Geride bıraktığımız 24 Nisan Prof. Dr. Erol Güngör’ün ebediyete intikalinin 35’inci yıldönümüydü. O tarihte Ankara’da idim. Aynı gün akşamı Kırşehir’e geldiğimde Ahi Evran Üniversitesi, Kırşehir Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin iş birliğiyle iki günlük bir sempozyum düzenlenerek Erol’un anıldığını “Kırşehir Çiğdem”den öğrendim ve bir gün önce gelip sempozyuma katılamadığım için üzüldüm. Söz verilseydi belki Erol’un altı yıl birlikte yaşadığımız ortaokul ve lise yıllarından kesitler sunmak suretiyle anma toplantısına renk katabilirdim.
Neşet Ertaş Kültür ve Sanat Merkezi’nde yapılan açılış sempozyumuna Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci, Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya, Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan, Prof. Dr. Erol Güngör’ün eşi Prof. Dr. Şeyma Güngör, üniversitemizin akademik ve idarî personeli ve öğrencileri ile il müdürler katılmışlar.
Prof. Dr. Erol Güngör’ün özgeçmişinin okunması ile başlayan sempozyumda Fen ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği Kırşehir temsilcisi Dr. Maksut Yiğitbaş bir konuşma yaparak sempozyumla ilgili bilgi vermiş ve sempozyumun amacının Erol Güngör’ün kıymetini ortaya koyma amacı taşıdığını belirtmiş.
Bence sempozyumun en büyük özelliği Prof. Dr. Şeyma Güngör’ün İstanbul’dan gelerek ilk defa olarak eşi Prof. Dr. Erol Güngör’ün doğduğu ve ilk, orta ve lise öğrenimini yaptığı memleketi Kırşehir’de düzenlenmiş bir anma toplantısına katılması olmuştur.
Yeri gelmişken Prof. Dr. Şeyma Güngör’ün hayat hikâyesini de vermek istiyorum.
Prof. Dr. Şeyma Güngör İstanbul'da doğdu. Lisans ve doktora eğitimini İstanbul Üniversitesi'nde yaptı. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi ve Yahya Kemal'in kitaplarının hazırlanışı ve yayımlanmasında edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı'nın asistanlığını üstlendi. Kubbealtı Akademi Mecmuası'nın yazı işleri müdürlüğünü yaptı. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü'nden mezun oldu. Koç Holding Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nde çalıştı. 1977 yılında göreve başladığı İstanbul Üniversitesi'nden 2013 yılında emekli oldu. Bu kurumda Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı Başkanlığı'nı ve İstanbul Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma Merkezi Müdürlüğü'nü yürüttü. Ek olarak İstanbul Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda, Mimar Sinan Üniversitesi'nde ve Aydın Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde, İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü'nde dersler verdi. İngiltere ve Japonya'da alanıyla ilgili araştırmalar yaptı, Kwansei Gakuin Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayato Yamanaka tarafından yürütülmekte olan araştırma projesinde çalıştı. Yurt içi, yurt dışı üniversite, resmî kuruluşlar ve derneklerin düzenledikleri ulusal ve uluslararası kongre, sempozyum ve panellere katıldı, konferanslar verdi. Başlıca araştırma alanları: Fuzulî, maktel türü tasavvuf edebiyatı, âşık edebiyatı, halk tiyatrosu, İstanbul meddah hikâyeleri, Japon rakugo tiyatrosu, Türk aile yapısı, Türk kadın kimliği, İstanbul kültürü, Yahya Kemal. “EROL GÜNGÖR YERLİ VE MİLLÎ DÜŞÜNCE İHTİYACINI KARŞILAYACAK BİR ÜSTATTIR”
Böyle önemli bir sempozyuma destek vermiş olmaktan mutluluk duyduklarını belirten Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kâzım Arıcan Prof. Dr. Erol Güngör’ün kültür ve fikir hayatımıza önemli katkılar sunduğuna değindikten sonra Arıcan’ın kendilerinin de Erol Güngör’ün fikirleri ile beslendiklerini söylemesi onun akademik çevrelerde ne kadar etkili bir isim olduğunu ortaya koyması açısından önemlidir.
Erol Güngör’ün “Ahlâk insana özgüdür. Ahlâksız tanımı yanlıştır. İyi ahlâk ve kötü ahlâk vardır” sözlerini anımsatarak onun fikirlerine ilişkin bilgiler veren Arıcan “Bir devletin en önemli görevi ahlâk terbiyesi verilmesi ve manevî kalkınma olmalıdır” diyerek ahlâk ve maneviyatımızı yeniden inşa etmemiz gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Arıcan bu fikirleri savunan ve böylesine önemli bir isim olan Erol Güngör’ün kendi memleketinde anılmasının çok önemli olduğunu vurgulaması da onun etkili kişiliğini teyid etmektedir.
Prof. Dr. Arıcan’ın sözlerine son verirken söyledikleri de üzerinde durulması gereken başka bir noktadır:
“Kültürel iş birliğine açız. Erol Güngör hocamız için daha çok şey yapmalıyız. Karşımda çok dinamik bir rektör ve üniversite yönetimi görüyorum. Eminim ki Ahi Evran Üniversitesi ile birçok bilimsel çalışmaya imza atacağız. Bizler bu etkinlikleri şekillendirerek yaygınlaştırmalıyız. Bu sempozyum çok önemlidir ve sempozyuma emek veren herkese teşekkür ediyorum.”
Erol Güngör’ün memleketinde yıllar sonra hayata geçirilen Ahi Evran Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr. Vatan Karakaya Erol Güngör’e rahmet dileyerek başladığı konuşmasında
Ahi Evran Üniversitesi’nin yol haritası olan stratejik plânı içerisinde yılda beş uluslararası sempozyum düzenlemeyi hedeflediklerini belirttikten sonra Erol Güngör’ün yerli ve millî düşünce ihtiyacını karşılayacak bir üstad olduğundan, Erol Güngör’ün topluma bakışının temelinde ailenin de dahil olduğu bir eğitim anlayışının varlığından söz etmesi Ahi Evran Üniversitemizin Prof. Dr. Erol Güngör’e yaklaşımını en güzel şekilde anlatmaktadır.
“İnsanın değişim noktası bilgidir” diyen Rektör Karakaya’nın millet olarak yerli ve millî benliğimizi güçlendirmek adına Erol Güngör’ün çok önemli bir şahsiyet olduğunu vurgulaması, Ahi Evran Üniversitesi’nin ikili iş birliklerine her zaman açık olduğunu, Türkiye Yazarlar Birliği ile etkinliklerin arttırılarak gelişeceğini, Ahi Evran Üniversitesi olarak daha birçok bilimsel çalışmaya destek vereceklerini belirtmesi sempozyumun anlam ve önemini bir kat daha arttırmıştır.
“EROL GÜNGÖR BU TOPRAKLARIN YETİŞTİRDİĞİ EN ÖNEMLİ İNSANLARDAN BİRİDİR”
Kırşehir Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci’nin ev sahibi olarak yaptığı konuşma sempozyuma damgasını vurmuş olmalıdır.
Ahi Evran-ı Velî, Âşık Paşa, Ahmed-i Gülşehrî gibi önemli şahsiyetleri yetiştiren bir şehir olan Kırşehir’in yetiştirdiği insanlardan birinin de Erol Güngör olduğunu söyleyen Başkan Bahçeci’nin “Kırşehir Türklüğün merkezidir” demesi Kırşehir’in önemini başka bir açıdan ortaya koymuştur.
Erol Güngör’ü gelecek nesillere aktarmayı görev saydıklarını, Türkiye’nin Ahilik kavramına da ihtiyacı olduğunu belirten Başkan Bahçeci’nin önemli mesajlar içeren bu önemli konuşmasını sizlerin birçok kere okumalarını istiyorum:
“Değerli hocalarımızın kendi alanlarında önemli başlıklarla katılacakları oturumlarda Kırşehirimiz hem bilimsel, hem de manevî açıdan çok önemli iki gün yaşayacak. Neticesinde ortaya çıkan bildirilerin kitaplaşması ile çok önemli bir belgeye imza atılmış olacak. Kırşehir kültürümüzde çok önemli bir yere sahip. Halil İnalcık’ın ifadesi ile Türklüğün merkezi Kırşehir’den Ahi Evran felsefesini tüm Anadolu ve dünyaya yaydı. Kırşehir Âşık Paşa’nın şehri, Ahmed-i Gülşehrî’nin şehri. Tarihimizde çok önemli bir yeri olan bu insanlardan olan, Kültür Merkezimizin ismini taşıdığı Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş ile Anadolumuzun sesi olmuş, çok önemli kişiler yetiştirmiş bir şehir. Belediye Başkanı olarak il dışında bize ‘Neyiniz meşhur?’ diye sorduklarında ‘Yetiştirdiğimiz insanlarımız meşhur’ diyorum. Erol Güngör bu toprakların yetiştirdiği en önemli insanlardan biri. 45 yaşında dünyaya veda etmiş, genç yaşta bu dünyadan ayrılmış, arkasında çok önemli eserler, fikirler ve düşünceler bırakmış birisi. Bize düşen bu düşünceleri, fikirleri konuşup, tartışıp gelecek nesillere bunları aktarmak başlıca görevlerimizden biridir. Ahlâk bana göre en önemli olan şeydir. Ahiliğin temel felsefesinde ahlâk var. İşte ahlâkı, yaşamda ahlâkı, birbirimizle olan ilişkilerimizle ahlâk, inançlarımızda ahlâk. Ahlâk her alanda en önemli mesele, Türkiye’nin halletmesi gereken en önemli sorundur.
“AHİ EVRAN FELSEFESİNİ İŞ AHLÂKI AÇISINDAN EN İYİ ALMANYA UYGULUYOR”
“Belediyecilikte de ahlâk var. Belediye Başkanı işini ahlâklı yapıyorsa ortaya güzel eserler çıkartır. İçinde bulunduğumuz kültür merkezini yapmak da güzel ahlâkın neticesidir. Altyapı yapmak da güzel ahlâkın neticesidir. Sorumlulukları taşımak bana göre ahlâk meselesidir. İnsanların sorumluluğu, bilgiyi iyi kullanması ahlâk meselesidir. Kamuda ve özel sektörde görev yapan için herkes için bu böyledir. Bugün gelişmiş ülkelere baktığımızda işlerini ne kadar ahlâklı yaptıklarını görüyoruz. Ahi Evran’ın felsefesini en iyi uygulayan iş ahlâkı açısından baktığımızda bana göre Almanya’dır. Bizim ahlâk kavramımızın ve değerlerimizin içini doldurmamız gerekiyor. Şeklen bazı şeylere sahip olmanın hiçbir anlamı yok. Ahiliğin başkenti Kırşehir Ahiliğin anası olmadıktan sonra Ahiliğin başkenti olmasının bir anlamı yok. Bunu nasıl başaracağız? Öncelikle mekânları oluşturacağız, sonra mekânların içini dolduracağız ve gelecek nesilleri bu mânada doğru yetiştireceğiz. Önümüzde daha yapılacak çok işleri var. Ben eminim, Erol Güngör hocamız da o genç yaşına rağmen asıl bu topraklarda meşveret yapmış. Bu sempozyumu Kültür Merkezi’nde yapmayı istememizin anlamı da şudur ki şehir ile üniversitenin, şehir ile hocalarımızın, şehir ile öğrencilerin üstüne çıksın. Bu sempozyum Mersin’de de yapılabilirdi. Ben rektörümüze teşekkür ediyorum, Üniversite ile belediye iş birliği yaptı. Belediye demek halk demek. Şehir demek eşraf demek. Bu toplantıların, bu sempozyumların biraz da halkla bütünleştirilmesini sağlamak lâzım. Halkın da bu sempozyumlara katılımlarını sağlamak, ilgisini çekmek Kırşehir’in geleceği açısından da son derece önemli diye düşünüyorum. Belediyecilikte kendime rehber edindiğim bir söz var: İnsanlar şehirleri inşa ve imar ederler. Sonunda şehirler insanları imar ve inşa ederler. Biz şu anda bu şehire temeller atıyoruz. Kültür Merkezi yapıyoruz, Ahi Evran Külliyesi yapıyoruz. Parklar, eserler yapıyoruz. İnanıyorum ki Kırşehir gençleri, çocukları bilim merkezi de yaptığımızda inşallah üniversitemiz insanları imar ve inşa edecek. Bu binaların içerisinde insanlar yoksa, ruh yoksa, mâna yoksa beton ve taş yığınından farkı olmaz.
“Ahlâkın şeklen değil, içi dolu olarak uygulanması gerekiyor. Bu işin neticesi eğitime dayanıyor. Temennimiz başka isimlerin de Erol Güngör’den aldıklarını daha iyiye taşımalarıdır. Bu sempozyumların halkla bütünleşmesini sağlamalıyız ve halkın daha çok ilgisini çekmeliyiz. İnsanlar önce şehirleri inşa ederler, sonra da şehirler insanları geliştirir. Bu binaların içinde insan yoksa binalarımız taş parçasıdır. Bu sempozyumlarla binalarımıza değer katmalıyız. Ahi Evran Üniversitesi’nden mezun olacak her öğrenciyi hayata en güzel fikirlerle ve millî değerlerle göndermeliyiz.”
“TÜRK TARİHİNİN ÖNEMLİ KÜLTÜR MERKEZİ KIRŞEHİR’DE BULUNMAKTAN MUTLULUK VE ŞEREF DUYUYORUM”
Son olarak söz alan sempozyumun onur konuğu Erol Güngör’ün eşi Prof. Dr. Şeyma Güngör’ün Türk tarihinin önemli kültür merkezlerinden Kırşehir’de bulunmaktan mutluluk, gurur ve şeref duyduğunu belirttikten sonra “Doğuyoruz ve ölüyoruz. Arkalarında eserler ve hayırlı evlâtlar bırakanlara ne mutlu” demesi, sempozyumun düzenlenmesine emek veren Kırşehir Belediyesi, Ahi Evran Üniversitesi ve Türkiye Yazarlar Birliği’ne, ayrıca bildirileri ile sempozyuma katkıda bulunacak bilim adamlarına da ayrıca teşekkür etmesi akademik terbiyesinin göstergesi olarak yorumlanmalıdır.
Neşet Ertaş Güzel Sanatlar Lisesi tarafından hazırlanan Erol Güngör resim tablosunun Prof. Dr. Şeyma Güngör’e takdim edilmesi de kuşkusuz ki sempozyumun anlamlı sahnelerinden biri olmuş olmalıdır.
Geçtiğimiz yıl 23 Nisan günlü “Karar” gazetesinde Bekir Fuat'ın Erol Güngör’ün ölüm yıldönümü dolayısiyle yazdıkları onun değerini veciz bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Erol Güngör bu topraklarda yetişen kıymetli bir sosyolog, ciddî bir akademisyen. Fakat hayatı sadece üniversite ile sınırlı değil. Onun bir sohbet çevresi olduğunu duyarım hep. O halkaya dahil olamadığım için de üzülürüm. Mekân Beyazıt’ta bir kültür ortamı: Küllük Kahvesi. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Nihal Atsız’ın, Mümtaz Turhan’ın, Fethi Gemuhluoğlu’nun, Sezai Karakoç’un, Mehmet Niyazi Özdemir’in, Mehmet Genç’in, Hilmi Oflaz’ın da dahil oldukları sohbet halkası.
“Hoca’nın zihnime mıh gibi işleyen sözü: 'İslâm siyasetin arkasında filizlenen bir doktrin değildir. O hedefine tek başına yürür. İslâm dâvasının asıl yükü fikir adamlarının omuzlarındadır. Müslüman aydınlar, din adamları, âlimler, mütefekkirler, sanatkârlar bu sorumluluğun şuuruna ermelidir. Medeniyeti politikacılar yaratmaz. Medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir.'
“Daha lisede okurken bazı derslerde eski Türkçeyle notlar alırmış. Çok çalışkan. Doğu’ya/Batı’ya geniş vukufiyeti var. Okumasını seviyor, dinlemesini seviyor, az konuşuyor. Türkiye’yi ve dünyayı anlamaya çalışan bir hoca. Eserleri kıymetli, paha biçilmez. Türk kültürüne hayatı ve eserleriyle hizmet eden halis bir Türk evlâdı. İnandığı İslâm’a, sevdiği Türkiye’ye bütün varlığıyla bağlı. Türkiye’nin meselelerine tahliller, terkipler getiriyor, fikir yazıları yazıyor. İlme, bilgiye açıyor dünyamızı. Slogana, ideolojiye kapatıyor.”
Yattığın yer nur olsun, Allah’ın rahmeti üzerinden eksik olmasın sevgili arkadaşım Erol… Milletçe seni çok özlüyor ve arıyoruz.