Dünyayı sarsan koranivürüsü aşı ile yenmeye çalışa duralım bizim gibi yaşı yetmişi devirenlerin sıkıntısı hala büyük. Başkalarını bilmem ama ben çarşıya, pazara, sokağa öyle gönül rahatlığı ile çıkamam.  
Kırşehir’de görüyorum Cacabey Meydanı’ndaki banklarda oturanlar, boş boş konuşanlara ne diyeyim. Ama galiba onlar da kendilerince haklılar. Bir yıla yakındır bu krizin etkisi altında kaldılar, günlerdir güneş yüzü göremeyenler, sıkılanlar var. Bu kadar sıkıntı yetmezmiş gibi bir de hayat pahalılığı ve yaşanan ekonomik krizler var.
Altmış beş yaşını devirenler ömürlerinin büyük bölümünü kriz safsatasıyla geçirmiştir.  Krizin her çeşidini yaşayan birisi olarak bunların oluşumuna ve telafisine kendi çerçevemde çözümler aradım. 
Benim tespitlerimde bütün krizlerin temelinde yatan siyasi istikrarsızlık ve daha fazla kazanmak, lüks yaşantıya daha fazla kaynak aktarmak, daha fazla daha fazla tıkınmak ve her gün acilen harcamaların kapanmasında çıkarılan faturaların yoksul kesime yansıtılmasının ifadesinde bulunan bir sevimsiz kelime. 
Yorgana göre uzatılan ayağın üşümeyeceğini herkes bilir, harcamalarda aşırıya kaçmanın ve müsrifliğin sonunun felaket olacağını bilen pek mi az. İsrafında dinimizce haram olduğunu her minbere oturan söylerken, kendisinin dört çekerliye bindiğini gören cemaate inandırıcılığının ispatinde bir sorun olmalı diye düşünür inananlar. 
Zaman zaman vaizler, toplumu daha fazla germemek ve sadaka fitre yollarının kapanmaması için, “hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme” derler. Bu nasıl telkinse hepimizde yutarız. Salkım yutarken, talkım verdiği cemaat bir gün uyanır da salkımda çiltim isterse o zaman kıyamet kopar ve anarşist olunur. 
Yağ bizde, şeker bizde, helva krizi çıkar durduk yerden ve de kimse bu sırrı çözmeye aklını konuşturmaz nedense bu da bir muamma. Mesela bir zamanlar yağ krizi çıktı, yağın mayası hariç (hariç diyorum çünkü kesin bilmiyorum nerden geldiğini, içeriğinin ne olduğunu) çiftçi ayçiçeğini yetiştirir işlenen yere verir, fakat ne hikmetse yağını alamadığı gibi verdiği ürünün parasını da alamaz. Bezende ekmek krizi başlar zaman zaman, buğday bizde, değirmen bizde, un bizde ekmek yok o niye ise?
Bu işte bir yanlışlık var ya benim anlamada bir sorun var veya yaşanan krizlerin anlatımında bir telaffuz eksikliği vardı galiba. Evet gerçekten bir sıkıntı varsa bunu toplum olarak hepimiz paylaşalım ve sırtlayalım. Ama kendisini deha sanan kimselerin yanlış politikalarıyla bir sorun oluşmuş ise bunun ceremesini de onun ödemesi lazım. 
Hayır öyle değil, batan bankanın bir kurumun veya şirketin müdürü işin başına geçince hemen çocuklarını ve hanımını yurt dışına gönderiyor, bir manita bulup, uygun zaman oluşuncaya kadar fırsat kolluyor ve iflasa çeyrek kala ceketi alıp toz oluyorsa, bunu da bütün sistem koruyucular önleyemiyorsa buna kriz miriz denmez, buna düpedüz soygun denir ve faturası garibana çıkarılarak güya kriz aşılmış olur. 
Yaşam trendinde eşitlik söyleniyorsa havada, yazılıyorsa kâğıtta kalır, gerisi hikâye. Bazı kriz sonrası komisyonlar kurulur bu komisyon nasıl çalışır? Mesela bir mahalleyi sel bastı, hemencecik sel bastı krizi oluşturulur belli ve de kelli adamlar toplanır (bunlar babası veya dedesi hayrına toplanmazlar toplanma ve dağılma ücretleri bayağı dudak uçuklatacak kadar yüksektir, genellikle iktidara yakın olurlar) önce lüks bir lokantaya  veya otelin restoranına gidilir, güzelce kebapların eşliğinde fikir jimnastiği yapılır, toplantı aynı gün bir sonuca varamamışsa ertesi gün yine kahvaltıyla devam edilir. Komisyon tekrar dağılır tekrar toplanır derken havalar düzelir, eğer selde kaybı veya cenazesi olanlar kendi problemlerini kendileri halleder, havaların düzelmesi ile bizim komisyonda dağılır biraz da vakit geçmiş olur, üyelerinde biraz ekonomileri düzlüğe çıkar, zaman her şeyin ilacıdır başka bir krize kadar komisyon, harcırahlarını alarak dağılır bir başka krizde buluşmak üzere vedalaşırlar. Hemen hemen bu sistem böyle devam eder gider. 
Hele bir IMF krizi var ki evlere şenlik. Çok şükür son zamanlarda adını pek duyamaz olduk. Fakat benim şüpheciliğim var ya, hep duvarın arkasına bakıyorum, “orda ne var?” diye. Bazı beyanatlarda ve nutuklarda duyduklarımla, tedbirimi almaya çalışırım. 
Pek de başarılı olduğum söylenmez ama fazla da sıkıntıya girmem. Hiçbir yardım kuruluşu bilmem bankaların vaatler dolu reklamlarına hiç inanmam. Çekilişti, piyango idi bunlara rağbet etmem param kadar alırım bu yaşıma kadar ne bakkala ne kasaba hiçbir yere bir gün dahi olsa borçlanmadım. Lüks yaşantıya hiç mi hiç özenmedim ve dolayıyla ben de krizlerden daima uzak dururum. Zaten kendisini de ismini de sevmem. Bunun gölgesinde ziftleneni hiç sevmem. Hele bunun arkasında bir siyasetçinin adı geçerse (genellikle geçer) tiksinirim. 
Ne kadar nesilden nesille bize kadar gelen küfürleri o tarafa yönlendirir dejarz olmaya çalışırım. Rahatlamak için siz de öyle yapın günahı bana.