Elimizden ne gelir ki!..

Kırşehir küçük olduğu için oldum olası kişisel yazılar kaleme almayı istemem.

Yani bir kişiyle problem yaşadım, ya da beklentim yerine gelmedi diye bir kurumu hedef gösterip, yazılar yazıp yerden yere vurmam.

Yani başka bir deyimle kişilere sataşmayı, cevap hakkı doğacak polemikleri sevmiyorum. Varsa Kırşehir’in ya da Kırşehirlilerin sorunları onu dümdüz yazar, varsa eksiklik ve yanlışlık önce ilgilileri uyarır, çözümlenmiyor, ya da çözümlenmek istemiyorsa yazar gündeme getiririm.

Maalesef erenler, evliyanlar ve ozanlar diyarı Kırşehir’de pek çok şeyler öyle olmuyor.

Hak etmedikleri halde birileri, bazı dairelerin müdürleri, müdür yardımcıları, şefleri iktidara sırtına dayayarak, adeta dokunulmazlık almışlar kendine!

Kanun, yasa, yönetmelik bilmeyenler, liyakatin anlamını kavrayamayanlar öyle bir koltuk kapmışlar ki, kaldırabilene helal olsun!

Mümkün mü bunları eleştirmek, “ne yapıyorsun, ne ediyorsun?” diye sormak!

Bunlara bu kadar büyük değer verip, hatta dokunulmaz verenler büyük yanlış yapıyorlar. Bunlar bilmiyorlar ki o kişiler kendilerini ilk fırsatta satacaklarını!

Şahsen kimseye eyvallahı olmayan bir gazeteci olarak Kırşehir ve Kırşehirlilerin sorunlarını ve sıkıntılarını eleştirirken, bir beklenti içinde değil, sorunlarının çözümünü istediğim için yazıyor, çiziyorum.

Elbette bu şehirde gazeteciliğin çıkar odaklı bir araç haline gelmesi utanç verici!

Tehdit veya benzeri bir yol üzerinden para kazanma alışkanlığı gazeteciliğin saygınlığını ortadan kaldırdığı gerçeği vardır. Halkın doğru haber alma özgürlüğünün yanıltıcı veya abartılı hale gelmesi karşılıklı menfaate dayalı olduğu gerçeğini pekiştiriyor maalesef...

İşte geçtiğimiz hafta Kırşehir’de eğitimin düşüşünü dile getirdim.

Çünkü son yıllarda eğitimde yaşananın sorun ve sıkıntılar Kırşehir’in eğitimdeki başarısını giderek düşürmeye başladı.

“Bir zamanlar eğitimde “marka” şehir olarak parmakla gösteriliyorduk, şimdi?” diye sorup, “Kırşehir’in Eğitimi Düşüşte!” başlığıyla bir haber yazdım.

Bu haberimizi burada bir kez daha dile getirmek istiyorum.

Bir zamanlar gerek liselere geçiş sınavında, gerekse üniversitelere geçiş sınavında Türkiye’de ilk dereceleri elde eden ve bu derecelerini uzun yıllar sürdürerek, eğitimde “marka” şehir olarak parmakla gösterilen Kırşehir’de ne olduysa son yıllarda oldu ve adeta başarımız düşmeye başladı.

Geçmiş yıllarda Kırşehir’in eğitimdeki başarısını gören yurdun pek çok ilinden veliler çocuklarının daha iyi bir eğitim almalarını sağlamak için ilimize göçerek çocuklarını şehrimizdeki okullara kayıtlarını yaptırıyordu.

Ancak ne olduysa oldu, sanki birileri Kırşehir’in eğitimdeki başarısından rahatsızlık duymuş ve onu yok etmek istemiş olacak ki uygulanan bir takım yanlış kararlarla Kırşehir’in eğitimdeki başarısı giderek düşmeye başlamış ve bırakın ilk üçe, ilk 10’a bile girmemeye başlamış durumda.

Son 4 yıldır illerin eğitimdeki başarı oranları açıklanmasa da Kırşehir çevre illere göre daha başarılı olsa da düşüşün yaşandığı da ortada.

Bu durumun pek çok nedenleri olduğunu Kırşehir’deki eğitimcilerden öğreniyoruz. Kırşehir’in eski Milli Eğitim Müdürlerinden Timur Şeyhoğlu’ndan sonra sık sık Milli Eğitim Müdürü değişimiyle, Milli Eğitim Bakanlığı’nca Anadolu Liselerini kapatıp, normal liselere dönüştürülmesi ve ihtiyaçtan fazla İmam-Hatip Liselerinin açılması, Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü Fen Lisesi, Ahi Evran Anadolu Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Hacı Fatma Erdemir Lisesi başta olmak üzere eğitimde elde ettiği başarılarla öne çıkan okullarda görevli başarılı öğretmenlerin “proje okulu” gerekçesiyle bazı okullara kaydırılması ve bu öğretmenlerin dışarıdaki özel lise ve kolejlere ücret karşılığı görev almalarına imkân sağlanması, hatta bu başarılı öğretmenlerin dışarıdan yüksek fiyattan öğrencilere özel ders vermesine izin verilmesi ile birlikte Kırşehir’in eğitimdeki başarısı her geçen gün düşmeye başladı.

Kırşehir’deki Prof. Dr. İlhan Kılıçözlü Fen Lisesi’ne Türkiye’de ilk yüzde 1 başarı ile giren ve yüzde 10’la mezun olan öğrencilerin bu başarısındaki düşüşün nedenlerinin mutlaka araştırılması gerektiğini ifade eden pek çok veli, Fen Lisesi’nde bile eğitimde başarı her geçen yıl düşüyorsa diğer okullarda bunun kat ve kat daha yüksek olacağına dikkat çektiler.

Kırşehir’deki ortaokullardaki başarının liselere göre daha iyi derecede olduğu, bazı ortaokullarda ikili eğitimin ortadan kaldırılmasının sağlanması halinde başarının daha da artacağı bildirilirken, Vali İbrahim Akın ile Milli Eğitim Müdürü Metin Alpaslan’ın, tüm okul müdürleri ve yöneticileri ile bir araya gelerek eğitimdeki başarının düşüş nedenlerini belirleyip, bunlara bir neşter vurup, Kırşehir’in yeniden eğitimde marka kent olmasına ve başarı çıtasının daha yükseklere çıkarılmasını sağlamaları isteniyor.

Kırşehir’de geçmiş yıllarda Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü ve Müdür Yardımcısı olarak görev yaparken AFAD İl Müdürü olan ve geçtiğimiz aylarda Milli Eğitim Müdürlüğü’ne müdür olarak atanan Metin Alpaslan’ın Kırşehir’deki eğitimin durumunu çok iyi bildiğine ve bu sorunları mutlaka çözümleyeceği inancındayız.

Evet bizim gazetecilik anlayışımız bu.

Şimdi biz böyle bir haber yaptık, gerçekleri gündeme getirerek yetkilileri uyardık ya, ya da başka bir meslektaşım Valiliği, Belediye’yi veya Üniversite’yi eleştirdi ya benim bu mesleğimi yaptığımı sananlar hiç zaman geçirmeden hemen ortaya çıkıp başlıyorlar takla atmaya, yalakalık yapmaya.

Bu mu gazetecilik?

Maalesef Kırşehir’de bu anlayışla sapla-saman birbirine karıştıranlar var.

Saygınlığın yerini çıkar ve menfaat aldı maalesef!

Çizgisi olmayan, “Parayı veren düdüğü çalar!” felsefesinin bir parçası olmak gazetecilik değildir.

Belki de Türkiye’nin birçok şehrinde de böyle bir anlayış hâkimdir kim bilir!

Gazete veya gazetecilik ahlakın mihenk taşıdır. İnsanların haber kaynağıdır.

Geçmişte ekmek ve gazete aynı fileye girerdi. Ekmek nimet ve kutsallığın, gazete saygınlığın, üretmenin haber alanlarının noteriydi. Hemen, hemen her eve ekmek gibi girerdi. Herkes okurdu. Ya şimdi?

Globalleşmekle birlikte içimizde ne kadar şeytan varsa ortaya çıktı! Önce ekmekler bozuldu sonra insan veya önce insan, sonra ekmekler bozuldu.

Gerçekleri saklayarak, birilerinin ahlaksızlığını bilerek korumak veya kollamak, diğerlerinin değerlerine saldırarak yapılan işin adı gazetecilik değildir.

Gazeteler yaşamalı. Gazeteler varlıklarını sürdürmeli. Para da kazanmalı. Bu yolun üzerinde asla şantaj, yalan, iftira, tehdit olmamalı. Onun bunun oyuncağı hiç olunmamalı.

Kırşehir’de maalesef kopyala yapıştır gazetecilik almış başını gidiyor. Tehditin, şantajın içine sakladığı kirli ilişkilerin aktörleri korku gazeteciliği çerçevesinde saygınlık kazanıyor! Çizgisi olmayan, çıkar odaklı anlayışın aktörleri meydanlarda cirit atıyor.

Kulaklarıma öyle şeyler geliyor ki; yazmamak için sabır taşı olmak gerekir. Mesleğim adına utanıyorum inanın ki!..

Nerden başladık, nereye geldik?

Her şeyin giderek dejenere olduğu bir ortamda bizler hala mesleğimizin gereğiyle  Kırşehir’in gerçek sorunlarını yazıp çizip gündeme getirmeye, deyim yerinde ise kuyruğu dikmeye devam edeceğiz.

Kırşehir’in sorunlarını çözmekle görevli olanlar, yan gelip yatarak, politika yaparak günlerini gün etmeye devam edip, sorunlara sırtını dönüp, her şeyi güllük gülistanlık göstermeye devam edeceklerse, bunlara kimse müdahale edemiyorsa ne diyelim onları da Allah’a havale etmekten başka elimizden ne gelir ki!

***

SEVDİĞİM BİR SÖZ

“İş ehline verilmezse kıyamet yaklaşmış demektir.” Hz. Muhammed (SAV)

***

BİRAZ DA GÜLELİM!

Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir

 ses:

"-Binme, bu uçak düşecek...”

         Dönmüş, bakmış, kimse yok, ama içine de bir kurt düşmüş, binmemiş...

İkinci uçağı beklerken kara haber ulaşmış:

"-Uçak düştü kurtulan olmadı...”

Koşmuş Haydarpaşa'ya, bilet almış, tam trene binecek, aynı ses kulağında:

"-Binme bu trene, raydan çıkacak..."

Dönmüş, bakmış yine kimse yok, trene binmemiş, gelmiş eve...

Sabah gazeteyi açınca tüyleri ürpermiş:

"-Tren Eskişehir'de raydan çıktı, şu kadar ölü, şu kadar yaralı...”

Koşup otobüse bilet almış, tam binerken yine o ses:

"-Freni patlayacak..."

Dönmüş yine kimse yok... Dayanamamış ve bağırmış:

“-Sen kimsin yahu?”

"-Ben senin altıncı hissinim!..“

Adam iyice kızmış:

"-Ulan evlenirken neredeydin?...”

O ses yine dalgalanarak söylenmiş:

"Büyük kazalara karışmıyoruz...":):):)