Bir seçim dönemi daha bitti. Kırşehir'de tahminler doğru çıktı. CHP ve AKP birer milletvekili çıkardı. Seçim bittiğine göre milletvekillerinin Kırşehir sorunlarında birlik içinde olmalarını dilerim. Her ikisini de kutlarım.
Bu arada CHP lideri bir açıklama yaparak AKP'nin seçimleri kaybettiğini beyan etti.
Bu pişkinliğe ve yoruma "pes artık" demekten başka elimizden hiç bir şey gelmiyor.
Aslında elimde epeyce kalın bir müsvedde de var. Muharrem İnce analizleri de oldukça ağırlıklı.
Ve karar verdim ki; şimdi bunları yayınlamanın sırası değil.
Bunun üzerine geçmiş yazılarıma şöyle bir göz attım.
2011’den beri her şey CHP açısından aynı.
Eleştiri yapan cesur yürekleri partiden atıyorlar.
Yazık...
Şiarları ise gene aynı "kol kırılır yen içinde!"
Hadi bakalım.
KK yerel yönetimleri silip süpüreceklerini beyan etti. "Elimizde bu sonuçları alacağımıza ait kuvvetli doneler var" dedi.
Kolay gelsin.
Şimdi size 15.11.2016’da yazdığım bir yazıyı virgülüne dokunmadan tekrar sunuyorum.
Okuyun ve karar verin.

xxxx

CHP’NİN GÖREMEDİĞİ
(15.11.2016 tarihinde yazılmıştır ve aynen yayınlanmaktadır)

Türkiye gündemi günden güne ve hızla değişiyor.
Ülke içinde son yıllarda önemli gördüğüm değişimlerin birincisi AKP’nin tek başına iktidar olması ve on beş yıla yakın bir zaman diliminde bir ilk olarak bu iktidarı elinde tutmasıdır. İkincisi ise FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz 2016’ da Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirip; yerine İran’daki Humeyni benzer bir rejimi amaçlayan, perde arkası ABD ve AB destekli, sonuçta onların çıkarlarına hizmet edecek darbe kalkışmasıdır.
Türkiye ipten dönmüştür. Son derece akıllıca planlanmış bir iç savaşın eşiğinden dönmüştür.
Şükür ki, ordunun üst kademelerini yanına alamayan bu darbe girişimi, sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı duruşu, ordunun yurtsever subaylarının, cumhuriyet değerlerine bağlı subaylarının direnmesi ve en önemlisi de halkın tarihsel direnişi ile dumura uğratılmıştır.
Ölümü göze alarak tankların önüne atlamak öyle her babayiğidin harcı değildir ve bu şanlı direnişi Türk halkı gerçekleştirmiştir.
Çarpıcı, günden güne hızla artan değişimler yaşanırken, Suriye’de tam bir bulmacaya dönüşen iç savaş ve Suriye’nin bölünmesi süreci yaşanırken, hemen güneyimizde bir kaos ve ateş çemberi varken, Türkiye’de de önemli gelişmeler yaşanmakta diyelim ve geçelim.
“Bu kadar önemli meseleler varken CHP de nereden çıktı?” diye bir soru doğal olarak aklımıza gelebilir.
Adı ne olursa olsun olası bir başkanlık süreci yaşıyoruz.
Ve CHP kesin duruşu ile bu sistemin karşısında.
Acaba CHP’nin gücü, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesini engelleyebilecek mi? Yoksa, birbiri ile anlaşan AKP ve MHP, sonunda halkın çoğunluğunu da yanına alarak Türkiye’ye bir başkanlık sistemi getirebilecek mi? Diğer bir deyişle mevcut sistemi değiştirecek mi?
Bu soruya bağlı olarak önemli bir soru daha:
CHP’nin 2002 den beri aynı oy oranında çakılıp kalması da neyin nesi?
Bu iki ana soruna dayanarak, buradan çıkarsama yaparak başlayalım.
İşte tam da burada, yakın tarihimize kuş uçuşu şöyle bir göz atalım :
Tarih esasında sınıfsal mücadelelerin devam ettiği zaman dilimlerinden ibarettir ve bu anlamda kesintisizdir.
Yani, cumhuriyet ilan edildiği zaman “Osmanlı mirası” tamamen yok olmamıştır. “Hilafet” kaldırıldığı zaman “İslamcı-doğucu cephe” (İdris Küçükömer’in tanımlaması) tümüyle ortadan kalkmamıştır.
Osmanlı’da bir “İttihad ve Terakki Cemiyeti” çıkmış ve Osmanlı’nın tarihinde önemli rolü olmuştur. İktidar da olmuştur, iktidarı da etkilemiştir. Buna karşın bir de “İtilaf Fırkası” vardır.
Günümüzde birinci hareketin devamını CHP olarak, ikinci hareketin devamını da önce DP, sonra AKP olarak okuyabiliriz.
Yakın tarihimize, 1950-1960’lı yıllara gelelim:
İlk serbest seçimlerde DP, Adnan Menderes başkanlığında tek başına iktidar olmuştur. 27 Mayıs 1960 iktidar darbesi ile güç yeniden el değiştirmiştir. 12 Mart 1970 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi ile ABD, orduda etkili bir güç olarak Türkiye politikalarını etkilemiştir.
12 Mart 1970’de ABD’nin “yeşil Kuşak” teorisi ile Sovyetler Birliği’ne set çekme politikaları 12 Eylül 1980 darbesi ile zirve yapmış, Türkiye’de solun bütün unsurları adeta “kılıçtan geçirilmiştir.”
CHP’nin günümüzde bana göre etkinliğini kaybetmesinin köklerinde, hem bu özet tarihsel gelişmelerin, en çok da 1980 darbesinin sol sosyal demokrat kadrolarda yaptığı tahribatın büyük etkisi vardır.
Zamanda ilerleyelim, bir diğer nirengi noktası.
28 Şubat 1997 müdahalesi.
28 Şubat ordu yönetiminin bu mücadelede yeni bir kazanımı gibi görünse de; aslında kendi iç çelişkisini doğurmuş, yazının ilerideki bölümlerinde açıklanacağı üzere diğer toplumsal ve ekonomik gelişmelerin de katkısıyla AKP’yi ortaya çıkarmıştır.
Gene yakın tarihimize baktığımızda 1974 de kurulan CHP-MSP koalisyonu, başlarda açıkladığımız “tarihi çelişkilerin iktidar olma mücadelesinde bir uzlaşma olabilir mi?” sorusunun deneyimi olmuş , ama, başarılı olamamıştır. Olamazdı da. Ayrı bir konu.
Kökeni Osmanlı toplumsal yapısına dayanan temel iki güç arasındaki mücadele, 1960’lardan bu yana AKP’nin ortaya çıkmasına kadar, güçlü bir “merkezi muhafazakar-liberal- politik yapının” boşluğu doldurması ve ağırlığı ile 2002’lere kadar süregeldi.
Her toplumda olduğu gibi geçen yıllar, toplumsal gelişmeler, zamanla Türkiye’nin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik yapısını da değiştirmekteydi.
Politik yapıların, örgütlenmelerin (ve de özellikle CHP’nin) bu gelişmeyi ıskalamaması, bu gelişmelere göre kendilerine yön vermeleri, onların gelecek iktidarları için elzem bir hale gelmekteydi.
Açarsak: 1950’lerden başlayan bir ivme ile Türkiye’de çevre merkeze doğru hareket halindeydi. Türkiye’de geleneksel orta sınıf kavramından farklı olarak, şiddeti 1980’lerden sonra artan yeni bir orta sınıf yükselmekteydi. Bu sınıfa dahil olanlar, alım gücü yükseldikçe siyasal arenada “biz de varız” demeye başlamışlardı.
Türkiye’de bu sosyal gelişmelere paralel olarak ekonomik gelişmeler de çeşitlenmekte, yeni bir üst sermaye sınıfı ortaya çıkmakta idi. Bu güç elbette ki kendine ait değerlerle birlikte, kendine ait bir siyasi tercihe doğru da yönelecekti.
Geçmişte iyi örnek olmayan, yetersiz politikacıların, politik hareketlerin, lider geçinenlerin (özellikle bu tabiri kullandım) yönetsel ve ekonomik beceriksizliklerine yukarıdaki gelişmeler de eklenince, AKP’nin iktidar olmasının şartları da oluşmuş bulunuyordu.
Bu gelişmelere güçlü ve karizmatik bir lider de öncülük ederek başta belirttiğimiz kesintisiz iktidar döneminin alt yapısı tam olarak oluşmuş oldu.
Yazının başlığına ancak gelebildik.
CHP’nin bu süreçte göremediği neydi? Neden bir bölü dörtlük bir dilime hapsoldu, neden kıyıların ve batının partisi olarak Türkiye siyasetinin bu dar alanına sıkıştı kaldı? Doğudan, Karadeniz’den, İç Anadolu’dan neden eriyip gitti?
Ana neden tarihi iyi analiz edememek, toplumsal yapıyı iyi analiz edememek, yükselen yeni toplumsal katmanlara umut aşılayamamak olarak belirlenebilir. Güçlü liderliğin oluşamadığı, ana ideolojisinin tam belirlenemediği, güçlü bir örgütsel yapı oluşturulamadığı gibi nedenler de yüzde 25’lik sonuçta etkili olan etkenler.
Bunların günümüzde değişeceğine ait geleceğe umutlu bakmamız için şu an bir ışık da görünmemekte.
Siyasi zikzaklar, güçsüz bir liderlik, hem CHP’lilerin, hem de sade vatandaşın kafasını karıştırarak AKP’nin oy oranının aynı kalmasına / yükselmesine neden olmakta.
Başkanlık tartışmalarına da bu açılardan bakmakta yarar var.
Başkanlığa CHP’nin bu şiddetli karşı koyuşu, yukarıda sözünü ettiğim nedenlerle, ne yazık ki tabanda ve halk nezdinde başarısızlığa uğrayacak başka bir mücadele olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.