Sevgili okurlarım, bundan 10 yıl önce yazdığım bu yazımı pek çok okurum yeniden yayınlamamızı istediler, ben de onların isteğine uyarak bu yazımı bir kez daha siz değerli okuyucularıma sunuyorum.
Bir işadamı dostumla Kırşehir'den çıkarak Aksaray, Konya oradan Isparta yoluyla Akdeniz'e gidiyoruz.
Kırşehir'den çıktıktan sonra Konya'ya kadar her yer bozkır ve tam bir çorak araziyle kaplıydı. Bir tane yeşillik yok, ağaç yok, orman yok!..
Aklım hep Kırşehir'de, hep Kırşehir'in geleceğinde.
Isparta'ya yaklaştıkça her taraf yeşillenmeye başlıyor.
Son baharın simgesi olan sarı ve pembe yapraklar tek tek dallarından düşmüş, etrafı bir renk cümbüşü almış.
Ya karşı yamaçlar. Yemyeşil duruyor hala!..
Duygulanıyorum.
Eğirdir'e varıyoruz.
Göl kenarında bir öğle yemeği ve kendimize bir ziyafet çekiyoruz.
Bütün bunlar, bu güzellikler niye benim Kırşehir'imde yok, olmuyor?
Tekrar yolumuza devam ediyoruz. Biraz gittikten sonra sağa Atabey’e dönüyor ve Süleyman Demirel'in İslâmköyü'ne varıyoruz.
Demirel'in elli yıldır bu ülkeye verdiği hizmetlerin anısına kardeşi Şevket Demirel tarafından yaptırılan “Süleyman Demirel Demokrasi Müzesi”ni ziyaret ediyoruz.
Duygulanıyorum. Demirel'le bir kez daha kendi adıma iftihar ediyorum.
1960 yılından sonra Cumhurbaşkanlığına kadar geçen süre içinde Demirel'in elli yıldır bu ülkeye, köye, köylüye götürdüğü hizmetleri hatırlıyorum. Hele de bugünkü iktidarların ülkede uyguladığı ekonomik ve siyasî icraatları gördükçe, o efsane Demirel'in yaptıkları gözümde bir kat daha büyüyor. Demirel'in demokrasi, hürriyet, cumhuriyet, “Benim köylüm” diyerek hep onurlandırdığı köylerini, köylülerini ve bütün kırsal kesimde yaşayanları hatırlıyorum.
Değişik duygular içinde tekrar Isparta- Antalya'ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Bu arada aracımızda Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Halk Müsikisi'nin çok güzel eserlerini dinliyoruz. İnsan dinledikçe doğrusu huzur buluyor.
Bir ara işadamı arkadaşım CD'yi değiştirerek, Büyük Ozan rahmetli Aşık Mahsuni Şerifin “Fırıldak Adam” adlı türküsünü dinletiyor.
Dinledikçe doğrusu tüylerim diken diken oluyor, daha çok duygulanıyor ve aklıma Kırşehir geliyor, Kırşehir'in geleceği geliyor, Kırşehir'de geçen günlerim geliyor, Kırşehir'de hatırladığım nice sahtekâr, “fırıldak adamlar” geliyor.
Herkes bilir ki ben, Kırşehir'i karşılıksız severim. Başkaları gibi kalemimi satmam.
Demokrasi gazisi Kırşehir'i ve Kırşehirlileri bırakın, ben Kırşehir'in köpeğine dahi söz söyletmeyen bir karaktere sahibim.
Mahsuni'nin “Fırıldak Adam” türküsünü dinledikçe, başkaları gibi menfaati için memleketini kötüleyerek, etrafına kazık atarak, ilin yöneticilerini oyuna getirerek, siyasîlerini parmağına takıp oynatarak, ticaret ve siyaset yapan kırmızı suratlı, sahtekâr, madrabaz fırıldakları hatırladım.
Mahsuni diyor ki türküsünde;
“Yüz karası bu alemin şaşkını
Baykuş gibi viranede işin ne
Cemlerin şeytanı fırıl fırıl fırıldak
Yollar düşkünü
Ey utanmaz meyhanede işin ne
Fırıldak adam ben seni neydem
Gelme dergaha zalımsın madem, hayınsın madem
İkrar verdin ikrarını ciğnedin
Hayatında helal lokma yemedin
İnsanım demedin fırıl fırıl fırıldak
Kulum demedin
Hacı Bektaş, Mevlana'da işin ne zalım işin ne
Fırıldak adam ben seni neydem
Gelme dergaha zalımsın madem, hayınsın madem
Açtın Mahzuni'ye yürek yarası
Dünyanın fitnesi yüzler karası
Sübyanın torunu fırıl fırıl fırıldak
Mervan'ın hası
Hüseyin'de, Kerbela'da işin ne
Fırıldak adam ben seni neydem
Gelme dergaha zalımsın madem, hayınsın madem”
Sizi bilmem ama ben dinledikçe Kırşehir aklıma geliyor.
Üzülüyorum Kırşehir'e, Kırşehir'in içine düştüğü duruma.
Kırşehir'deki “fırıldak adamları” hatırlıyorum.
İsterseniz fırıldağın birisini şöyle bir dilimizin döndüğünce anlatayım.
Adam fırıldak mı fırıldak, sahtekâr mı sahtekâr...
Kendisini valinin yerine koyar Kırşehir'i yönetmeye kalkar.
Kendisini belediye başkanının yerine koyar, Kırşehir'in menfaati için karış karış imarını çıkartır. Üstüne geçirmek için her yolu dener. Babası nasıl yetiştirdiyse aynen öyle.
Kendisini milletvekillerinin yerine koyar, Kırşehir'e yatırım yapmaya çalıştığını anlatır.
Kendisini sivil toplum örgütlerinin başkanı yerine koyar. Amacı sadece menfaati için ticari, siyasi çıkarlarını gözetmek için numaralar çevirir. Nerde bir oluşum olsa hemen başına geçmeye çalışır.
Girdiği her partiyi karıştıran, kazık atan, oyunu getiren, hile yapan, satan adam.
Celal Bayar, Adnan Menderes ayağa kalkıp görseler “Kırşehir’de böyle Ebussud hazretlerine benzeyen adamlar varmışta biz Kırşehir’i niye kaza yapmışız” derler kimbilir.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Kendisini müftü yerine koyar, cahilce ona buna fetva vermeye kalkar.
Kendisini imam yerine koyar, kendisi gibi nesilleri tükenmişlerin, cenaze namazını kılmaya bile kimsenin gitmediği eşrafının namazını kıldırmaya kalkar, eline yüzüne bulaştırır. Alemi kendine güldürür yılışık, sırışık adam!
Her işten anlarmış gibi gözükür, bilmediği yoktur.
Kendisini müteşebbis, sanayici ve işadamı yerine koyar.
Kimi zaman doktor olur, hasta tedavi etmeye kalkar.
Kimi zaman eczacı olur, ona buna ilâç yapmaya çalışır.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Hayatında tuttuğu hiçbir işte başarılı olamamış, girdiği bütün seçimlerde sırtı yerden kalkmamış, kaybetmiş. Bundan dolayı bütün itibarı yerle bir olmuş, utanmaz, arlanmaz.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Herkesin Kırşehir'de bildiği sokağa çıkamayan, insan içine giremeyen bu kırmızı suratlı, beynamaz adam, sabahtan bira içerek başladığı işine öğle saatlerinde şarapla devam edip, yatıncaya kadar bilmem kaç şişe ucuz rakıya vurup kendini yatağa zor atar.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam!
Kendini profesör zanneder üniversitede, fakültede sözüm ona her şeyden anlar pozlarında gezinir. Kendini ziraat mühendisi sanır, kendini veteriner yerine koyar, attan-eşekten, itten-köpekten, inekten-öküzden, tosundan-danadan anlarmış gibi gözükür, sanırsanız ki en büyük çevreci odur, ama Kırşehir'de çevreye de en büyük zararı o verir. Bütün unvanları menfaati için kullanmaktan çekinmez. Halbuki herkes de bilir ki hiçbir şeyden anlamaz, önemli olan onun menfaatidir.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Kendisi Kırşehir'i seviyormuş gibi gözükür. Kafayı bulunca “Ben bu Kırşehir'in nesini seveyim? Denizi mi var, ormanı mı var? Keşke bu memlekette kalmasaydık” diyerek bir de Kırşehir'e dil uzatır.
Üstelik kendisini bir de şöyle eşraftan tanıtır, öyle gözükür. Hayatı boyunca yalan, dolan, hile, adam kandırma, hileli mal satma, eksik tartma yani sahtekârlık adına aklınıza ne geliyorsa hepsini yapmış, icra-ı sanat eylemiş ve bundan dolayı el içine çıkamaz duruma, gelmiş, köşesine çekilmek zorunda kalmış.
Utanmaz kırmızı suratlı...
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Adam kullanmasını çok iyi bilen bu fırıldak adam, ondan bundan bedava yemek yemeyi bilir, kimi zaman medyacı pozuna bürünür. Sabahtan akşama kadar onu bunu kötüleyip alkolle yaşayıp, alkolle avunur. Yanına gelenleri el göğüste karşılar ve üstüne üstlük yemin eder, “abdestimle duruyorum” diyerek nerede Kırşehir'de bir gayrimenkul satılıyor, icralık olmuş, izale-i şuyu davası açılmış, garip gurabanın malına konmak için sürekli bu işleri takip eder, onun bunun işini, pazarlığını bozar. Kim iflâs etmiş, kim zor durumdaymış, kim dükkânını kapatacakmış, kim tefeciye düşmüş hepsini takip eder, leş bekleyen karga gibi gözleri zor duruma düşmüş insanlardadır.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Kırşehir'de herkes biliyor ki, benim de elli yıldır tanıdığım fırıldakların içinde en büyüğü budur. Bunun hiçbir dostu da yoktur. Olsa hemen akrep gibi sokar.
Eskiden birkaç yakın ahbabı vardı hepsine kazık attı, hiç kimse kalmadı yanında. Şimdi yalnızları oynayan bu adam, ailece mutsuz, hiç mutluluk davulu çalmadı bu adamın kapısında.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Arabamız Antalya'ya yaklaşıyor.
Yeşillikler içinde geniş yolda ilerliyoruz.
Her saat mola veriyor, dinleniyoruz.
Mahsuni mola yerinde de türküsünü söylemeye devam ediyor.
Fırıldak adam.
Ben seni neydem.
Hacıbektaş ve Mevlana'dan anlamıyorsan.
Zalimsin hainsin.
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adam.
Antalya'ya gidinceye kadar Mahsuni'nin bu türküsünü bilmem kaçıncı kez dinliyorum. Üzülüyorum Kırşehir'e, Kırşehirlilere. Böyle fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adamların olduğu şehir; Ahi Evran'ın, Hacı Bektaş'ı Veli'nin Cacabey'in, Aşıkpaşa’nın, Süleyman Türkmani'nin, Şeyh Edebali'nin memleketi olamaz.
Zaten anlıyorum ki, olamadığı için de kalkınamamışız, büyüyememişiz. Bu fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adamlar yüzünden Kırşehir onmamış, gelişememiş, fitne, fesat almış, yürümüş...
Allah'a kurban olayım ki şimdi bu fırıldak adamlar ailece, çoluğuyla, çocuğuyla, yakınlarıyla bayramlarda bile bir araya gelemiyorlar ya!..
Fırıldak, fırıl fırıl fırıldak adamlara bu ceza yetmez mi?