Emine Kadın Çeşmesi Seni yazmak istedim, çocukluğumuzun güzel mekanı, sıcak günlerimizin ferahlığı, yağışlı günlerimizin sığınağı, soğuk günlerimizin kaydırak alanı Emine Kadın Çeşmesi. Çeşme ismini hayrat sahibinden, Mühsürlerden “Emine Kadın”dan almaktadır.

Emine Kadın Çeşmesi

Seni yazmak istedim, çocukluğumuzun güzel mekanı, sıcak günlerimizin ferahlığı, yağışlı günlerimizin sığınağı, soğuk günlerimizin kaydırak alanı Emine Kadın Çeşmesi.
Çeşme ismini hayrat sahibinden, Mühsürlerden “Emine Kadın”dan almaktadır. Bu konu bir Alman profesörün (Walter Ruben) Kırşehir üzerine yazdığı, Kırşehir Belediyesi'nin katkılarıyla yayımlanan eserinde de var; “Bu eski sokak (Tabakhane sokağı) çarşıdan, Caca Bey Camii önünde geçiyor ve her iki tarafı da yapılmış halde. Bu sokak 'kapalı bir çeşme'nin yanında başka bir sokağa, kuzeye doğru giden Emine Kadın Sokağı'na bölünüyor, bir kavisle iki ev arasından geçerek yeni cezaevi yakınındaki meydana çıkıyor. Çeşmenin hayratı olan Emine Kadın, bugün (1946'da) çeşmenin yanındaki evde yaşıyor. Emine Kadın köylü, tüccar, din adamı ve şoförlerin yetiştiği, geçmişi çok eskiye giden Mühsür ailesindendir. Bu ailenin bugün soyadları Gökbulut'dur. (Gökbulut aynı zamanda bir üzüm çeşididir) Mühsür, mahkeme mübaşiri anlamına gelir” denmektedir.
Emine Kadın Çeşmesi Cacabey Camiinden doğuya doğru çıkan bir sokağın iki sokağa bölündüğü bir noktada yer alıyor. Çocukluğumuzda üzeri ahşap bir taraça ile örtülü, birbirine geçişli üç yalağı olan pirinç bir borudan gür akan suyu bulunan bir çeşme. Bir tarafında bir konağın duvarına yaslanmış, iki tarafında taş duvar, bir tarafında iki ahşap dikme çatısına destek veriyordu. Çeşme alanında zemin taş olsa da, çeşme suyu sokağın taş olmayan kısımlarını çamur ederek çarşıya doğru akıyordu.
Seni yazmak istedim Emine Kadın Çeşmesi, çünkü yaşamımızın çok geride kalmış bir döneminin ilginç köşelerinden birisiydin. Mahalleli kadınların en mahrem dedikodularını paylaştıkları dert ortağıydın. Sinek kaynağı olarak görülsen de serçelerin cıvıldayarak yıkandıkları su birikintilerinin kaynağıydın. Babaannemin bastonuna dayana dayana zorlukla yürüdüğü günlerde bile suyunu içebilmek için seyirttiği gözümde canlanıyor. Çeşme başı sohbetlerinin keyfini hatırlıyorum.
Orta yerdeki sokuda buğday döğenlere serinletendin. Döğülen buğdaydan yemlenen serçelere can suyu sendendi. Sıcak yaz günlerinde yıkanan, çimen, su döğüşü yapan mahallenin çocukları için bu çeşme rüya parkı idi. Kadınların kucak kucak yünleri yıkamak için gelmesiyle oyunları bozulan çocukların itiraz çığlıkları, kadınların yaygaraları, sokudaki buğdaya acımasızca inen tokmağın gürültüleri birbirine karışırdı. Bunlara bir de atını sulamak için gelen bir faytoncunun araya giren homurtuları eklenirdi zaman zaman. Akşam üzeri evlerine dönerken suya yönelen ineklerin şapırtıları ve böğürtüleri bu çok sesli müziğe ayrı bir hava katardı tabii ki?
Evden uzaklaşmamıza her zaman karşı çıkmış Babaannemin, sahura kalktığımız Ramazan gecelerinde elimize su testilerini tutuşturup “zemzem akar” diye Emine Kadın Çeşmesine gönderdiği kıymetli bir hatıradır bizler için. Çeşme başındaki meraklı bekleyişimizin ve karanlık sokak serinliğindeki koşuşturmamızın en güzel ödülü Babaanemin renkli gözlerindeki tebessümdü. Ve çeşme suyuna gösterdiği “zemzem” hürmeti...
Bu mübarek çeşmenin pırıl pırıl parlayan pirinç bir borudan gürül gürül akan berrak suları taş yalaktan dışarı, sokağa ince bir dere gibi parke taşların ortasındaki su akarından Gök Medrese'ye, Cacabey'e doğru akar giderdi. Suyun kaynağı, bildiğim kadarıyla, Cacabey Ortaokulunun bulunduğu yamaçlarda, Kayseri yoluna yakın bir yerlerde idi. Birkaç kilometrelik bağlantı borularının onarıldığı bir dönem hatırlıyorum. Bu suyun menbaı üzerine verilen imar izinleri ile sanırım suyu da, suyun bağlantı borularını da yok ettiler.
Tüm değerlerimiz gibi seni de koruyamadık Emine Kadın Çeşmesi. Eski Hükümet Konağı, Cumhuriyet İlkokulu'nun tarihi binası, Halk Eğitim binası, İkizarasındaki bağlık, bahçelik yeşil alanlar gibi sen de betonlaşan beyinlerin kurbanı oldun, gittin.
Seni hatırlayabilecek olanlar da bir elin parmakları kadar kaldı belki de. Suyunu içmiş, keyfini sürmüş okul ve sokak arkadaşım Haluk Demiryürek, kuzenim Burhan Çetin dahil bir çok mahalle sakini gibi sanırım seni de hatıralarımıza gömerek yaşayacağız. Yeni mahalle sakinleri için belki başka bir anlam örüyorsun bilemiyorum. Ama bizler için eski berraklığın, serinliğin, tazeliğin yok, gün geçtikçe soluklaşan resim kareleri gibi bir dizi anının içindesin.
Son gördüğümde suyun yoktu. Bir garip “restorasyon” geçirmiştin. Şehrin betona boğulmuş sokakları arasında taşlaşmış, kurumuş kalmış, eski canlı günlerinden çok uzaktın. Şırıltıların da, şırıltılara karışan çocuk kahkahaları da sokakları çınlatmıyordu bu yüzden. Kadınlar mahrem mahalle dedikodularını senin serinliğinde yapmıyorlar artık, televizyon karşısında evlilik programlarına mahkumlar. Garip bir yatır kadar sessiz, kentin yapay renksizliği içinde uyukluyorsun. Sokaktaki asırlık soku taşı da kayıp.
Bu yazıyı hazırlarken kavşağında bulunduğun üç sokağın isimlerini doğru yazmak ve tam olarak yerini tanımlamak için sokak isimlerini arıyorum. Eski sokak isimleri kaldırıldığı için yenilerini öğrenmek istiyorum. Yoksun...
Valilik sitesine baktım. Ulaşabileceğim bir bağlantı bulamadım. Belediye sitesinde de imar planından geçtim ilin bir yerleşim planını bulamadım. Dünya vatandaşı olarak “Googlemap”te aradım, nafile... Gerçi Medrese Mahallesi, Bekirkadı, Lale Sokak da, Lale Camii de yok.  Bulamıyorsun. Cacabey Camii veya Gök Medrese de görünmüyor. Melik Gazi de buharlaşmış.
Valilik sitesi bir devlet memurunun reklamları ile, Belediye sitesi Yaşar amcamın torununun, Mustafa ağabeyimin oğlunun kişisel sayfası gibi.
Eski Kırşehir'in insanları gibi, mekanları, ağaçları, varlıkları Yeni Kırşehir'e yük olmuş sanırım, külliyen gitmişler...
Ben istediğim kadar öğeyim seni, sen görünebildiğin kadarsın Emine Kadın Çeşmesi. Senin görünemediğin yerde geçmişin kültür başkenti olduğu iddiasındaki Kırşehir'in de görünmezliğine şaşırmamak lazım.