Kendi eksikliklerimiz ya da öz güven sorunlarımız yüzünden normalde üç kuruşluk insana hak etmediği halde beş kuruşluk değer verdiğimiz için kaybediyor ve üzülüyoruz.
Unutuyoruz insanın çiğ süt emdiğini, yüzümüze gülüp arkamızdan kuyu kazan kötülüklerin abidesi olduğunu.
Herkes bir hava peşinde, herkes şişkinlik içerisinde, herkes makam, menfaat çıkar, para peşinde, kapris ve kibir ise çabası, Bunun için verilmedik taviz, yapılmadık ahlaksızlıklar kalmadı. Geçmişte utandığımız davranışlardan bu gün gurur duyar olduk. Ne saygı kaldı, ne sevgi. Hak, hukuk ve adaletin esamesi hiç okunmuyor. İnsanlar tuhaf bir hal içerisinde dönüp duruyorlar.
Oysa Kırşehir’ de ilkokulu, orta okulu ve liseyi okuduğum yıllar öğretmenlerimiz dünyanın yuvarlak olduğunu, döndüğünü ve dünyanın dönmesiyle birlikte gündüz ve gecelerin meydana geldiğini yuvarlak ve dönen bir dünya küresiyle göstererek öğretmişlerdi bizlere. Ama geçen süre gösterdi ki dönen dünya değil insanlarmış. Bu nedenle okulda bizlere dünyanın değil insanların döndüğü anlatılarak ilerisi için tedbir almamız öğretilmeliymiş. Bu konuda öğretmenlerimizde, bizlerde sınıfta kaldık.
9 yaşında hayata atılarak sürekli insanlarla iç içe olan Kırşehir’de çay ocaklarında garsonluk yaparak, pazarlarda sebze, meyve, kavun, karpuz ve balık satarak, kendi ekmeğini kendisi kazanan, hem çalışıp, hem okuyan, Kırşehirspor’da futbol oynayan ayrıca siyasetle uğraşan birisi olarak insanları çok iyi tanıdığımı zannederdim ama yanılmışım. Çünkü ben ve benim gibiler insanlara insan olduğu için değer veren, insan olduğu için saygı duyan, insanın kötülük etmeyeceğini, insana kötülük edilemeyeceğini, kötülüğe yöneltilemeyeceğini düşünürler. Ancak yıllar geçti, 53 yaşına geldim yaşadığım tecrübeler, tanıdığım insanlar göstermiştir ki insanlar hiçte benim tanıdığım gibi zemzem suyuyla yıkanmış, saf, temiz, berrak, dürüst ve güvenilir değillermiş. İnsanların iyi niyetimizi gülen yüzümüzü suiistimal ederek bizlere saf, salak diyeceklerini, dost görünen düşman olduklarını, kendilerini insan görünümlü kemik yığını görmek yerine yaptıkları yüzsüzlükleri, yalakalıkları söyledikleri yalanları, attıkları iftiraları gururla, övünerek anlatan uyanık tayfası olarak göreceklerini düşünememişim.
Üç kuruşluk insana beş kuruşluk değer verince arta kalan iki kuruşa bizleri satacaklarını hesap edememişiz. En tehlikeli işin “küçük insanları büyük makamlara getirmek olduğunu“ öğrenememişiz.
Bunun örneklerini görmek için fazla uzağa gitmeye gerek Kırşehir’e bakın yeter.
İnsanlar insanlıktan çıktı, saygı sevgi rafa kaldırıldı, kural tanımamazlık, gösteriş budalalığı, kendini beğenmişlik, kibir çevrelemiş insanları. Önceden “çaylar demli insanlar mertti, şimdi çaylar sallama insanlar dallama oldular.”
Hiç kimsenin lafına sözüne güven kalmadı, kim dost kim düşman belli değil. Hiçbir insan bir diğerinin iyi olduğunu, bir şeylere sahip olduğunu istemez oldu, aldığınız eve, arabaya veya başka bir şeye hayırlı olsun diyen kalmadı, Çocuklarınızın iyi üniversitelerde okuduğuna, iş hayatında başarılı olduğuna, iyi yerlere geldiğine sevinen kalmadı. Herkes yüzünüze dost, arkanızdan düşman oldular.
Bir insanı kendine yakın görürsün, görünümde üzerinizde güvenilir bir iz bırakmıştır, bu iz neticesinde bu kişiyi insan yerine koyarsınız, güvenirsiniz hatta ileri giderek dertleşir bazı özel durumları paylaşırsınız ama gün gelir ki dost bilerek dertleştiğiniz kişi sizin söylediklerinizi dünya aleme söyleyerek ihanet etmiştir size.
Duruma göre, düzene göre, siyasete göre dönüyorlar insanlar, ne utanma kaldı ne ahlak, ne insanlık kaldı ne gurur. Herkes sallayıp başını dönüyor dönebildiği kadar nereye kadar dönecekler bende bilmiyorum ama bildiğim tek şey bizlere okulda dünyanın değil insanların döndüğünün öğretilmesiymiş, çünkü dünya yirmi dört saatte iki defa, insanlar ise yirmi dört defa dönüyorlar.
İnanın insanların dönme hızına dünyanın hızı yetişmiyordur.
Yazımı Nasreddin Hoca’nın çok sevdiğim fıkrasıyla bitirmek istiyorum.
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “hiç kimseyim.”
Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Kabara, kabara Mutasarrıf”ım demiş adam.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde Vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp “Hiiiç” demiş
“Daha niye kabarıyorsun be adam, demiş Hoca..
Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: ‘hiçlik makamı’ındayım” demiş Nasreddin hoca.
Hal böyle olunca insanlar neden dönerler ki!