Kırşehir’de 40 yılı aşkın bir süredir gazetecilik mesleğini yapmaya, tarih ve kültür şehri Kırşehirimizin sorunlarını gündeme getirip, çözüm yolu bulmaya çalışıyoruz.
Çok sık karşılaştığım bir sorudur:
“Neden yazıların bu kadar eleştirel. Hiç mi iyi şeyler yapılmıyor, neden onları görmezden geliyorsun?”
Ya da, “Sürekli Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’yi ve iktidarı destekliyor, sürekli onları pof pofluyorsun!” diye eleştiriler de almıyor değilim hani…
Ben ise onlara şu cevabı veririm:
“Yönetenler seçilmeden önce bir dizi taahhütte bulunurlar. Vadettikleri ile yaptıkları ters orantılı ise, halkın gönlünde yerlerini kaybettilerse, huzur vadedip yaşamı cehenneme çeviriyorlarsa, adalet vadedip adaleti bitiriyorlarsa, refah sözü verip sefaleti kurumsal hale getiriyorlarsa, eleştiren insanlar olmalı. Bedel ödeme pahasına da olsa eleştiren bir kalem olmak bana gurur veriyor. İyi şeyler elbette yapacaklar, çünkü onlara yetki veren halk onları iyi şeyler yapsınlar diye göreve getirdi.”
Yine beni Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci ve Milletvekillerini öven, destekleyen haber ve yorumlar nedeniyle bazen “yalakalık yapıyorsunuz!” diye eleştirenlere de şu cevabım olmuştur:
“Kırşehir’in bir çok sorunları var. Bunların çözümlenmesi ve yapılması için destek veriyoruz. Çünkü ben yapıcı eleştirilerin hep yanında oldum. Yıkıcı, karalayıcı haber ve yorumlar yerine, motive etmeyi, objektif olmayı yeğlerim.”
Kırşehir’e hizmet etmek için çırpınan, gecesini gündüzüne katarak çalışanların çalışma şevkini kırmak benim basın meslek ilkelerimde olmamıştır.
3,5 yıl Kırşehir Valiliği görevinde bulunan son Vali Necati Şentürk’ün çalışmalarına yeri geldiğinde destek verip, yeri geldiğince eleştirmekten geri durmayan bir kişi oldum hep. Eğilmeden, bükülmeden, yanlışlıklar karşısında susmadan eleştirdim. Eleştirirken de hakaret etme hakkını kendimde görmedim.
Kırşehir’den ayrılmadan önce Vali Konağı’nda son kez görüştüğüm Vali Necati Şentürk’ün “Salih beni yedin!” dediğini de hiçbir zaman unutmadım, unutmayacağım.
Kendisinin yüzüne söylediğim gibi benim kimseyi yeme gibi alışkanlığım hiç olmadı, olmayacak ta. Kendisine eline ne kılıç verdim, ne de megafon!
Herkes haddini bilecek, makamını ayaklar altına almayacak! Yapıyorsa bir yanlışlık onun bedelini de ödeyecek. Sonra da bunun faturası ne bana, ne de bir başkalarının üstüne yıkmayacak.
Benim inancında, kitabımda gelene ağam, gidene paşam diye bir düşünce yok. Gidene kadar vıcık vıcık yağ çekip, arkasından atma yok. Özümüz neyse, sözümüz de odur. O kadar.
Ayrıca Vali’nin yüzüne yağ çekip, arkasında konuşmak hiç ama hiç yok!..
Bu nedenle eleştirisel yazı yazmak bana göre keyiftir aslında. Çünkü eleştiri yazıları daha çok okunuyor, ilgi görüyor.
Bu nedenle bazen nalına vuruyoruz, bazen de mıhına…
Sürekli eleştirisel yazılar da insanı sıkıyor bazen. Bu nedenle hayattan, espriden, gır gır ve şamatadan, nostaljiden, anılardan ilginç hikâyeler de yazıyorum.
Mesela benim yakın dostlarım olan Ramazan Karabulut’un ilginç tekliflerini, şakalarını, Servet ve Hüseyin Beydoğan’ın anneleri Emine Teyze’nin ilginç hikâyelerini yazıyorum. Bunu yazan sen misin? Hemen eleştiriliyorum. Neymiş efendim, Kırşehir’in sorunları varken Emine Teyze’yi yazmak olur muymuş!
Tabi doğru söylüyor değerli okurlarım. Dedim ya hep aynı konuları, Kırşehir’in sorunlarını yazdığım için de eleştiriliyorum.
Yani Kırşehir’in sorunlarını sürekli gündeme getirmek sadece benim görevim olmuş ne yapalım.
Bu memlekette “gazeteciyim” diyenlerin nedense Kırşehir’in sorunları hiç gündemde olmuyor, onlar ihale ve rant peşinde koşuyor, Kırşehir’in sorunları yazmak ta benim gibi, ağabeyim Şevket Güner gibi birkaç Kırşehir sevdalısına kalıyor.
Mesela sanayiden emekli olan ve “Ben şairim!”, hatta “gazeteci-yazarım!” diye orda burda kasılıp gezip, kendini bir şey sananları mı, yoksa, “Benim kim olduğumu öğreneceksiniz. Görmüyorsa gözleriniz gözlük takacak ve beni iyi görüp, tanıyacaksınız. Beni başkalarıyla karıştırmayacaksınız” diyerek kamu kurum ve kuruluşlarını elinden çanta ile sanki ikinci adresiymiş gibi gezip, hatta tehdit edip, küfürler savuran zavallılar Kırşehir’de utanıp, sıkılmadan kendini adam sanarak geziyorlar. Bunlara kimse bir şey demiyor!
Tabi bu konuda kabahat onun değil. Böyle fırıldak ve köçeklere değer verenlerdedir.
Valimiz İbrahim Akın ile Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’ye ve Milletvekillerimize bu konuda büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
Kırşehir’de adı fırıldak ve köçekliğe, zübükzadeliğe çıkanlara, Kırşehir’de hiç kimsenin sevip saymadığı, arasına almadığı, değer vermediği böyle cahillere, sonradan görmelere fırsat vermemelerini diliyorum.
Öyle üç-beş kıta şiir yazınca kendini “gazeteci-yazar-şair” diye tanıtıp, akşama kadar kurum ve kuruluşlara giderek bol bol resim çektirip, sosyal medyada kendini adam yerine koyanlara artık izin verilmelidir.
İnadına doğru yolda koşmak ileriye ve inadına yazmak…
Ne zoru görünce hedeften dönmek yakışır adam olana, ne de üç on paralık makamın kuyruğuna takılıp yoldan çıkmak.
Pir Sultan Abdal misali “Dönenler dönsünler ben dönmezem yolumdan“ diye salmak avazı gökyüzüne ve tarihe emanet etmek.
Susarak suça ortak olmak diye bir kavram vardır.
Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, yalana, dolana, emanetin ehillere teslim edilmek yerine ikiyüzlü, riyakar, liyakatsizlere peşkeş çekilmesine sessiz kalarak suça iştirak etmek buna zul geliyor ne yazık ki…
Yüce dinimiz İslâm’ın ifadesiyle “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” olmak istemiyorum o kadar…
Bizim bazen bu gerçekleri bildiğimiz halde ses çıkarmadığımızı düşününler de oluyor tabi. Susuyorsak bu zavallılar için değil, ülkem için, milletim için, Kırşehirim içindir, çalışanların şevkini kırmamak içindir.
Elbette karşı çıkmak ve hesap sormak, herkesten çok, omuz verenlere borçtur. Omuz verip makama taşımanın keyfini sürmek mi yoksa hesabını vermek mi? Seçim konusu budur adam olana.
Seçmek haksa, kontrol etmek, hesap sormak ve karşı çıkmak da görevdir.
Bazen yazmak yük olsa da, Kırşehir gibi küçük bir ilde yazmaya devam etmektir köşe sahibi olmanın sorumluluğu.
Ondandır, her siyasi görüşe eşit mesafede olmak.
Gün gelir, en sevdiğiniz, en yakın olduğunuz insanı geldiği siyaset mevkiinde eleştirmek, yanlışını yüzüne ve tüm yüzlere karşı haykırmak zorunda kalabilme hürriyetidir yazmak gazeteci olarak görev olsa gerek.
Evet, yazmak bazen yük haline gelse de, hak etmediğiniz tavırlar gösterilse de ben yeri gelince eleştirmeye, yeri gelince de göklere çıkarmaya devam edeceğim.
Ondan diyorum, yazmak, uyarmak, okumak, bilgi yüklenmektir aslolan.
En ufak bir tereddüt göstermeden ve yalpalamadan çıkılan ve hak bilinen yolda yürümek.
Onuru tüm cefasına bedeldir.
An gelir ölüm gelir, ömür biter; ama dik yaşamanın, inandığını satırlara dökmenin onuru yeter.
Biz de bu yolda kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Bu böyle biline…
***
Biraz da gülelim!
İntihar
Balıkçının biri deniz kenarında oturuyordu. Birden yanı başında yüzü sapsarı biri belirdi. Hayattan ümidini kesmiş gibi görünüyordu. Gitti kendisini denize attı. Balıkçı hemen ardından denize dalıp genci çıkardı.
Adamın ilk sözü, “Neden kurtardınız beni?” demek oldu.
"Ben intihar etmek istiyorum..."
Ve bu sözlerin ardından yine kendini denize attı. Balıkçı da ardından atladı ve adamı kıyıya çıkardı. Sonra üçüncü dalış ve kurtarış...
Bunun üzerine genç adam kıyıdan uzaklaştı, cebinden bir ip çıkardı, ilerdeki bir ağacın dalına dolayıp kendini astı. Fakat bu sefer balıkçı kılını bile kıpırdatmamıştı.
Bu olanları gören biri sordu:
“Anlayamadım... Az önce üç kez kurtardınız genci. Şimdi kımıldamadınız bile... Neden?”
Balıkçı cevap verdi:
“Adam sırılsıklam ıslanmıştı... Ben kendini kurutmak için ipe asıyor sanmıştım...”
***
Sevdiğim bir söz
"Önemli olan; her devrin adamı olmak değil, her devirde adam olmaktır..."
Rauf DENKTAŞ
***
Günün şiiri
Fırıldak
Bir döndü durmadı döndükçe döner
Şeytani aşk ile coştu fırıldak
Gittiği yerleri kendinin sanar
Hırs ile her yöne koştu fırıldak
İnsanların meşgul oldu tersiyle
Fikir aldı ehl-i fitne kursuyla
Nefsi arzularla dünya hırsıyla
Dolarak kaynadı taştı fırıldak
Hezeyanlar kustu yine susuldu
Yağ yaktı dil döktü sesi kısıldı
Şerefsizin arkasından asıldı
Vardığı beldede şaştı fırıldak
Namussuzun dik âlâsı irisi
Değişken dönmedir fitne çerisi
Bir kere döndü mü gelmez gerisi
Der devrin dengesiz puştu fırıldak
Gittiği noktaya dönüp gelmedi
O yerdeki erdem neydi bilmedi
Kırk çelme yedi iflah olmadı
Düşman sofrasında aştı fırıldak
Düşünmedi çıkış sebebi neden
Belki bilerekten belki bilmeden
Kadın bile olmaz derler dönmeden
Bir anda kırk menzil aştı fırıldak
Varlığı yoklukla yıktı giderken
İnanmış zümreden çıktı giderken
Ekşidi bozuldu aktı giderken
Varıp bir lağıma düştü fırıldak
Lazım iken el üstünde tutulur
İşi bittiğinde alıp atılır
Bayram günü revaç bulur satılır
Sonra derler günün geçti fırıldak
Dur be Hasan biri alınır belki
Maya meselesi çok iyi bilki
Akıllı değildir her kurnaz tilki
Her zengin kapının “hoşt”u fırıldak
Hasan Ulusoy