Hayatın geçmişinden bugüne uzanan ve geleceğe ışık tutan sözleri ve eylemleri beni derinden etkiler. Zamanın sınırsızlığı içerisindeki hayatın sınırlarını çizerken; güzel ile çirkin, iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki ayrımı ve rehberi olan bu ön görülerin ve düşüncelerin bir kısmına arada kısa yolculuklar yapacağız. Geleceğe yaptığım yolculuk, geçmişin mirası üzerine inşa edilir. Ancak, bu yolculukta geçmişe bağımlılık ve özlem yoktur.

Geçmişe bağımlılık; tutuculuk, bağnazlık yaratıp geleceği karartır. Her türden bağımlılık özgür düşüncenin, yaratıcılığın, dönüşümlerin ve köklü değişimlerin karşıtlığına dönüşür. Elbette hikâyelerimize uzanacağız. Ancak o hikâyeleri mutlaklaştırıp, tabulara, kutsal değerler masalına dönüştürmek tehlikelidir. Dışımızdaki dünyayla bağlarımız kopar, içe dönük yalnızlaşan bireylere ve toplumlara dönüşürüz.

Yazar, kurgular var eder. Ne bir ahlakçıdır, ne de bir yargıç. Zaten düşüncelerinin yargılanmasını ve yargıçlarca da cezalandırılmasını da asla kabul etmez. Olayların onu sürükleyeceği mekânlarda ve zamanlarda karşılaştıkları veya karşılaşacaklarını kendi düşüncelerinin süzgecinden geçirip, okuyucuya sunar. Kısıtlamalarla uğraşmaz. Uygulayacağı her oto sansür tükenmişliğine yol açar, yaratıcılığını tüketir. Sözcüklerin büyüsü içerisinde onları kirletmeden, kirlenmiş hayatları dürüstçe aktarır. Kurgusunun hayatla örtüşmesi veya karşıtı olmasıyla ilgilenmez.

Yazarın temel ölçütü;  “Düşüncenizi anlatmak özgürlüğü olmadı mı, insanların özgürlüğü yok demektir.”

Durumun acıtıcı halini belirtmek ve vurgulamak için değil, hakikati seslendirmek için yazıyorum. “Yalan söylediklerini biliyoruz. Yalan söylediklerini biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz. Ama yalan söylüyorlar.“  Yazar yalana karşı hakikatin sesi olmak zorundadır.

“Ben hakikatin peşindeyim, kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim; kimin için ve kime karşı olduğu önemli değil.“ Ve hakikatle adaletin gözlerde yansıdığına inanıyorum. İnsan yaşlansa da gözler yaşlanmaz. Gözler insanın aynasıdır. Nasıl ki bir ayna pus tutmadığı, kararmadığı, kirletilmediği sürece gerçeği apaçık yansıtırsa, gözler de insan yaşlansa da ilk günkü bakışıyla ele verir. Korku, sevinç, keder hüzün, coşku, yalnızlık, öfke, kin v.s. her şey gözlere yansır ve kendini ele verir. Yıllar geçse de gözlerdeki o bakışlar asla yaşlanmaz, unutulmaz, kaybolmaz. Ancak “Cehaletin bir çok türü vardır ve tümü de tehlikelidir.”

Okuyanları gördükçe afakanlar basan profesör unvanlı zevatın olduğu bir cehalet. Cahillerin cehaleti kör bir bıçaktan bile keskindir. Ve zehirleyicidir. Zehri asırlar sonrasını da etkiler. Yaşamları zindana çevirmekle yetinmez, gelecek yaşamları da, umutları da mahıv eder. Eğitimsiz ve cahil yığınların en çok inandıkları, bağlandıkları ve uğruna kendilerini feda etmeye hazır oldukları kaderlerine olan bağlılık ve Tanrı korkusudur. Tanrı sevgisinin yerini alan korkudur.Kendilerine ait bir dünyaları ve gelecek  düşünceleri olmadığından varlıklarını  ölüm sonrasının cennet vaatlerine feda edecek bir düşle yaşarlar. Yaşadıkları cehennemin ölüm sonrasının cennet düşü… Yoksulluk ve cehaletin pan zehiridir.Çektikleri acıların yerini alacak cennet düşü… Belki de içine hapis edildikleri umutsuzluğun, uyuşukluğun, acının, kederin esaretinden tek çaresidir o korku ve kader…  Varlığını yoksulların sefaletine borçlu olan dinler, oluşum süreçlerini tamamlayıp saltanata dönüştükten sonra zenginlerin kalkanı, sömürü aracı haline gelmiştir. Bu kural bütün ilahi dinler için geçerlidir. Karanlığa, kötülüklere  isyan iddiasıyla ortaya çıkan dinler, bir süre sonra egemenlerin kontrolünde karanlığın merkezine dönüşecek, aydınlığa düşman kesileceklerdir.

İnsanlığın büyük açmazı, sorunu ve en zor işi çölde bitki yetiştirmek gibi, aydınlık fikirleri yaratmak ve sürdürmektir. Çileli aydınlar bunu çoğunlukla bedenleriyle ödemişlerdir. Acımasız, gaddar, hoyrat,kindar ve o kadar da cahil topluluklar cennet düşleriyle talan etmek, yakıp yıkmak, kitlesel kıyımlar yapmaktan çekinmemişlerdir.Her yapılan kötülük bir sonraki asra miras olarak bırakılmıştır.