GERÇEK BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ REMZİ OĞUZ ARIK

Sonuna geldiğimiz Nisan ayı yakın tarihimizde önemli olaylarla dolu bir aydır. Bunlardan biri de Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık'ın esrarengiz bir uçak kazasında hayattan kopmasıdır. Tek parti iktidarının sona erdiği ve Demokrat Parti'nin tek başına iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesi İlâhiyat Fakültesi'nde sanat tarihi profesörü olan Remzi Oğuz Arık 67 yıl önce 3 Nisan 1954 günü Adana'dan Ankara'ya gitmek için bindiği uçağın Çukurova üzerinde infilâk etmesiyle bir uçak kazasına kurban gitmişti. Şehit olduğu zaman Seyhan (Adana) milletvekili idi.

Remzi Oğuz 15 Temmuz 1899 tarihinde Kozan ilçesinin fakir bir dağ köyü olan Kabaktepe'de dünyaya gelmişti. Kozan o zaman sancaktı. Zulüm ve istibdada karşı koyan meşhur Kozanoğlu'nun yaşadığı dağların hür ve temiz havasını teneffüs ederek büyümüştü. Anadolu dağlarında bugün de yaşayan Türkmen boylarından Farsaklar'a mensuptu. Bir dağ köyünde doğmuş bir Farsak oğlu olmak onun için bir iftihar vesilesiydi. Ermeni komitacılarının en azgın işler yaptıkları, tarihî ve kanlı Adana vak'asının cereyan ettiği günlerde 8-9 yaşlarında, vücudu zayıf ve çelimsiz, fakat ruhu büyük bir çocuktu. Okuyup yazmasını biliyordu. Kendisinden yaşça çok büyük ve hattâ kültürlü kimselerle münakaşaya girecek kadar zeki ve hür fikirliydi.

O sıralarda Feke Sandık Emini olan babası Arıkfakihoğulları'ndan Mehmet Ferit Efendi'nin annesi Zekiye Hanım'dan ayrılması ve ikinci kez evlenmesi üzerine Remzi Oğuz daha küçük yaşta pek sevdiği annesinin yanında yarı yetim kaldı. Zekiye Hanım çok mihnetkeş ve çilekeş bir anneydi. Oğlunu yetiştirebilmek için uğraşıp didiniyordu.

İLK MİLLİYETÇİLİK DUYGULARINA İŞKODRA'DA ERİŞTİ

Remzi Oğuz 1908'de hürriyetin ilânından sonra annesiyle birlikte İşkodra Kalesi'nde görevli bir piyade zabiti olan ağabeyinin yanına gitti. Kozan, Feke ve Saimbeyli'deki hâdiseler küçük Remzi Oğuz'a Türklük ve müslümanlığın karşı karşıya bulunduğu ihanetleri tâ içinden duyurmuştu. Balkanlar'ın aleyhimizde çeşitli komitacılık hareketleriyle kaynaştığı bir devirde İşkodra'da olması ve mektebe devam etmesi de ona müslümanlık camiası içinde Türkler'e yapılanları göstermişti. Hele İşkodra Muhafızı Hasan Rıza Paşa'nın bir gece karanlıktan istifade edilerek sokakta kahpece şehit edilmesi onun çocuk ruhunda, arık vicdanında büyük tepkiler yapmıştı. Böylece ilk milliyet ve milliyetçilik duygusuna ve şuuruna İşkodra'da erişti. Mektepte iken Türk olmayan arkadaşlarından gördüğü kötülükler, subay ağabeyinin anlattığı komitacılık hikâyeleri Remzi Oğuz'a millî birlik ve varlığımızı bir mukaddes nefis müdafaası olarak gütmemiz lâzım geldiğini iyice öğretmişti.

Balkan faciasının sefaletlerini ve Selanik'i de görerek İstanbul'a döndüler. Remzi Oğuz leylî olarak İstanbul Mercan İdadîsi ve İzmit Sultanîsi'nde okudu, buradan İstanbul Muallim Mektebi'ne geçti. Gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbi'nde yedek subay talimgâhına gönderildi. Orada zayıf vücudunu ve bedenî kabiliyetlerini düşünmeden ağır işlere girdi, fakat fazla dayanamadı. Yaralandı ve hastalandı. Harpten sonra Edebiyat Fakültesi'nde felsefe öğrenimi gördü. Yedikule Yetimler Mektebi'nde hocalık yaptı. Fakir ve yetim çocukların yetiştirilmesi işi hayatı boyunca onu iç acıları içinde yaşatan konulardan biri oldu. İstiklâl Savaşı günlerinde de çok acılar çekti.

ATATÜRK'LE YAKINLAŞMASINI ATA'NIN ÇEVRESİ ENGELLEDİ

Cumhuriyet döneminde ilk görevi Adana'da Cumhuriyet İlkokulu'nun başöğretmenliği idi. Pek az maaşı ile sevgili ve çilekeş anneciğini oturtacak damı sağlam bir ev bile bulamazken İtalyan Konsolosluğu yanında olan okulun bahçesine hiç olmazsa konsolosluğun astığı bayrak büyüklüğünde bir bayrak asmak ve ona göre bir direk yaptırmak için nasıl çırpındığını ve muvaffak olunca da nasıl sevindiğini o zaman talebesi olan Adanalılar anlatırlar (“Arık Hoca”, Çakmak Mecmuası Sayı: 5). Bu şartlar altında ilk eserini Adana'da verdi. Bu bir içtimaî tetkik denemesiydi.

Çalışmaları ve kişiliği ile dikkati çeken Remzi Oğuz'u Adana'dan İstanbul'a aldılar, Galatasaray Lisesi'ne Türkçe öğretmeni yaptılar. Remzi Oğuz bir yandan da Darülfünun'a devam etti. Paris'teki Sorbonne Üniversitesi'nde sanat tarihi, Louvre Arkeoloji Enstitüsü'nde arkeoloji öğrenimi gördü. Sorbonne Üniversitesi sitesinde Türkiye pavyonu olmadığından Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Reşad Şemseddin Sirer'le birlikte Belçika pavyonunda kaldı. Paris'te de boş durmadı. Bir taraftan Türk Talebe Cemiyeti'ni ihyaya çalışıp gelen her gence kendisini Anadolu'da bekleyen görevleri hatırlatırken diğer taraftan Dr. Rıza Nur'la devamlı temaslarda bulundu ve vatandan uzak kalan bu büyük ve milliyetçi fikir adamının acılarını paylaşmaya çalıştı. Paris'teki çalışmaları Atatürk'ün de dikkat ve ilgisini çekti. Atatürk ona istediği şekilde yetişmesini sağlamak amacıyla himaye ve yardım teklifinde bulunduysa da Remzi Oğuz nezaketle teşekkür etti ve aynı zamanda teklifi reddeden bir karşılıkta bulunmaktan çekinmedi.

Yurda döndükten sonra Maarif Vekâleti Arkeoloji Müdürlüğü'nde bulundu. Bir arkeolog olarak kendini işine verdi. Göllüdağ, Alacahöyük, Çankırıkapı, Karaoğlan, Hacılar, Alaettintepe ve Bitik kazılarına katıldı. 1939 yılında profesör oldu.Yaptığı kazılar sırasında Atatürk ona imkânlar vermek için yakınlık gösterdi ve hattâ yanına çağırdıysa da Ata'nın çevresindekiler buna ellerinden geldiği kadar engeller çıkardılar.

SEYHAN (ADANA) MİLLETVEKİLİ İKEN TKP'Yİ KURDU

1944 yılında Türk milliyetçilerine bilinen komployu hazırlayanlar, onları akla hayale gelmez iftira ve ithamlarla mahvü perişan eylemek isteyenler o sıralarda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık eden Remzi Oğuz'a da el ve dil uzatma cesaretini gösterdiler. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan Remzi Oğuz'u bir suçlu gibi tevkif ettirerek huzuruna getirtti. Ona tehdit ve hakaretlerde bulunmak istedi. En yakınlarının bile korkudan çekinerek yalnız bıraktıkları Remzi Oğuz bu kanun dışı ve komitacılara mahsus tehditlere karşı koydu. Fakat keyfî olarak tevkifinin hesabını da kimseden soramadı.

Zamanın ünlü Maarif Vekili Hasan Âli Yücel'in okul arkadaşı olmasına ve yakından tanışmalarına rağmen Remzi Oğuz belki de bu arkadaşlığı ve dostluğu yüzünden üniversiteden uzaklaştırıldı. Az maaşlı bir memur olarak yaptığı arkeolojik çalışmaları sırasında da çok sevdiği oğulları Oluş ve Alev'in bakımları ve yetiştirilmeleri için değerli ve çilekeş eşi Türkân Hanım'la beraber binbir fedakârlığa, yokluğa ve darlığa katlandıkları sırada hastalandı ve ciğerleri kanadı. Bu en düşkün durumunda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Vekili Hilmi Uran'ın maddî alâka ve himayesini reddetmesi onu şüpheli bir adam durumuna düşürdü. Ne acı ve garip tecellidir ki Halkevleri için yazdığı arkeoloji araştırmalarına ait bir kitabını parti almış ve bastırmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin malları ve binası elinden alındığı zaman bu kitapların bodrumlara atıldığı ve dağıtılmadığı anlaşıldı (“Arık Hoca”, Çakmak Mecmuası Sayı: 5).

Politikaya atılan Remzi Oğuz Arık 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'den Seyhan (Adana) milletvekili seçildi. 1952'de Demokrat Parti'den ayrılan bir grupla Türkiye Köylü Partisi'ni kurdu. Antrparantez belirteyim ki Remzi Oğuz'un uçak kazasında ölümünden sonra genel başkanlığına Tahsin Demiray getirilen ve siyasî hayatımızda fazla bir varlık gösteremeyen, 1954 seçimlerinde de başarısız olan Türkiye Köylü Partisi 1957 erken seçimleri sonrası 1958'de Osman Bölükbaşı'nın genel başkanı olduğu CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi)'ne katılarak partinin CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi) adını almasıyla siyaset sahnesinden silindi.

Remzi Oğuz Arık milliyetçilik ve köylülük yazılarını Oluş, Çığır, Millet ve Hareket dergilerinde yayınladı. Eserleri: Adana Ticaret Rehberi (1924), Küçük Borçlu (Jeanne Meret'den çeviri, 1926), Alacahöyük Hafriyatı (1937), Karaoğlan Kazıları (1938), Köy Kadını (Memleket Parçaları, 1944), İdeal ve İdeoloji (1947), Truva Klavuzu (1953), Coğrafyadan Vatana (1956), Veraset ve Cemiyet (1957), Türk İnkılâbı ve Milliyetçiliğimiz (1958), Türk Gençliğine (1968), Gurbet - İnmeyen Bayrak (1968), Meseleler (1974), Türk Sanatı (1976).

Adana'nın Sarıçam, Ceyhan ve Kozan, İzmir'in Karabağlar ilçelerinde ilköğretim okullarına, Ankara'nın Çankaya ilçesindeki bir mahalleye Remzi Oğuz adı verildi.

Remzi Oğuz'u ölümünün 67'nci yıldönümünde rahmet ve saygıyla anarken son sözü milliyetçi şairlerimizden Azmi Güleç'e bırakalım:

Sarsılmadı bir gün yüce gönlündeki imân,

Vicdânı bütün, rûhu kavî, alnı açıktı.

Yıllarca büyük bir “ideal” uğruna koşmuş,

İrfânı vatan sevgisi hâlinde “Arık”tı.