. Anadolu’nun bütün inançlarının temelinde Abdallık diye bir kültür var. Antropoloji, tarih, sosyoloji ve birçok alana girmek zorunda kaldım. Birçok sempozyuma gittim. Çok sayıda mülakatlar yaptım. Bir de kaynaklar çok sınırlıydı. Neticesinde biyografi de yazacaktım ama Abdallık nedir, Abdallık yolu nedir gibi soruların cevabını vermem gerekiyordu. Yunus Emre de bir abdal, Mevlana da öyle... Yunus Emre insanlığa armağandır.”
Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Parlak, üniversitenin ilk öğrencilerini bu yıl Eylül ayında alacağını da açıkladı.
Parlak bu konuda şunları söyledi:
“Eylül ayında Müzik Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi’ni açmayı düşünüyoruz. Okulumuzda dört fakülte olacak. Bunlar; Müzik Bilimleri ve Teknolojileri, Müzik ve Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi, İcra Sanatları Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi. Üç fakülte tamamen müzik odaklı olacak. Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi diğer okulların alanına çok fazla girmeyeceğiz. Resim, heykel, bale gibi bölümlere ağırlık vermeyeceğiz. Daha çok geleneksel sanatlara; sinema, televizyon, fotoğrafçılık gibi alanlara yöneleceğiz. Okulun sinema altyapısı çok güçlü. Bir enstitümüz ve meslek yüksekokulumuz da yine okulumuzun bünyesinde olacak. Müzik konusunda yetenek arayacağız. Öğrenciler üniversite sınavına girecekler. Sonrasında okulumuzda iki aşamalı yetenek sınavına girecekler. Sonrasında sınavı geçen öğrenciler istedikleri bölüme sevk edilecekler.” (Kaynak: Hürriyet-Kelebek)