Bu başlığı atmadan önce çok düşündüm, doğrusu başka da yoksa ben mi yanılıyorum? Hayır, doğruydu, duvarın arkasını görme merakım bu başlığa odaklandı. Çünkü duvarın önü herkes tarafından görülür tabi bakıp da göremeyenler hariç.

Bu başlığı atmadan önce çok düşündüm, doğrusu başka da yoksa ben mi yanılıyorum?
Hayır, doğruydu, duvarın arkasını görme merakım bu başlığa odaklandı. Çünkü duvarın önü herkes tarafından görülür tabi bakıp da göremeyenler hariç.
İki sene, illegal 38 sene legal olmak üzere 40 senem yurt dışında geçti, geride bıraktığım yılların o kadar çok olmadığını gördüm. Bence ülkemde değişen hiçbir şey yok, yalnız müsrif ve lükse odaklı köşe dönmede aceleci ve meraklısı bir nesil türemiş.
Ne kadar beceriksiz ve kalın kafalı olduğum, Almancayı öğrenirken, İngilizceyi unuturken Karl gibi karpuz pişirmeyi bile 40 senede öğrenemedim. Sadece iletişim aracı dil ayrı, birbirimize benzemeyen hiçbir tarafımız yok. Yalnız yaşamda tek ayrıcalığım, Almanlar ve Avrupalılar çalışkan, biz ise tembel. Onlarda biri konuşur, biz de hepimiz konuşur kimse birbirini dinlemez.
Altmışlı yılların sonlarına doğru, Avrupa’ya yağmur gibi yağan Anadolu emekçisi, İkinci Dünya Harbinden sonra tekrar atağa gecen Alman ekonomisinin nasıl meyveye dönüşmesindeki emekleri enerjisi inkâr edilemez diyorlardı. Fakat ne zaman fark edildi ki bizim Çalışma Bakanımız (Bakıp da göremeyenler sınıfında) “çalışıyorsanız emeğinizi alıyorsunuz, sizler seferi sayılırsınız, Osmanlı Sultanları yetmiş yaşında sefere çıktı, bizim hizmet yaşamımızda kusur aramayın çalışın” diye bizleri azarlarken, büyük holding ve sermaye sahipleri nasıl esirciler topluluğunun emirlerinde olduğunu öğrendiler.
Hemen bu konuşmanın arkasında yabancı işçilere, yani bizlere taşınma yasağı getirdiler. Yani bizler Kırşehir’in Dinekbağı’ndan Özbağ’a gidemez olduk bu uygulamayla…
İnsancıl demokratik ve insan haklarının savunucusu Avrupalının 1700’lü yıllarının insan ticareti yapan zihniyetinin hâlâ var olduğunu gösterir.
Bu uygulama, Avrupa’da çalışan emekçilerin en acı günleridir gurbette geçen günleri.
Ekonominin iyi yürümesi ve işgücünün kendini savunacak ve meramını anlatacak kadar dil bilmeyen, birinci nesilden sonra gelen ikinci kuşağın, Almanca olarak kendini savunmaya başlaması işyeri çavuşlarını şaşırtmaya başladı.
Onlar şaşkınlaşırken, bizler de iyice şaşırmıştık. Şöyle ki; siyasetle sarmaş dolaş olan ticaretin cinleri gurbetçilerin gözünü kapattı, şeytanları ceplerini boşalttı. Bu zamanda mantar gibi türeyen sahte holdingler, bu gariban işçileri yarda düşürmüşe döndürdüler ve masal yaratıkları gibi sırra kadem bastılar. Bazı sihirbazlar bunları görünmez yaptılar nasıl hikmetse bunları ne kanun görüyor, ne polis yakalayabiliyor. Çünkü bu şahıslar birden bire yok oldular. Birinci neslin yarısı, ikinci neslin bir kısmı bütün kazançlarını Allah’ın sevgili şeytanlarına kaptırdılar ve bunların geri dönüşü sağlanamayınca vatandaşın devletine bir kırgınlık dönemi başladı.
Kırşehir’de bu konuda mağdur edilen nice hemşehrilerim var. 20-30 yıl çalışıp alın teriyle bir kenara koydukları birikimlerini bu şeytanlara kaptırıp mağdur edilmedi mi?
Bu elli yılın en kibar soygun dönemi ardından bir hayli mağdur bırakarak kapandı denildi. Bu mağdurların yüzde 80’ni hakkın rahmetine kavuştuğu için hak aramaları da tarihe karıştı.
Kısaca sizlerle paylaştığım, Avrupa’daki işçi maceraları sayfalara hatta kitaplara sığmayacak kadar çoktur. Bunları neden hatırlatmak istedim?
1-Yaşanan hatıralar gelecek kuşaklara ders olsun diye.
2-Merhamet ve boş vaatlerle hiçbir zaman yaşam standardının değişmeyeceğini anlatmak için.
3-Devlet adamlığının davranışları ile icraatlarının hiç te birbirini tutmadığını bilesiniz diye.
4-Sosyal ve demokratik hukuk devletinin, üç çocuktan aşağı yapmayın demekle olmadığını…
Yani geçmiş hükümetlerin kendi vatandaşlarının haklarını hiçbir zaman tam olarak korumuş değil. Hatta verilmiş hakların kısıtlanmasına dahi, yetmiş sentimizi kısarlar diye gıkını bile çıkarmamıştır.
Bırakın yurtdışındaki vatandaşı, yurt içindeki vatandaşın paralarını dahi başka kaynaklara aktarıldığında bile, “verdimse ben verdim!” diye efelenmiştir.
“Dokunulmazlık” denen şey nefse bunun gölgesine sığınarak ahkâm kesmek problemleri halletmediği gibi, bazı yolsuzluk ve ahlaksızlıklara çanak tutuyor ve dolaysıyla vekil olarak seçtiğimiz şahıslar sadece kendi çıkar ve menfaatlerini koruma gayreti içine giriyorlar. Bu gibi davranış ve icraatlar, telafisi zor tahribatlar açıyor toplumda.
Bu gibi davranış ve hataların kanunla yasayla düzeltilmesi mümkün değil, bu ahlak ve eğitim meselesi yasayı çıkartanda uygulayan aynı olursa dedikodunun sonu gelmez.
Yurt dışında çalışan ve son zamana kadar bütün kazançlarını vatanına aktaran gurbetçi işçilere ve bilhassa emekli olan vatandaşlara bir darbe daha vuruldu.
Almanya’da emekli yaşı 70, hatta bunu ileriki yıllarda 72 yapmayı planlıyorlar. Anadolu insanın yaşam ortalaması belli, bir de ağır çalışma koşulları eklenince en kısa zamanda yıpranacağını hesaplayan yok.
Az emeklilik primi ödendiği için, sosyal yardım almak mecburiyetinde kalan kimselerin, Türkiye’deki varlıklarının dokümanlarını Alman kuruluşlarıyla paylaşmak, alınan sosyal yardımın kesilmesi ve ödenenlerin faizi ile geri istenmesi, zaten az olan gurbetçileri zor duruma sokacağı herhalde kimseyi ilgilendirmiyor.
Gerçi Türkiye’deki emeklilerin durumu da pek iç açıcı değil. İşçi ve emekli aylıklarına yapılan ayarlamaların çok yanlış olduğunu, benim gibi gevezelik yapan yazar bozuntuları defalarca yazdı. Yapılan ayarlamalardan sonra yağmur gibi gelen zamlardan, toplum bunalıma girme derecesine geldi. Bu çalkantının nasıl durulacağını, tuzu kuru olanlar halkın parasıyla yapılan tesisleri ya satarak ya da kiralayarak düzeleceği yanılgısına düşmemiştir.
Dünyanın en hareketli trafiğine sahip olan İstanbul sınırları içerisinde yapılan, yol, köprü, tünel gibi tesislerin yapımında vaad edilen paraların, halkın kasasında karşılanma yoluna gidilmesi ve işletime açılısında şimdiye kadar geçiş ücretlerinin yüzde 150 artışla adeta piyasayı Arap saçına döndüren yetkili, çözümünü de en kısa zaman içerisinde bulur. Yine inşallaha, maşallaha bel bağlanırsa bu süre 2500 yılına kadar sarkar.