EROS

Hikayemiz tamamen kurgu olup; zaman izafi, kahramanlar hayali, mekan  galakside bir bilinmezlik.Bu nedenle gerçek kişilerin bu hikayeden sonuçlar çıkarmasını istemiyorum.Zorlamayla kendilerine ilişkin  sonuçlar çıkarmaları kendi yetersizliklerinin, yeteneksizliklerinin veya uyanıklıklarının bir sonucudur.Zekâlarıyla ilgilenmiyorum. Umurumda değil. Zaman ve yaşam bizi yeterince sarsıp yorarken yeni olumsuzluklara harcayacak zamanım yok. Cehaletten beslenenlerle tartışacak değersiz zamanım da yok…

Benim adım Eros; yaşamımın geçtiği Iraklis’ten her nasılsa bir şekilde dünyanıza düştüm.Veya gezegenler arası gezinti yaparken konakladım.Benim için değişik bir deneyim olur düşüncesiyle aranıza karıştım.Sizleri izledim, gözlemledim.Merakıma yenik düştüm. Şimdi yaşadıklarımdan sonra iyi ki merakıma yenik düşüp aranıza katılmışım. Aksi durumda galaksimizdeki sizden ve kötülük yüklü varlığınızdan haberdar olamayacaktım. Gezegenimize dönüş sonrası ona minnetle, daha sıcak duygularla sahiplenmeyi belki de hiç bilmeyecektim.  Geçmişinizden bugüne uzanan tarih yolculuğundan bilgi sahibiyim.Önce şaşkınlık, sonra da size ait yaşananların olağanlığına bıraktım kendimi…

İlk izlenimi soracak olursanız; siz içinde bulunduğunuz gezegende ve birlikte yaşam bulduğunuz canlılar içinde çok ayrıcalıklı özellikler taşımakla birlikte aynı zamanda da  anlaşılmaz varlıklarsınız. Bu tespitimi çok sert ve önyargılı bulabilirsiniz. İzninizle elimden geldiğince kanıtlarıyla size anlatmaya çalışacağım.

Yaşadığım bozkır kentinin caddelerinde hüzünlü dolaşırken rastladım Eros’ a…şaşkın ve biraz da kuşkuyla bakıyordu etrafına. Benim hüznüm, çaresizliğimdendi. Acılara, gözyaşlarının karıştığı, sessiz çığlıkların benim ruhumu esir almasındandı.Asırların birikmişliğinin sessiz çığlığı... Zaman, mekân, kahramanlar değişse de kendini tekrarlayan, tekrarlarken acının katlanmasınaydı.Bu gezegene ait değildim. Veya bu gezegen bana ait değildi.İkimizden birisinin fazla oluşunaydı. Kırgındım ve kaygılıydım. Herkesin kendisi için kaygısız oluşturduğu veya benim öyle düşündüğüm yaşamaydı.Geleceğin kaygılarını taşımanın anlamsızlığını bilmekle birlikte sorunlu dünyanın yükünü ruhumda, yüreğimde taşımanın kaygısı… Belki de yaşamı fazla ciddiye almanın yarattığı duygu yoğunluğu… Etrafımdaki hayatın çıkmazlarında çırpınan yığınlara baktıkça hüznüm, kaygım ve kırılganlığım artıyor.

Eros’a rastlamam tamamen bir tesadüftü. Yolu bir şekilde kentime düşmüştü.Bir başka galaksiden gelmiş ve gezegenimizin birçok yerini gezmişti.Yorgun, bezgin ve hüzünlüydü bakışları… Umuda ilişkin bir ışıkta görünmüyordu gözlerinde… Gezegenin yabancısıydı. Ancak, okudukları, gördükleri, duydukları ve yaşadıklarıyla alt üst olmuş, perişan bir haldeydi.Geçmişimizi didik didik etmiş; anlamakta, kavramakta ve yorumlamakta zorlanmıştı.Binlerce yıldır yaşanan ve yaşatılan bu acıların, kederlerin nedenlerini anlayamamaktan yorulmuştu.

Eros’la kent meydanındaki bankların birine oturduk.Göz göze geldik. Anlatacakları vardı. Benim de anlatacaklarım vardı. Onu dinlemek hoşuma gidecekti. Gözlemlerini, izlenimlerini,önerilerini dinlemek istiyordum sabırsızlıkla.Onu dinliyorum, sessizce ve merakla…

Bilgi, en tehlikeli silahtır. Hiçbir güç onun karşısında duramaz. Bu nedenle muktedirler çoğunluğun bilgi sahibi olmasını istemezler. Cehalet; itaat ve biatı getirdiğinden bilgiden uzak tutarlar. Kendi yalanlarını bilgi diye kabul ettirmeye çalışırlar.

Bilgi erdemdir. Erdemlerin en büyüğü. Nerede, ne zaman, nasıl karşınıza çıkacağı bilinmez. Onu kullanmasını bildiğinde ise inanılmaz bir güven, mutluluk verir.Bu nedenle her meslekten insanın bilgili olması onu erdemli kılar. Alçak gönüllü ve yardımsever yapar.

Kötülüğe savaş açmış, bilginin simgelerinden, cesur insanlarınızdan Ömer Hayyam’la tanışma fırsatı bu gezegenin kötülükleri içerindeki en büyük ve güzel sürprizlerinden oldu. Diyor ki;

“Yalnız bilgili olmak değil adam olmak

Vefalı mı değil mi insan, ona bak

Yücelerin yücesine ulaşırsın

Halka verdiğin sözün eri olarak.” (DEVAMI VAR)