Türkiye’de ekonomik durum son yıllarda maalesef iyi gitmiyor. Hiç kimse hayatından memnun değil.
Kırşehir’de esnafı da, tüccarı da, emeklisi de, öğrencisi de, sanayicisi de, işçisi de, memuru da halinden memnun değil. İnsanların geçim sıkıntısı giderek artıyor, maliyetler artıyor, günden güne hayat pahalılığını insanlar iliklerinde hissediyor.
Kırşehir gibi tarım ve hayvancılık şehri kentte üretim yok, dışa bağımlı hale gelmişiz. Kırşehir ette marka olmasına rağmen, eti pahalıya yiyor. Yiyor diyorum ama rakam olarak yiyor, gerçek anlamda insanlar sofrasında eti bayramdan bayrama ancak görebiliyor.
Dövizdeki hızlı artışla birlikte akaryakıt fiyatları her geçen gün yükselirken, et, süt, yağ, yoğurt, bulgur, un, kuruyemiş, sebze ve meyve gibi tüm gıda ürünlerinin yanına varılmazken, enflasyonun yüzde 12’larda olduğuna kim inanıyor ki?
Türkiye ufak tefek yasa değişiklikleriyle, çavuş ahbap ilişkileriyle idare edilemeyecek bir boyuta ulaştığını, maalesef idari mekanizmasında görev alan kimselerin, bilgi ve tecrübelerinin kâfi gelmediğini bir türlü anlayamadılar. İçine kapalı ve komşularıyla iyi ilişkiler kuramayan, borsanın yüzde 60’ına sahip olan yabancı sermayenin isteği doğrultusunda, halka ait olan Merkez Bankasının kasasındaki emanet dövizle piyasayı kontrol etmenin yanlışlığı eğer şimdiye kadar anlaşılmadıysa söyleyecek bir şey yok demektir.
TL’nin yerlerde süründüğü ve piyasanın artık gizli ve kapaklığa gerek kalmadan alış veriş parası olarak esnafın, Dolar ve Euro değerleriyle mal satması, neyin işareti olarak değerlendiriliyor?
Yap-işlet-devret politikası ile dolar bazında anlaşmalar yaparak, kontrolü başkasında olan kalleş ve kaypak bir para olan dolarla anlaşma imzalayan kimselerin, kimin kontrolünde olduğu düşündürücü gelmiyor mu?
Sipariş doğrultusunda Devlet İstatistik Enstitüsü’nün açıkladığı kalkınma raporları bana hiçte inandırıcı gelmiyor. Türkiye’nin yüzde 7 büyüdüğü açıklanırken, nedense işsizlikte aynı oranda büyüyor, bu nasıl oluyor da istihdam oranı cüce kalıyor. Bütün piyasayı etkileyen ve A’dan Z’ye kadar her şeye yansıyan akaryakıt zamları artık utanılacak bir seviyeye geldi ki, yetkililer yeni yapılacak zamlar artık alenen açıklanmayacak. Yani araba sahipleri şoku pompanın basında yaşayacak. Yani yapılan zamların nasıl bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Bu da sununun ispatı, piyasa bulunduğu ticari dalda hakim olan insanların insafına bırakılmış gibi düşündürmüyor mu düşüneni.
Türkiye’nin belli geçim kaynağı olan ve ayni kalitede başka ülkelerde yetişmeyen bazı ürünleri vardır. Bunlar bir nevi ulusal ve stratejik ürünlerde sayılabilir. Halkın temel gıdası olan buğdayın en iyisinin yetiştiği, buğday ambarı olarak bilinen İç Anadolu kentleri olan Kırşehir, Ankara, Konya, Kayseri ve Yozgat illerinde ithal un işlenmeye başlanılırsa şaşırmaya gerek yok.
Dünyanın yüzde 80 ihtiyacını karşılayan ve lezzeti başka ülkelerden yetişenden daha iyi olan fındığı yabancı ellerin insafına bıraktık. Zaten borsası da başka ülkenin kontrolünde.
Yine iklim koşullarının elverişliliği ve hiç bir yan etkisi olmayan gübre ve ilaç atılmadan, ağız tadı ve gönül rahatlığı ile içebileceğimiz caya, yabancı firmaların attığı çelme yetmiyormuş gibi bir de hükümetin yanlış politikalarının neticesi, üreticileri hangi noktaya getirdiğini üreticiler söylüyor.
Mevcut iktidarın içinde bulunduğu zor durumda kurtulmak için erken seçimi alternatif olarak seçmesi, temennimiz o dur ki Türkiye’yi rahatlatır.
Türkiye kısır çekişmelerle vakit harcarken Ortadoğu’da gelişen olaylara ilgi ve duyarlılık sadece Kudüs söylemleri ve mitingleri ile gündem oluştururken elin oğlu istediği gibi at oynatmaya devam ediyor ve eline geçen fırsatları değerlendirmesini iyi biliyor.