Korona salgını nedeniyle dünya bir garip oldu, insanlar başka türlü garip oldu. Adeta hayatın GDO’ su değişti. Yaşadığı hayattan tat alan var mı?
Sizleri bilmiyorum ama ben almıyorum. Her şey alt üst oldu. İnsanlar, hastalıklar mevsimler değişti. Haziran ayının ortalarına gelmemize rağmen havalar pek fazla ısınmadı, aldığım bilgilere göre son günlerde çok şiddetli yağan yağmurlar ve dolu Kırşehir’de sebze, meyve ve ekinlere zarar vermiş buna hem üretici, hem tüketici adına üzüldüm. Eğer memlekette üretici olmazsa herkes aç kalır, yiyecek bir şey bulamaz.
Zaten korona salgını yüzünden şehitleri, hayat pahalılığını, işsizliği, ekonomiyi unuttuk, inanın spor müsabakalarının ertelenmesi yüzünden hafta sonlarının tadı tuzu kalmadı. Bir taraftan insanlar arasında bir sorumsuzluk, vurdumduymazlık aldı başını gidiyor. Sanki ölüme meydan okurcasına ne maske takıyorlar ne fiziki mesafeye özen gösteriyorlar. Sanki birileri ölüme meydan okuyor, hayatla dalga geçiyorlar. Kimseler işin ciddiyetinin farkında değil. Maşallah Kırşehir’ de her alanda fazlasıyla çok bilmiş ve kabadayı var.
Kırşehir dedim de. Bu koronavirüsü dünyayı uyuttuğu gibi zaten uyumakta olan Kırşehir’i tamamen gaflet uykusuna yatırdı.
Ne yalan söyleyeyim gazeteci olarak bizleri de uyuttu. Günlerdir Kırşehir’in sorunlarını yazmaz olduk, korona ile yatıp, korona ile kalkıyoruz. Kırşehir derdi ile sorunları ile baş başa kaldı. Bu sorunların çözüme kavuşturulması İçin yaprak dahi kımıldamıyor. Hani “Anadolu’da neresinden tutsam elimi attığım yer dökülüyor” derler Kırşehir’in sorunları da sorundan ötesi bir şey, elimi attığım yer dökülüyor da diyemeyeceğim çünkü elimi atacak yer yok.
Onun için bu gün Kırşehir için bir şeyler yazarak birilerini uykudan uyandırmak istiyorum. Kırşehir’in üzerinde rehavet var, Kırşehir gaflet uykusunda. Bu rehaveti nasıl kaldırabiliriz, gaflet uykusundan nasıl uyandırabiliriz bilemiyorum. Yıllardır Kırşehir’den bir şey olmaz, Kırşehir’in en büyük şansızlığı Ankara ile Kayseri arasında sıkışıp kalması gibi kalıplaşmış sözlerden ileriye gidemiyor, Petlas gibi bir değil onlarca fabrikalar kurulsa Kırşehir’in nerelere geleceğini hesap edemiyoruz.
Bir zamanlar reklamlarda “ağzı olan konuşuyor” derlerdi. Kırşehir’de ağzı olan konuşuyor ve Kırşehir’in sahip olduğu tarihi, turistik ve doğal özelliklerinden, termal potansiyelinden haberimiz olmadığı ve bilgisiz olduğumuz gerçeğini gün yüzüne çıkarıyoruz.
Halbuki yapacağımız çalışmalarla, gerçekleştireceğimiz projelerle üzerine ölü toprağı serpilmiş Kırşehir’in bu rehaveti nasıl atacağını, hedeflerini nasıl gerçekleştireceğini örneğin organize sanayi bölgesine özendirici düzenlemeler yaparak iş adamlarının önünü açmayı, diğer illerden sanayicileri getirmeyi, alt yapı sorunlarını çözüme kavuşturmayı, Kırşehir’in üreten, satan, ihraç eden, göç alan, yaşanabilir iller arasında ilk yirmi de yer alan bir şehir olması için kafa yorsak, fikir üretsek ve bunları gerçekleştirsek Kırşehir neler kazanmaz ki?
Bunun için de Kırşehir’deki STK başkanları bulundukları makamları protokolde boy gösterme, yemek yeme ve çekindikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşmak yerine gündüz, gece demeden çok çalışarak hazırladıkları projeleri siyasilere, belediye başkanımız Sayın Selahattin Ekicioğlu ve Valimiz Sayın İbrahim Akın’a sunarak çözüm bulunması yönünde hareket etmelidirler.
Çünkü STK’lar bir şehrin gelişmesinde çok büyük rol oynarlar. Onun için sadece Kırşehir’ i düşünerek neler yapılması gerekiyorsa yapmalı, projeler üretmelidirler.
Kısaca korona virüs salgını uykusundan tamamen uyumamalıyız.
Jeotermal potansiyelimizi verimli kullanarak Ahi Evran, Aşıkpaşa, Şeyh Edebali, Cacabey, Yunus Emre, Kaya Şeyhi, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri gibi değerlerimizin tanıtımlarını yapabilir ve binlerce hatta on binlerce yerli ve yabancı turist getirerek Kırşehir ekonomisine katkı sağlayabilirsek Kırşehir ekonomik ve gelişmişlik alanında neler kazanmaz ki?
Eski ilçelerimizden olan Kozaklı termal su alanında potansiyel ve kalite olarak Kırşehir’ den düşük değerlere sahip olmasına rağmen tanıtım, otel ve yatak kapasitesi Kırşehir’den çok daha iyi durumda. Otellerde sekiz bine yaklaşan yatak kapasitesinden bahsediliyor. Türkiye’ de içerisine normal su ilave edilmeden tamamen doğal olan Kırşehir’in termal suyundan tam anlamıyla yararlanabilsek Kırşehir neler kazanmaz ki?
Bunu Kozaklı yapıyorsa Kırşehir neden yapamasın.
Yıllardır Tepesidelik köyünde çıkarılan doğal tuzdan istediğimiz gibi faydalanamıyoruz. Tepesidelik tuzunun teknolojik alanda gelişmesini Türkiye’nin diğer illerine satılmasını ve dış ülkelere ihraç edilmesi konusunda çalışmalar yapabilsek Kırşehir neler kazanmaz ki?
Ama acı gerçek tepesi delik tuzundan haberimiz yok. Oysa Bor madeni, Kütahya kömürü, Karabük demir çeliği, ne kadar kıymetli ise Tepesi delik tuzu onlardan çok daha kıymetli hazinedir. Biz bu hazineden faydalanmak yerine Çin’den tuz getiriyoruz. Bu duruma ağlamamız gerekiyor.
Kırşehir’in sahip olduğu değerlere sahip çıkmadığımız gibi hizmet getirme adına da kılımızı kıpırdatmıyoruz. Eski hizmet binalarının, okulların yıkılarak yenilerinin yapılması yıllarca hizmet olarak gösterilerek Kırşehir insanı uyutuldu. Organize sanayi bölgesinin durumu nedir, kaç fabrika vardır onunla ilgilenilmedi. Fabrikalar yapılmadığı gibi yıllar sonra devletin yaptığı iki fabrika da özelleştirildi. Hiç kimse çıkıp, “neden teknolojisi demode olmuş Eskişehir Şeker Fabrikasına dokunulmuyor da teknolojisi yeni olan Kırşehir Şeker Fabrikası özelleştirildi?” diyerek düşüncesini söylemedi.
Çünkü Eskişehir siyaset olarak güçlü, STK’lar olarak güçlü ve içlerinde birlik ve beraberlik var. Kırşehir’de ise “küçük olsun benim olsun, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi” var.
Basında çıkan haberlere bakarsanız Kırşehir için çalışanları, gecesine gündüzüne katanları, proje üretenleri okursunuz ama görünür de bir şeyler yok.
Ne zaman hedefimiz her alanda kaliteli ve güçlü bir Kırşehir olacak, ne zaman değerleri ve ona katkı sağlayacak çalışmaların etrafında birleşeceğiz, Kırşehir’e sahip çıkarak rehaveti üzerinden atarak gaflet uykusundan uyanacağız, ne zaman Kırşehir’in ve Kırşehirlilerin önceliklerini, taleplerini göz önünde bulunduracağız, ne zaman kaliteli ve güçlü bir Kırşehir oluşturacağız? Ne zaman Kırşehir’in çocuklarını harcamayarak sahip çıkacağız? Bunların hepsi merak konusudur.
Eğer gerçek manada modern, kaliteli ve yaşanabilir Kırşehir istiyorsak, birilerine şirin görünmek için, oğlumuzun işi, kızımızın tayini için yalakalık yaparak, el etek öpmek yerine söylenen, anlatılan projelerin akıbeti sorulmalı Kırşehir’in çehresini değiştirmeye, kabuğunu kırmaya davet edilmelidir.
Aksine hesap sormadan emme, basma tulumba gibi gelene ağam, gidene paşam demeye devam edersek Kırşehir’in bu halinden şikâyetçi olmaya hakkımız yoktur.
Benim çok sevdiğim, yetişmemde epeyce emeği olan merhum Belediye Başkanımız Hakkı Göçen hayattayken bana bir anısını şu şekilde anlatmıştı:
“1960’lı yılların sonlarına doğru Kırşehir kapalı spor salonunda Ahilik kutlamalarını yapıyorduk. Konuşmak için kürsüye gelen Isparta Ticaret Odası Başkanı şunları söyledi.
Kırşehirliler gördüğüm kadarıyla Ahiliğe sahip çıkmıyor, Ahilik kutlamalarına katılmıyorsunuz. Siz daha önce de bu hataları yaparak Kırşehir halısına ve gülüne sahip çıkmadınız. Isparta olarak biz halınızı aldık, Isparta halısı yaptık, gülünüzü aldık Isparta gülü yaptık, böyle giderse Ahiliğinizi de elinizden alır, Isparta’yı Ahiliğin merkezi yaparız aklınızı başınıza alın…”
İşte sahiplenme adına, Kırşehir’in üzerindeki rehaveti atmak ve gaflet uykusundan uyanmak adına Isparta Ticaret Odası Başkanı’nın anlattıkları tüm Kırşehirlilerin ders alması bakımından anlamlı ve manidardır.