Kırşehir’de artık yazdan kalma son günleri yaşıyoruz. Özellikle artık akşamları şöyle bağda, bahçede, parkta oturamıyoruz. Çünkü havalar serinledi, bu mevsim grip mevsimi. İnsanların çoğu gripten dolayı hasta.
Bırakalım gribi de millet olarak artık hastayız. Ülkemizin ekonomisini büyük sıkıntıda, insanlar sadece gripten dolayı değil, psikolojik olarak da rahatsız.
Baksanıza Kırşehir devlet Hastanesi’ne gidip tedavi olmak bile zorlaştı. Uzun kuyruklar, yetersiz doktorlar. Hastaneye giden daha da hasta olup çıkıyor ne yazık ki…
Neyse asıl konumuza girelim. Emevilerin İslam dini üzerinde yapmak istedikleri değişiklikleri, bu ilme ömür vermiş kimseler tarafından dile getirilmiş ve kâğıda dökülen eserlerden okuyoruz. Din konusunda herhangi bir yorum yapmak haddimize değil. Biz sadece zamanın tarihçileri tarafından yazılan ve belgelerinin doğruluğuna bakarak okuyucularımızın takdirine sunuyoruz. Değerlendirilmesi okuyucuların bakış açısına bağlı. Bu yazıda herhangi bir art niyet ve geri düşünce beslemek niyetinde olmadığımızı söyleyelim.
661’den sonra İslam dini üzerinde büyük etkisinin olduğu söylenen Emevilerin halifesi Muaviye ve oğlu Yezid’in başında bulunduğu İslam devleti, zamanın en büyük imparatorluklarından olduğu kabul ediliyor. Emevilerden sonra yönetimi ele geçiren Abbasiler döneminde fetihler devam etmiş, Uzakdoğu’dan Kuzey Afrika kıyılarıyla beraber, Avrupa’nın güney kıyılarına kadar uzanan büyük ve muhteşem bir devlet olmuş.
Türklerin İslam dinini kabul etmesi, Abbasiler zamanında başlamıştır. İçten bölünmeler neticesinde İspanya’da Endülüs’ü kurarak İslam dinini Avrupa’ya taşıyan bir imparatorluğun, İslam dininin yayılmasında ne kadar faydalı olduğu belki tartışılmaz. Devamının getirilememesinin sebebi, iç çatışmaların ve iktidar kavgalarının sebep olduğu doğrudur.
O tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun, bu büyük imparatorlukla irtibata geçemeyişi İslam için büyük bir kayıp olduğunu söylemek lazım. Hz. Ali kuvvetleriyle yaptığı savaşlarda hâkim olduğu yerlerdeki bütün Kuran’ları yaktığı söyleniyor.
Mezhep savaşlarında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in katliyle başlayan iç çekişmelerin neticeleri, zamanımıza kadar süre gelmiş ve dini referansları kullanarak adeta dini tekeline alan tarikatlara bir türlü son verilememiştir. Mezhep çatısı altına sığınarak din sömürücülüğü, bazı gurupların ana sermayesi haline getirilmiş, camiler arasında ayrıcalıklar olmuştur.
Emeviler zamanında Arap milliyetçiliği öne çıkarken, kendilerinde olmayan Müslümanlara aşağılayıcı tavırlar sergileyerek, kuranda geçen ayırımcılık yapanlara cennette yer yok demesi dahi fayda etmemiş. 750’den sonra yönetimi ele geçiren Abbasîler, Emevilerin tam tersine daha hoş görülü ve değişik ırktan olanlara yönetimde üst rütbelere atama yapmışlar. Bu davranışlarından dolayı daha fazla guruplar İslamı kabul etmişler.
750-754 yıllarında çok kanlı savaşlar sonrası Emevi hanedanlığına son veren Abbasiler, İslam dininin yayılmasına büyük hizmetler etmiştir. Harun Reşit ve oğullarının devirlerinde Abbasiler en parlak dönemlerini yaşamış, dini bilgilerle beraber ilmi çalışmalarla insanlık hizmetine sunulan pek çok eğitim kurumları bırakmışlardır.
El sanatlarında büyük gelişmelere öncülük etmişler, pek çok yabancı eserleri tercüme ederek eğitime de büyük hizmetleri olmuş. Moğol saldırıları ve iç çatışmalarla 1517 yılına kadar, varlıklarını sürdüren Abbasiler, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile ele geçirdiği devletin başı ve aynı zamanda halife olan Mutasım’ın Moğollar tarafından öldürülmesi sırasında Mısır’a kaçması ve orada halifeliğini ilan etmesi hanedanlığın devamını sağlayamamıştır. Yavuz Sultan Selim İslam imparatorluğuna son vererek aynı zamanda Halifeliği İstanbul’a taşımıştır.
Selçukluların Haçlı seferleriyle mücadele ederken zayıflayıp parçalandıktan sonra, Anadolu’ya hâkim olan Osmanlılar İslam dininin koruyucusu ve bayraktarlığını yaparak zamanımıza kadar gelmesine vesile olmuşlardır. Fakat Osmanlılar zamanında da mezhep çatışmaları devam etmiş, Alevileri hedef alan çok katliamlar yaşanmıştır.
Zamanımızda da gerek yabancı güçlerin, gerek din üzerinden çıkar sağlayan gurupların faaliyetleri devam etmektedir. Bazı idarelerin yapmaması gereken ayrımcılıklara rastlamak mümkündür. Bir zamanlar türbandır, tesettürdür veya dinle hiç alakası olmayan uygulamalar yıllarca İslam birliğini baltalamışlar, halende böyle çalışmalara zaman zaman rastlanıyor.
Uydu üzerinde yayın yapan TV kanallarıyla zihinleri karıştıran (sözüm ona din temsilcileri) faaliyetlerine yasaların boşluğunda ve siyasi kurumların desteği ile nifak sokmaya devam edenlere rastlamak mümkün.
Din Allah’la kul arasında manevi bir bağdır, aracı ve temsilciye gerek olmadığını düşünenlerdenim. Fakat çıkar olunca herhangi bir şekilde aramıza sızanlar çokta güzel kendilerini kamufle ediyorlar. Son Adnan Oktar olayı gibi.