Bu hafta sonu milyonlarca gencin hayatının dönüm noktası olacak. On iki, on üç hatta kimilerine göre on dört on beş senelik bir emek birkaç saatlik bir sınav sonucuna göre yön bulacak. On iki yıl temel eğitim, anaokulu, kreş derken on üç on dört senede ölçülemeyen bilgimiz, becerimiz birkaç saatte tespit edilecek.

Sınav günü hasta olamazsın, düğünün, derneğin, cenazen hiçbir mazeretin olamaz. Servisi, otobüsü, dolmuşu kaçırıp da sınava gecikme yoksa bir senen gider. Sınav öncesi başın, dişin, karnın ağrımasın. Tansiyonun çıkmasın, apandisitin patlamasın. Gece acilde sabahlasan da bu sınavı kaçırma! Bu sınava girmezsen ağzınla kuş tutsan, tüm kitapları yalayıp yutsan, bilgilerin tavan yapsa yine de üniversitenin kapısından giremezsin. Ne yap, ne et, gerekirse sınava gireceğin okulun kapısında yat ama bu sınava mutlaka gir.

Senin için bu kadar önemli olan bu sınava girmekle de kalma mümkünse sınavdaki soruların tamamına yakınını yapmaya çalış. Çetin hayat şartları bunu gerektiriyor. Stres, heyecan filan yapıp ayılıp bayılmaya da kalkma çünkü seçenekler arasında bu şık yok.

Cumartesi günkü sınavda temel yeteneklerimiz hesaplanacak. Çocukluktan beri benim resim, müzik, spor, sanat, teknik zekâ, el becerileri vs. gibi kabiliyetlerimi ölçemeyen sistem, iki üç saatin içinde şıp diye ölçecek.

Pazar günü yapılacak olan Alan Yerleştirme Sınavı ile de --demek ki benim alanım tespit edilmiş ki yerleşeceğim-- bendeki üstün zekâyı, ayırıcı yeteneklerimi çocukluktan beri ölçen, biçen, belirleyen eğitim sistemi milyonlarca gencin gelecekteki mesleğini seçmesinde başrol oynayacak olan sınavı yapacak.

Sınav yapılacak ve yavrularımız aldıkları puana göre tercih yapacak. İki, dört, beş, altı sene okuyacakları okullara başlayacak.

Üç çocuk annesi olarak, çocukları ile sınav işkencesini yaşayan bir veli olarak yazıma birkaç cümle daha eklemek istiyorum.

Çocuklarımızın hali hal değil. Değişen yaşam şartları nedeniyle yavrularımızda büyük kaygı problemleri var. Gelecek kaygısı bu gepegenç yaşlarında kuzularımızı yiyip bitiriyor. Neydim, ne olacağım? Bu okulu okursam ne olacağım? O bölümü okursam sonunda ne iş bulacağım?

Önceden öğretmen okulunu bitiren öğretmen, mühendislik bölümünü bitiren mühendis, sağlık bölümünü bitiren sağlıkçı olurdu. Şimdilerde ise dört yıllık, beş yıllık fakülte mezunlarının bulduğu işler belli. Kuvvetli bir referans varsa polis yoksa fabrikalarda işçi… Üç harfli marketlerde kasiyer… Özel sektörde getir-götürcü… Büyük şirketlerde tecrübesiz eleman… İŞKUR’un listesinde bir isim…

KPSS sınavında atama bekleyen bir mezun… Sırtında çantası, kafasında tasası sınav sınav gezen, mülakatlarda ter döken bir işsiz!..

Analar dövünüp duruyor, “bu çocuk ne olacak?” diye. Babaların başında siyah saç kalmadı. Besleyip büyütmeye uğraştığımız yavrularımız, işsizlikten sabun gibi gözlerimizin önünde eriyor.

Okumuş, otuzuna merdiven dayamış gençler, iş olmadığı için gelecek planı yapamıyor. Evlenemiyor. Çoluk, çocuğa karışamıyor. Babasından harçlık istemeye utanıyor. Sokağa çıkacak, arkadaşları ile bir yerde oturup çay içecek ama parası yok. Anasının dizinin dibinde oturup kendi kendini yiyor yavrucaklar. Çalan her telefonda yüreği hop ediyor, müjdeli bir haber bekliyor. Aldığı diplomalarla, yıllarca dirsek çürüttüğü, mürekkep yaladığı, okuduğu dalda iş bulmaya çalışıyor.

Hayatı tozpembe anlatan sevgili devlet büyüklerinin baktığı sırlı aynaya ben de bakmak istiyorum. Ama nedense benim aynamda sadece bilinmezlikler görünüyor. Karamsar değilim. Yorgunum sadece. Her karanlığın ardından bir güneş doğacağına inananlardanım. O yüzden umutla bakmak istiyorum hayata. Sonuç ne olursa olsun umut her zaman vardır. Hayat sınavı çok çetin ama başarıda çok yakın yeter ki biz sabretmesini bilelim.

Gelecekleri için gece gündüz ter döken sevgili yavrularımıza hafta sonu girecekleri Üniversite Sınavında başarılar diliyorum. İnşallah her şey gönlünüzce, gönlümüzce olur.

Ya toprak ol

Ya da su

Sakın ateş olma.