Ülkemizde yaygın olarak orman yangınları görülüyordu. Her yıl beş binden fazla yangın olayı yaşıyorduk. 2020 yılını, ekili alanlar yangını olarak görmeye başladık. Kırşehir ve Kırıkkale bu yolda şampiyonluğa koşuyor. Zaten anız yangınları başımızın belasıydı. Şimdi haberler arpa tarlalarında yangın, buğday tarlalarında yangın şeklinde yüreklerimiz dağlıyor.  Bir kaç gün önce, Kırşehir’de orman yangınını da yaşadık Dün de Karacaören’de buğday tarlalarında yangın oldu. 
    Önce size bir anımı anlatayım. Öğretmen oldum. Askere çağırıldım. Bizden önceki öğretmenler yedek subay olarak askere aldılar.  Bizden bir önceki öğretmenleri,  çavuş olarak askere aldılar. Bizim döneme gelince, öğretmenleri er olarak askere aldılar. Er öğretmen olarak askere alınmamız zorumuza gidiyordu. Bu geçmişi şunun için anlattım. Kırkağaç’ta askerdeyim. Bir ikindi üzeri askere toplanın emri verildi. Toplantıda dendi ki bu gün Kırkağacın sırtında orman yangını var. Gönüllü olarak bu yangını söndürmeye gitmek isteyenler var mı? 
    İşte benim için önemli bir duyuruydu.  Vatan görevi budur diyerek, yangın söndürmeye gitmek isteyenlerden biri oldum. Hemen istekli olarak yangın söndürme ekibi içinde yerimi aldım. İki yüz kişi yangın söndürmekle görevlendirildik. Kumanya verildi. Elimize kürek, kimilerine kazma vs. verildi. Önde subaylar var. Arkada erler sıraya girdik. Yangın alanına gidiyoruz. Orman makilik bir alan. Bir cılga yol var. O yolda tek sıra ilerliyoruz. Üstümüz başımızı çalılar yırtarak, her tarafımız kömür karası olarak, yangın alanına vardık. Şunu söyleyim. Eğer yangın üzerimize dönecek olsa, bir kişi bile yanmaktan kurtulamaz. Sonra dediler ki herkes dağılsın. Yangını söndürelim. Biz yangın alanına vardığımızda, vardığımız alanda yangın olmuş. Yer yer küçük yangınlar görülüyor. Onları da biz söndürüyoruz. Bu şekilde sabahı ettik. Sonra bir tepenin eteğinde toplandık Burada ara ara yangın görülüyor. Onları da söndürdük. Büyük bir iş başarmış olarak askeri birliğimize döndük. 
    Özet olarak şunu söyleyim. Yangını kim neden, nasıl çıkarıyor? Bilemem. Ama yangın aslında rüzgar söndürüyor. Rüzgar esmeye devam ettikçe o arazide, hiçbir güç, yangını söndüremez.  Söndürdük, söndürüyoruz, Uçaklar, helikopterler, bilmem diğer söndürme araçlarının yaptığı iş, sadece soğutma çalışmalarından başka bir şey değil. Yangın olmuş. Bitmiş. Ama yer yer bazı ağaç diplerinde bilmem nerelerde ateşler var. Bu ateşler söndürülmezse yangın yeniden başlayabilir. Tekrar dağılabilir. Soğutma çalışmalarıyla bu işin önü alınıyor. 
    Söylemek istediğim şudur. Türkiye tarım ve hayvancılık ülkesidir. Samanın, otun, yoncanın, korunganın hayvancılık açısından önemi sayılamayacak kadar çoktur. Her ne hikmetse 1960 yılından beri ülkemizde, özellikle de Kırşehir ve Kırıkkale çevresinde, ekinler biçildikten sonra, bir anız yakma işi başlıyor. Vatandaş günün rüzgâr durumunu bekliyor. Rüzgârın yönüne göre tarlayı ateşe veriyor. Kendisi tarlanın yanışını uzaktan seyrediyor. Tarlanın tam yanmış olduğunu anlayınca da elini kolunu sallaya sallaya evine dönüyor. 
    İki sene kadar önce anız yangınlarında ciddi bir azalma görüldü. Ne olduysa oldu, bu seneler Kırşehir Kırıkkale yolundan, arazinin görülebilen alanlarının yüzde yetmişinde anız yakılıyor. Bir Allah’ın kulu ne oluyor? Bu yangınları kim yapıyor? Neden suçluları bulunamıyor? Toprağın yanması, içindeki kurdun kuşunda yanması, börtü böceğin de yanması affedilir değil. Sonra ne mi oluyor? Gelecek yılın ekinleri tarla fareleri ve süne denen böceklerin insafına kalıyor.  
    Bu ülkede, bana yâr olmayan vatan, size de olmasın diyenler var. Orman yakıyor. Ekin yakıyor. Suları zehirliyor. İlaçlarla insanları öldürüyor. Ellerinde silahları var. Dağlardan inmiyorlar. Denizleri, akarsuları kirletiyorlar. Gölleri kurutuyorlar. İşbirlikçilerin oyuncağı oluyorlar. Yangınlar ortasında, işsizlik içinde, yokluk ve yoksulluk ortamında, savaşları körükleyerek ve ona buna efelenerek yaşanamaz ki!