Salı sabahı Kırşehir’de karla uyandı hemşehrilerimiz. Havaların ısındığı bir dönemde birden bira hava sıcaklığının düşmesi ve ardından kar görülmesi bizlere atalarımızın söylediği “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözünü hatırlattı.

Salı sabahı Kırşehir’de karla uyandı hemşehrilerimiz. Havaların ısındığı bir dönemde birden bira hava sıcaklığının düşmesi ve ardından kar görülmesi bizlere atalarımızın söylediği “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözünü hatırlattı.
Kırşehir’de geçmiş yıllarda Ocak ve Şubat ayının ılık geçmesi ağaçların erken uyanmasına ve dolayısıyla erken çiçek açmasına neden olduğu için doğru dürüst meyve yiyemez olduk. Adeta bu durum Kırşehir’in kaderi olmuştu. Nisan ve Mayıs aylarında görülen bir dondurucu soğukla birlikte meyveleri soğuk alır, dökülür. Bu da Kırşehirlilerin bol meyve yiyememesine neden olurdu.
Artık bahar ayı geldi sayılır. Şunun şurasında sayılı kış ve soğuklar kaldı. Kırşehir Nisan ayıyla birlikte kışı tamamlamış olacak.
Soğuktu, kardı, kıştı, tozdu, topraktı derken bir kışı daha geride bıraktık Kırşehir’de…
Ama her şey böyle olsa. 4 mevsimi yaşayan güzel ülkemizde son aylarda olup bitenlere bakınca, baharı da, kışı da unuttuk doğrusu…
Zengin olmak herkesin hayalidir. Çünkü zenginliğin yaşam kalitesine ayrı bir katkısı olduğu herkes tarafından mutabık kalınan bir gerçektir.
Fakat zenginliğin huzur ve mutluluk getirdiği gerçeği biraz tartışmalı, her zaman zenginlik ve servet huzur vadetmez.
Karun’un Hazineleri değişik efsanelerle zamanımıza kadar çok define ve hazine avcılarının, uğraş ve araştırma alanının konusu olmuştur hâlâ da olmaya devam etmektedir. Bunların dahi henüz efsane varlıkların bir belirtisi olmamasına rağmen, ailevi huzursuzlukların devam ettiği doğrultusunun varlığı kabul edilirse, elde olmayan ve ulaşılması dahi kabul edilemeyen bir servet bile huzursuzluk sebebi olabiliyor.
Etrafımızda hazine avcıları dediğimiz pek çok kişiyi çoğumuz tanırız, bu insanların yaşam tarzında çok değişiklikler görülür. Aile ilişkileri bile sıhhatli olmamaktadır ve birçoğunda ayrılmalara kadar varan huzursuzluklar oluşmaktadır.
Avcı arkadaş buna daha fazla hırslanarak, “Bak ben bu hazineyi veya altınları bulayım da o şıllığa gösteririm” diyerek, ömrünün sonuna kadar hiçbir zaman gerçekleşmeyecek boş kurgu ve hayallerle omuzunda kazma kürek, dere tepe gezerek tatlı hayallerle yoksulluk içerisinde yaşamını tamamlamaktadır.
Ne yazık ki birçoğunun adı cinayetlere karışarak, zindanlarda kalan ömrünü tamamlamakta. Hazine avcılarının hikâyeleri, yaban hayvani avcılarının hikâyelerinin biraz daha süslenmişi ve umut verici olanıdır.
Yaban hayvani avcılarının yüzde sekseni gerçek dışı tatlı yalanlarla süslenmiş hikâyelerini dinlemek insanı baya neşelendirir. Fakat hazine avcılarının hikâyeleri, yalanla beraber hayali bir ümit beklenti ve çok sabırlı olmakla beraber korkuda aşılayan hikâyelerdir. Bulunan hazinelerin üzerinde tılsım yahut sihir bozma yöntemleri tam bir roman malzemesi olacak konu teşkil eder.
İnsanların mutlu olacağı bir şeyi hayal etmek güzel duygudur, fakat aşırıya gitmesi hayal kırıklığı yaratır ki zamanla bunalıma girerek toplumda kopar, buda sağlık açısından son derece tehlikelidir.
Yetişemeyeceği ve erişemeyeceği hedefleri seçmek, alt yapısı hazır olmayan hafızayı zorlar, başaramayınca insan kendini boşluğa bırakır. İsyankârlığın ana sebeplerinin bir tanesi de hayal ettiği imkânlara insanların ulaşamamasıdır.
Bazen de hayal edilen büyük buluşlar, insanlık yararına sunulurken pek çok mucitlerin hayatına mal olmuştur.
Definecilerin baş düşmanı, tılsım ve sihirdir yahut onlara göre şifrelenmiş gömülerdir. Definecilerin çözmeye çalıştığı eski çağlardan beri süregelen tek engelleridir.
Mısır ve Yunan medeniyetlerinde bilinmeyen şifrelerin çözümü için çok değişik formüller üretilmiş herhangi neticeye varıldığına hiç bir kayıtlarda rastlanmamaktadır. Kuran’da Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse, gaypdan haber veremez ve başka birine zarar veremez diye buyurmaktadır.
Falcılık ve bakıcılık başka bir duygu ve beklenti sömürüsüdür. İradesi zayıf ve problemlerin çözümünde ümitsizliğe düşen kimselerin ilk başvuracağı yerlerin başında gelmektedir.
Bunların çok güzel organize ve sistematik çalışanı var ki, müşterisi hayretler içerisinde kalır ve şartsız teslimiyet tüyoları verir. Bakıcı yahut falcı, ön kayıtlarda ve sorularına aldığı cevaplarla kurbanını etkisi altına çeker. Problemini halledecek birini bulduğunu sanarak önüne uzatılan her faturayı ödemeye hazır olduğu düşüncesini falcıya sunar.
Öyle insanlar var ki, bunları gazetelerde okuyoruz, bütün mal varlığı elinden çıktıktan sonra uyanıyor fakat tabi geç kalınmış bir uyanma.
Daha falcı ile karşılaşmadan, anne adı baba adı çocuklarının sayısı ve bazı önemli aile bilgilerini belki bilmeyerek falcıya aktarıyor. Zaten bu bilgilerden sonra falcının bileceği bir şey kalmıyor, kurbandan aldığı bilgileri süsleyerek değişik kelimelerle arayanda Kuran’dan ayetler okuyarak tekrar aktarıyor.
Büyücülük, kehanet ve falcılığın günah olduğu, kesinlikle dinimizce bundan kazanılan paranın haram olduğunu değişik ayetlerde defalarca geçer. Batıl inançlara hurafelere inanmakla sahtekârların ekmeğine yağ sürdüğümüzün belki hepimiz bilemeyiz. Hükümetin tedbir alıp bu gibi sahtekârları cezalandırması lazım. Ama ne gezer bazı falcı ve medyumlarını bakanların bile makamında ağırladığını gördük.
Cindar ve büyücülerin birbirini kolladığı bir gerçek fakat insanları bunların ağına düşüren cehaletle topyekûn mücadele etmezsek hiçbir zaman bu şarlatanların ve şebekelerin ağından kurtulamayız.
Bu sahtekârların daha ileri giderek Tanrı’ya faks çektiğini ve cevabını sonra ileteceğini söyleyenler bile var!
Ne yapalım onları Allah ıslah etsin, onların ayağına gidenlerde akıl ve izan versin. Dini iyi ve bilen kişilerden öğrenemeyen iradesi zayıf kişileri aldatmak her zaman mümkün, fakat aldatan kimselerin her şeyi bilmediğini zannetmiyorum huzuru mahşerde ne cevap verirler sorgulayanlar herhalde gereğini yaparlar.