Bu satırları nasıl yazacağımı,  nereden başlayacağımı ve elimin bilgisayar tuşlarına nasıl gideceğini bilemiyorum. Bir öğrencinin  çok iyiliğini gördüğü, hayata atılmasında  büyük emeği olan, öğrencisine öğretmenliğinin dışında anne ve ablalık yapan bir öğretmeninin ölüm haberini alması kadar acı bir haber  ve haberi alan öğrenci nasıl bir duygular içerisine girerek yazılar yazar bilemiyorum.

Her halde gazete köşem için yazdığım yazılardan zor olanlardan birini yazmaya çalışacağım. Ama okul günlerini hatırlayarak, ama ağlayıp, göz yaşlarım bilgisayar tuşlarına düşerek  yazarım her halde.

Acı haberi günler öncesinden  Kırşehir İş-Kur Şube Müdürlerinden Recep Akıllı'yı ziyaret etmeye gittiğimde eskilerden. okuldan, öğretmenlerden konuşurken Recep Akıllı  Cacabey Ortaokulunda Sosyal Bilgiler Öğretmenimiz  Nurdan Hangül hayatını kaybetmiş diyerek vermişti.  Orada şok olmuş,  inanamamıştım ve tekrar ettirmiştim.

Allah Nur içinde yatırsın, rahmetini bol versin Nurdan Hangül Hocamın.

Beni çok sever, bir o kadar da döverdi. Çünkü babamın çok  ben küçükken vefat etmesi, maddi durumumuzun iyi olmaması, diğer arkadaşlarım gibi giyinememem, bir defa olsun kendi paramla okul kantininde çay içip,  simit yiyemememden dolayı karamsar,  içine kapanık ve utanan birisiydim, kafama takılan ve anlamadığım konuları öğretmenlere soramayacak kadar utanırdım, biliyorum ki sorabilsem konuyu çorap söküğü gibi sökeceğim ama nafile soramazdım. Utanırdım öğretmenlerimden ve arkadaşlarımdan. Nurdan Hocam  Derste bir şey sorduğunda parmak kaldırmaz ama " Osman sen parmak kaldırmadığına göre bilmiyorsun galiba tahtaya gel ve biliyorsan cevap ver, bilmiyorsan neden çalışmadın izah et derdi derdi, bende tahtaya çıkıp parmak kaldırmadığım konuyu güzelce anlatırdım ve sonrasında "  Eeeee ! benim güzel evladım konuyu biliyorsun, güzelce anlatıyorsun neden parmak kaldırmıyorsun” der tokadı atardı. 

Babam erken yaşta vefat etmiş olsa da, maddi durumumuz iyi olmasa da  ben hafta sonları  cumartesi- pazar, günleri sömestre ve yaz tatillerinde pazarda meyve- sebze, kavun- karpuz, zaman, zaman balık satan,   çay ocaklarında garsonluk yaparak çalışıp,  para kazanan , evine ekmek götüren,  kazandığı parayı annesine veren öğrenciydim. Ama kitap okumaya düşkün olduğumdan ayda en az iki kitap alır ve okurdum. Bu kitapları rahmetli  annemden habersiz alırdım. Eğer annem  aldığım kitapları görür veya haberi olursa " oğlum evimizin ekmek parasını kitaba mı verdin?  Ders kitaplarına çalış yeter, ona vereceğin parayla leblebi al, üzüm al cebine koy  okulda teneffüste yersin” derdi.

Okuduğum kitaplar, yaşıma ve ortaokul öğrencisine göre ağırdı. Genelde Türk Tarihiyle, Türklükle, Atatürk’le ve Türk İslam Tarihiyle ilgili olurdu. Şu andaki Türkçülüğüm de oradan başladı.

Bir gün hiç unutamıyorum Nurdan Hangül Hocam   ortaokul ikinci sınıftayken derste bizlere "çocuklar ağaç yaşken eğilir, aslında ortaokul öğrencisi olan sizlerin İstiklal Marşımızın on kıtasını ve  Atatürk'ün Gençliği Hitabesini ezbere okuması ve ne anlama geldiğini bilmesi gerekir. Tarihimizi ve ülkemizin ne  şartlarda var olduğunu bilmek açısından önemlidir, var mı içinizde bunları bilen  varsa parmak kaldırsın” dedi ama sınıfta parmak kalkmadı, her zaman olduğu gibi bende parmak  kaldırmadım, “öyleyse size sene sonuna kadar süre  İstiklal Marşımızın on kıtasını ve Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini ezbere okuyan  ve anlamını bilen arkadaşımıza  sözlü notu olarak on vereceğim” dedi.

Tabi tüm öğrencilerde bir sevinç, “hocam haftaya ezberleyelim, bir ay sonra ezberleyelim” diyen arkadaşlarımda oldu ama  Nurdan Hocam, “Hayır sadece benim dersim yok diğer derslerinizde var yıl sonu olsun” dedi.

Tahtaya kalkmaktan, sorulara cevap vermekten, anlamadığı konuyu sormaktan  utanan ben İstiklal Marşını mırıldanmaya on kıtasını okumaya başladım. O esnada yanımdan geçen Nurdan hocam duydu ve “Osman tahtaya çık” dedi.

Emir demiri keser dedik  çıktık tahtaya ve oku biraz önce mırıldandığın  İstiklal Marşımızı dedi on kıtasını okudum, “Gençliğe Hitabeyi oku” dedi onu da okudum ama yine tokadı yedik ve bana sözlü notu vermedi, şarta bağladı ne zaman ki sen bildiğin bir konuda parmak kaldırırsan utanmayı, sıkılmayı bir tarafa bırakırsan,  kabuğunu kırarsan ona göre bunu değerlendirerek sana sözlü notu vereceğim” dedi.

Tabi biz biraz açılmaya Nurdan Hocamın istediği şekilde öğrenci olmaya başladık lakin yine utanmayı, sıkılmayı üzerimden fazla atamadım ama yıl sonunda da  sözlü notumu on olarak vermişti.

Nurdan Hangül Hocamın benim yanımda ayrı ve özel  bir yeri,  ayrı bir değeri vardı. Benim için sadece öğretmen değil gerektiğinde annemdi, ablamdı. Evimize kadar gelerek benimle sohbet eden, evine davet ederek çocuklarıyla tanıştıran yemek yediren, sorunlarımla, sıkıntılarımla bizzat ilgilenen özel ve sıra dışı öğretmendi Nurdan Hocam.

Öğretmenliğin verdiği emek dışında bana yaptığı iyilikleri inkar edersem nankörlük yapmış olurum.

Yukarıda değindiğim gibi tatillerde çalışan, para kazanan öğrenci olduğum için okul açılmadan önce okul ihtiyaçlarımı kendim karşılar, defterimi, kitabımı, kalemimi, elbisemi, ayakkabımı  kazandığım parayla alırdım.

Yine unutamadığım bir olay hava çok soğuk, yerler kar ve buz teneffüste dışarı çıkmadım sınıfta ve koridorda dolaşıyorum Nurdan Hangül Hocam,  “Nöbetçi öğretmen ve beni görünce tepeden aşağı süzdü sınıfta bulunan arkadaşları dışarı çıkardı içeri kimse girmesin, kimseyi de almayın” dedi. Bana ayakkabını çıkar dedi çıkarmak istemedim, tekrarladı yine  çıkarmadım, canım tokat istiyormuş tokadı atınca çıkardım ayakkabıyı eline aldı baktı altı delik ve su içinde, çorabı çıkar dedi, çorabı çıkardım baktı çorap ıslak, pantolon paçalarına baktı ayak bileğime kadar ıslak.

Hepsini tekrar giydim ve çıkışta aşağıda yanına gelmemi söyledi. Ders çıkışı gittim  rahmetli eşi  Avukat Hayri Hangül'de lacivert renkli Volkswagen arabasıyla gelmişti. Beni arabaya bindirdiler Ankara Caddesinde faaliyet gösteren  Sümerbank Mağazasına götürdüler kışlık bot, kaban. pantolon ve bir kaç tane çorap aldılar ve “bunları bizim aldığımızı annen ve kardeşlerinden başka kimseye söyleme” dediler.  Ancak şimdi bu yazıyı okuyan herkes yeni öğrenmiş oldu.  

Sonra  beni evlerine götürerek biraz özel konuştu, çocuklarıyla tanıştırdı, yemek yedirdi ve bir kaç kez kendisi bizim eve gelerek misafirimiz oldu. Okulda da zaman zaman teneffüslerde para verir kantine git çay iç, simit ye derdi.

İşte böylesine mükemmel, böylesine insancıl, güler yüzlü, mütevazi bir öğretmenimdi Nurdan Hangül Hocam.  Ben kendi adıma söylüyorum emeklerini, yaptıkları iyilikleri unutursam  hesabını Allah'a veremem.

Bu nedenle Nurdan Hocamı hiç unutmadım, ortaokulu ve liseyi bitirdikten sonra ziyaretlerine gider ellerinden öperdim. Anadolu Üniversitesinin iki yıllık  Basın Yayın Bölümünden mezun olduğumu söylediğimde çok sevinmişti. Askerde kendisine mektuplar yazar, özel günlerde  tebrik kartları atardım.

Askerden geldiğimde  kendi ailem dışında ilk ziyaretine gittiğim ablamdı, öğretmenimdi.

Eşi Avukat Hayrı Hangül'ün vefatında yine yanındaydım. Eşinin vefatından bir kaç yıl sonra evini Kırşehir'den İstanbul'a taşıdığında kendisine yardımcı oldum ve her öğretmenler gününde çiçek yaptırarak ziyaretine gider elini öperdim.

Kırşehir'den gittikten sonra benim telefonumdaki numaraların silinmesi nedeniyle kendisiyle uzun süre görüşememiş ancak karşılaştığım bir yakınından telefonunu aldıktan sonra yine bir öğretmenler gününde arayarak tebrik etmem,  halini hatırını sormam kendisini o kadar duygulandırmış olacak ki "Ah benim vefalı evladım, beni o kadar mutlu ettin ki anlatamam inan bana şu an tıbbın geliştiremediği en büyük moral ilacını verdin, sağlı verdin, sıhhat verdin  sana ne kadar teşekkür etsem azdır” dedi ve telefonun bir ucunda Nurdan Hocam, bir ucunda ben hem ağladık, hem duygusallaştık, hem de sohbet ettik ve son görüşmemde o olmuştu.

Teknoloji bu kul yapısı yine bir sakatlık yapıp telefonu yere düşürünce telefon kırıldı telefonla birlikte numaralarda gitti ve ne yazık ki o görüşmem Nurdan Hangül hocamla son görüşmem olmuştu. Ben kendisini halen hayatta biliyordum maalesef acı ve üzücü haberi Kırşehir İş-Kur Şube Müdürü Recep Akıllı vermiş oldu.

Nurdan Hocam, size Allah' tan rahmet diliyorum, nur içinde yatın,  mekanınız cennet olsun, peygamber efendimize komşu olun. Canım hocam, biricik ablam, dert ortağım, sırdaşım  annem, öğretmenim bana yaptığınız iyilikleri, ve utanma duygusunu kırarak hayata atılmamda göstermiş olduğunuz gayreti  unutamam, hakkınızı  ödeyeyim dersem ödeyemem, ben size  hakkımı helal ettim, inşallah sizde bana hakkınızı helal etmişinizdir.

Sizi hiç unutmayacağım Nurdan hocam, ilk fırsatta rahmetle yad edeceğim ve Fatiha okuyacağım hocam. Ebedi istirahatgahınızda  rahat uyuyun hocam.

Bu vesileyle sıra  gelmişken  bir konudan Ahi Evran Üniversitesinde görev yapan iki bayan akademisyenden öğretim üyelerinden  bahsetmek istiyorum.

Kırşehir Kent Konseyi Genel Sekreterliği görevini yaptığım sırada Ahi Evran Üniversitesi öğrencileriyle ve hocalarıyla iyi bir diyalog kurmuş bende öğrencilerin dert ortağı ağabeyleri olmuştum. Tabi şimdi Sayın Rektörümüzü ziyaret etmek için bizleri ciddiye almayarak randevularımıza olumlu veya olumsuz cevap verilmese de bazı öğretim üyeleriyle ve beni tanıyan öğrencilerle görüşmelerim halen  devam ediyor. Sizlere rahmetli Nurdan Hangül Hocam'ın bana yaptıkları iyiliklerden bahsederken aklıma geldi yazmadan geçemeyeceğim. 

Ahi Evran Üniversitesinde öğretim üyesi Dr. Emine Şener ve Prof. Dr. Ayla Ünsal'ın da  Nurdan Hangül Hocamın benimle ilgilendiği gibi  öğrencilerinin tüm sorunlarıyla ilgilendiklerine, ihtiyaç sahibi öğrencilere yardım ettiklerine, yemeğe, çay, kahve içmeye  götürdüklerine şahit olmaktayım. Bu onurlu, güzel ve örnek davranışlarından dolayı Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Öğretim Üyeleri Dr. Emine Şener ile Prof. Dr. Ayla Ünsal'a ayrıca teşekkür ediyorum.