Dünya aydınlığın orta çağını bütün karanlığıyla yaşamaktadır. Kötülüklerin türü, biçimi, şiddetti, kapsadığı alan,  bıraktığı etkiler genişleyerek sürmektedir. Büyük bir yozlaşma, çürüme, giderek yalnızlaşma yaşanmaktadır. Asırlardır yaşadığı yalnızlığının farkında olmadan, güneşin altındaki en yalnız yaratıktır insan. Belki de acınacak kadar yalnızdır. Yine de kötülüklerine sınır getirmeyi düşünmüyor. Zavallı… Sahip olmak istedikçe, yalnızlaşan zavallı…

Herkes ölüme o kadar yakın, yaşama o kadar uzak ki !..Bunu fark edebilmek için kötülüklerden arınmanın zorunluluğu vardır. Bütün çabalarımızın, çırpınışlarımızın tesadüfen veya beklenmedik bir olayla yok oluşunun veya yok olan kişinin ardından sessiz bir ağlayış, sızlanış sonrası yaşamın karmaşası, keşmekeşliği sürer gider, asırlardır. Ders alınamadığı veya geçmişin hikâyeleri iyi anlaşılmadığından kötülükler esir alır benliğimizi…

“Dünyanın eski bir yasasıdır bu, yazılı olmayan bir yasa; birinin fazladan bir şeye sahip olması, onun başka bir yönden eksiğini gösterir. “

Yalancı; yalanlarına bulacağı gerekçeleri süslü sözcüklerle, cehaletini gizlemek için sürekli tekrarlar. Bir yalan ne kadar büyük olursa ve sürekli tekrarlanırsa alıcısının bulunacağını bilir.

“Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.” Bu suçu gizlemek için asırlardır masallar anlatılır. Eşitsiz bir yaşamı sürdürmek için, adaleti güçlünün hizmetine sunup ve onun suçlarını ört bas etmek için kullanır muktedirler. Halbuki “eşitsizliğin kaynağını etrafını çevirdiği toprakları kendinin kabul ederek, eline aldığı sopayla burayı koruyan ilk insan “olduğu gerçeği bütün yalınlığıyla asırlardır karşımızdadır. Her şeye sahip olmak isteyen ihtiraslı insanlar, bunları bir gün kaybedeceklerini de bildiklerinden sürekli bir korku haliyle yaşarlar. Her gün yaşanan bu ıstırabı düşünmek dahi istemiyorum. Rüyalarını besleyen korku her gece kendilerini ziyaret ettiğinden karabasanlarla, kan ter içinde uyanırlar. Yazık… Çok kötü bir yaşam. Konfor içinde geçtiğini sandığın hayatının karabasanlarla sürekli kararması…

Karnı tok, açlara acımayan sert biridir. Çünkü açların halinden anlamaz. Tok insanla  aç insan birbirinin düşmanıdır. Asırların kavgasının temelinde de;  eşitsizlik,  mülkiyet tutkusu ,adaletsizlik vardır. Ancak vicdanı körelen muktedir için bunların önemi de, anlamı da yoktur. Halbuki  “En mükemmel adalet vicdandır.“

Halbuki insanlığın en büyük erdemi, onu insanlaştıran en büyük erdemi adalettir. Vicdanını yitiren insan bu en büyük erdemini de yitirir. Vicdanın körelmesi her kötülüğün kapısını ardına kadar açar. “Vicdanımız biz onu öldürmedikçe, yanılmaz yargıçtır.”

Önemli olan onu insanlık için olumlu kullanmaktır. “Vicdanlarımız sevgiden, aşktan, merhametten yapılmıştır, yaratılmıştır. Harcında başka bir katık madde aramamıza gerek yoktur.”

İnsanlığın her yitirdiği asırla birlikte karanlık dehlizlere hapis ettiği vicdanıyla yüzleşme zamanı çoktan geçti. Evrenin en büyük erdemi olan dengesi milyarlarca yıldır sürerken varlığını ve insanlığa sunduklarından düzenli bir şekilde biran bile sapmazken, insanlığın erdemlerinden uzaklaşmasının yarattığı karanlık ve çıkmazlar kendi sonunu hazırlayacaktır. Utancı ranta çevirmek; dili, kimliği, ülkesi kim olursa olsun egemenlerin en sistemli, kapsamlı ve kazançlı yaptıkları iştir. Çünkü; utanma duygusunu yitirdiklerinden, normal bir yaşam anlayışı olarak görüp benimsediklerinden arsızlaşmakta sakınca görmezler. Yakarlar, yıkarlar, talan edip, yok ederler. Ardından  “medeniyet“ götürüyoruz masalıyla utanmazlığa sınır tanımadan yerleşiverirler. İnsanlığa çağrıda bulunmuyorum. Biliyorum benim çağrım okyanusta bir damla misali kaybolacaktır.

Kötülüğün sahipleri utanmazlıklarıyla, gülümseyen sahte yüzleriyle dudak bükeceklerdir. Ancak yine de muktedirlerden nefret etmiyorum, öfke duyuyorum Çünkü nefret, insanın gözünü kör eder, bakışı bulandırır, öfke ise keskinleştirir. İnsanlara öfkeliyim ve aptal olduklarına inanıyorum ve sınırı da yoktur. Hatta bence hayvanlardan daha da aptallar. Önce para kazanmak için sağlıklarını, kişiliklerini kaybediyorlar. Sonra da kaybettiklerini kazanmak için paralarını feda ediyorlar. İnanıyorum ki aptallık bir hastalıktır. İhtiraslı muktedirlerin sevgisiz olduklarına inanıyorum. Sevgisizlik en ağır zehirdir. Acıyı yavaş yavaş hissedersiniz. Her anın ölümcül korkularla tükenir. Ölümden daha ağır ve derin acı verir. Ölüm acısı bir defalıktır, geçicidir, atlatır yeniden normal yaşama dönersiniz. Yaa sevgisizlik; her an yavaş yavaş tüketir. Bütün tatları, zevkleri unutur, yaşama sevincini kaybedersiniz. Erkenden yaşlanırsınız. Yaşlanmakta yetmez, ihtiyarlarsınız. Gaddar, hoyrat, acımasız muktedirlerin hepsinde en belirgin özellik sevgisiz oluşlarıdır. Ve sonları da yaptıklarının bir cezası olarak yalnızlıktır. Güçlerini yitirdiklerinde bir hiç olduklarını bildiklerinden, o gücü kaybetmemek için her türden kötülüğü yapmaktan çekinmezler. Vicdanları körelmiştir.

Vicdanların aydınlanması gerekir. Ancak; “gözler yaşarmadıkça, gönüllerde gök kuşağı oluşmaz.“ (DEVAMI VAR)