​​​​​​​GARİB-NÂME

Bazı eserler vardır altın gibidir. Asırlar geçmesine rağmen içindeki bilgiler altın gibi kıymetli ve pırıl pırıl durur. Her okuduğunuzda haz alırsınız. Aklıma gelen bir kaç tanesi: Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i, Sad-i Şirazi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Mevla’nın Mesnevisi, Gülşehri’nin Mantıku’t-tayr’ı (Gülşen-nâme),   Âşık Paşa’nın Garib-nâme’si gibi. Âcizane bu eserlerin tamamını okumak nasip oldu. Fakat bu eserler içerisinde son okuduğum Prof. Dr. Kemal Yavuz’un günümüz Türkçesine çevirdiği Âşık Paşa’nın mesnevisi olan Garib-nâme oldu. Neden bu eseri geç okuduğuma üzüldüm; çünkü eserde çok güzel bilgiler var. Yukarda isimlerini saydığım eserlerle içerik ve bilgi olarak eş değer seviyede; hatta bazı konularda fazlalığı da var diyebilirim. Zevk alarak okudum. Dört cilt eseri elime almamla bitirmem bir oldu.

 Âşık Paşa tarafından kaleme alınan Garib-nâme Türk tasavvuf edebiyatının en eski ve en geniş tesirli didaktik eseridir. Bu eserin bir diğer özelliği tercüme olmayıp telif olmasıdır.

            Hayatı boyunca İslami fazilet ve meziyetlerin tatbik ve takipçisi olan, Hak aşığı, hakikat kahramanı, Âşık Paşa’nın 730/1330 tarihinde yazıp bitirdiği Garibname, on iki bin beyitlik,  dini, tasavvufi, didaktik, mesnevi tarzında yazılmış en önemli eserleridir.

            Eserin kaleme alınış sebebi, halka ehl-i sünnet akidelerini öğretmek ve tasavvufun hassas konularını bildirmektir. Aynı zamanda bu eser, tasavvufi yönde Hakk’a kavuşmanın sırlarını vermektedir.

             Geniş halk kitlelerin bu önemli konuları daha iyi anlamaları ve insanların cehaletten kurtulup şuurlu ibadet etmeleri için eser Türkçe olarak kaleme alınmıştır.

             O zamanlar edebiyat dili olarak Farsça kullanılmaktaydı. Türk diline karşı olan ilgisizlik, Âşık Paşa’yı ciddi rahatsız ediyordu.

            Âşık Paşa, Garib-nâme’sinde tüm insanlara ve özellikle müritlerine, dini ahlaki, tasavvufi nasihatlerini sade bir Türkçe ile anlatmıştır. Temiz ve pürüzsüz Türkçesiyle, dili halı gibi özenle işlemiştir. Eserde Arapça ve Farsça tamlamalara gerek duyulduğunda çok az yerde yer verilmiştir. Aynı zamanda eserin genel dil bilimin alt dallarından biçimbilim(morfoloji; sözcüklerin oluşumu) içerisinde yer alan konular hakkında da görüşler ileri sürmüştür. Garib-nâme’nin neden Türkçe yazıldığını eserin sonunda anlatır:

                                               Ta ki mahrum kalmaya Türkler dakı      

                                               Türk dilinde anlayalar ol Hak’ı                                        

            (Türkler bu bilgilerden mahrum kalmasınlar ve Türk dilinde Hakk’ı anlayıp bilsinler)

Selçuklu ve Beylikleri devri Anadolu’sunda Arapça ve Farsçanın hâkim olduğu, Türk dilin önemsenmediği bir zamanda eserin neden Türkçe kaleme alındığı bu beyitle daha iyi anlaşılmaktadır.

            Âşık Paşa, 700 yıl önceden Türkçenin istiklali ve istikbali uğruna giriştiği azimli gayreti ile Türkçe kaleme alarak Garib-nâme’sini milli bir atmosferin eseri haline getirmiştir.  Türkçenin yazı ve edebiyat dili haline gelmesi, Orta Anadolu’da Âşık Paşa, Ahmed-i Gülşehri, Yunus Emre gibi mümtaz şahsiyetlerlerin ciddi gayretleriyle olmuştur.

            Türk dili ve edebiyatı tarihinde çok seçkin bir yere oturan Garib-nâme, gerek yazıldığı çağda gerekse günümüzde, konu zenginliği ve öğretici özelliğiyle eşine rastlanamayacak hacimli bir eserdir.         Âşık Paşa, Ehlisünnet çizgisinde idealist yönü ve dik duruşuyla o zamanlar devam ede gelen Şia tehlikesine karşı isteğinin kesin, arzusun kuvvetli olduğunu açıkça göstermekteydi. Bu samimi ve kararlı tavırları insanlara huzur bahşediyordu. Mezhep çarpışmalarının iyice kızıştığı bir zamanda, insanları vahdete çağıran Garib-nâme, Ehlisünnet görüşünün kuvvetlenmesi için yazılmıştır.             

            Garib-nâme, okuyucusuna iç derinlikleri hissettiren,  ruhi ve kalbi hayattaki boşlukları dolduran, iç murakabe ve muhasebelerle kendini tartıp değerlendirme imkânı sunan, kalbin derinliklerine doğru kök salmış dupduru inanca cila çeken bir şaheserdir.

             Garib-nâme, kavi bir imanı, sınırsız bir Peygamber (sallahu aleyhi vesellem) sevgisini kâmil ve erdemli bir Müslüman olmayı hedefleyen,  inananların ruh ve gönül dünyalarını aydınlatıp,  zihinlere sıratı müstakimi gösteren, ebedi ve estetik ölümsüz bir eserdir.

            Garib-nâme, beş yüz elliden fazla konuyu işleyen zengin bir eserdir. Bu hacimli eser on bölümden, her bölümde on kıssa veya destandan meydana gelmektedir. Bölümlerde işlenen konulara özet olarak bakalım:

            1.Bölüm: Allah’ın rahmetine ulaşmanın sağlam bir tevhit inancı ile olabileceğinden bahseder. Tüm Hak dostları tevhit inancına çok önem vermişlerdir. Tevhit, ilimlerin şahı, esası temelidir. Bu bölümde  “bir”ler anlatılır ve  “birlik” medih edilir. İkiliğin kötülükleri, birliğin güzellikleri mantıki delillerle ispat edilir. Ölmekte olan baba, son anlarında evlatlarına birliğe dair nasihatlerde bulunur. Gözler iki olduğu halde ayrı ayrı ağlamadığı gibi güzel benzetmelerle vahdete dikkat çeker ve herkesin bir olan Allah’ı tanımak olduğuna önemli vurgular yapılır. Her şey “bire” yani Allah’a dayanır.  

            2. Bölüm: Bu bölümde dünyadaki zıtlıklar, yer-gök, dünya-ahiret, mümin-kâfir gibi “ikilerden” bahis eder.

            3. Bölüm:  Bu bölüm “üç” olanları anlatır. Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık gibi insan hayatının üç dönem olduğunu anlatır.  Dünya nimetlerini elde eden araçlar, altın, pul para gibi üçten söz eder. Dünyada üç çeşit insan karakteri vardır: iyiliğe iyilik, kötülüğe iyilik, iyiliğe kötülük. Buna benzer birçok üçler anlatılır.

            4.Bölüm: Bu bölüm dörtleri anlatır. Allah mevsimleri dörde böldüğünü, insanları dört tabakadan yarattığını, birinci tabaka peygamberler, ikinci kesim velilik, üçüncü derece itaat, dördüncü derecece de azaplara duçar kalındığı ve kalplerin ve kulakların mühürlendiğini konuları işlenir. Buna benzer dörtler anlatılır.

            5.Bölüm: Bu bölümde beş olanlar anlatılır.  Allah insanlara beş kısım ilim vermiştir: Zahir, ibret, hikmet, esrar ve kudret ilimleri. Allah yeryüzünde her derde bir deva sunmuştur. Beş çeşit hastalık ve devaları şöyle anlatılır: 1. Ten hasatlığı olup doktora gitmek devasıdır. 2.Nefis hastalığı, yani iştahtan kesilme gibi bunun da tedavisi hekimlerin tavsiyeleri ile olur. 3. Günah hastalığı olup, şifası tövbe istiğfarla temizlenmekle olur. 4. Akıl hastalığı, vesvese, kuruntu gibi hastalık olup, tedavisi evliya ve Allah dostlarının himmetiyle tedavi olunur. 5. Gönül hastalığı, gam kaygı gibi hastalıktır. Reçetesi Allah’ın nuru ve hikmetli ile olur.

            6. Bölümde altılar anlatılır. Allah, âlemi altı günde yaratmıştır. Ağır felaketlerle, İbrahim, İsmail, Yusuf, Yunus, Eyüp ve Cercis (asm) peygamberlerin imtihana tutulduğu anlatır. Daha birçok altılar anlatılır.

            7. Bölüm: Bu bölüm yedileri anlatır. Yedi çeşit yiyecek, Yedi kat gök, yedi cehennem gibi birçok yediler anlatılır.

            8. Bölüm, sekiz cennet, âşıklığın alametinin sekiz olduğu, sekiz çeşit keramet gibi sekizler anlatılır. 

            9. Bölüm, bu bölümde dokuzla alakalı şeyler anlatılır. İki Cihanın Güneş Peygamber Efendimiz, Miraç gecesinde dokuz gökte melekleri dokuz ibadetle meşgul olarken görür. Veli olmak için, riyazet, kifayet, aşk, tevekkül, şeriat, ilim, hilim ve muhabbetullah gerekli olduğunu anlatır…

            10. Bölüm: Bu bölümde, cennetle müjdelenen on sahabeden(aşere-i mübeşşire)  anlatılır. İnsanda bulunması gerekli olan on güzel huy, akıl, fazilet, kuvvet, saltanat, asalet, ferahlık, zenginlik, dervişlik, beylik, çalışkanlıktır. Allah şu on çeşit insanı sevmez: Cimri olan zengini, kibirlenen fakiri, tamahkâr bilgini, hayâsız kadını, hiddetli sultanı, korkak savaşçıyı, kibirli dindarı, günah işleyen ihtiyarı, ikiyüzlü insanı, yalan söyleyen Müslümanı.

            Sonlara doğru da, Türkçenin bunları anlatma özelliğine sahip olmasından dolayı da esere “Garib-nâme” isminin verildiği anlatılır.

            Garib-nâme, Oğuz Türkçesinin ilk eserlerinden olması özelliğinden dolayı onu Göktürk anıtlarıyla da karşılaştırmak mümkündür. Batı Türkçesiyle yazılmış ilk hacimli eserdir. Aynı zamanda Türk dili tarihinin de en önemli eserlerinden biridir. Eser, zamanın sosyal, kültürel, dini, fikri hayatına ayna tutmaktadır.

            Bibliyografya: Garib-nâme, Âşık Paşa,(Haz.) Kemal Yavuz, T.D.K./ Türk Edebiyatı, Ahmet Kabaklı./Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihad Sâmi Banarlı./T.D.V.İslam Ansiklopedisi./Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları./İlk Türkçecilerden Kırşehirli Âşık Paşa, Ahmet Günşen. /II.Âşık Paşa Sempozyumu, Editörler, Dr. Erol Ülgen, Dr. Aygün Ülgen, İstanbul, 2008/ Âşık Paşa ve Anadolu’da Türk Yazı dilinin Oluşumu Sempozyumu, 1-2 Kasım 2013, Kırşehir, Hazırlayan Prof. Dr. M. Fatih Köksal.