YILMAZ BÜYÜKERŞEN'LE FALİH RIFKI ATAY'IN “DÜNYA” GAZETESİNDE MUHABİRLİK YAPTIK

“Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nin 5 Nisan 1958'de yayınlanmaya başlamasından önce Vilâyet Matbaası'nda Avukat Vahit Esensoy'un yönettiği, sonradan 18 Mayıs 1957'de avukat Doğan Koca ve muhasebeci Timur Koca'nın babaları emekli bankacı Şahap Koca'ya devrettiği “Kırşehir Sesi” adlı bir gazete daha basılıyordu. Ocak 1959'da askere gidişimden üç ay öncesine kadar da bu gazetenin de mes'ul müdürlüğünü üstlendim. Ayrıca “Milliyet” ve Atatürk'ün vefatına kadar en yakınında bulunan gazeteci-yazarlardan Falih Rıfkı Atay'ın çıkardığı “Dünya” gazetelerinin Kırşehir muhabirliğini yaparak ulusal basında da Kırşehir'in sesini duyurmaya başladım. Ben “Dünya” gazetesinin Kırşehir muhabiri olarak özellikle oy uğruna Kırşehir'i ilçeliğe mahkûm eden Demokrat Parti iktidarına karşı beslediğim menfî duygularla iktidarın Kırşehir'deki olumsuz işleri ve parti ileri gelenlerinin yaptıkları ters konuşmaları kamuoyuna aktarmaya çalışırken o yıllarda Eskişehir'de üniversite öğrencisi olan, Anadolu Üniversitesi'nin kurucu rektörlüğünü yapan, şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de aynı gazetenin Eskişehir muhabirliğini yürütüyor, Demokrat Parti iktidarının yolsuzluklarını ortaya koymaktan korkmuyordu.

1958 yılında Hirfanlı Barajı'nı ziyaret eden Maarif Vekili (bugünkü adıyla Millî Eğitim Bakanı) Tevfik İleri'nin kendisini Kırşehir'e davet etmek üzere Hirfanlı'ya giden Kırşehir heyetinin davetini “Kırşehirliler kıymet bilmezler. Onun için Kırşehir'e gelmekte tereddüt ederim” diyerek reddetmesiyle ilgili olarak verdiğim habere “Dünya” gazetesinin ilk sayfasında, hem de ilk sütunda yer vermesi, yine “Dünya” gazetesinin Birinci Dönem Kırşehir Milletvekili Müfit Hoca (Kurutluoğlu)'nın ölüm haberini 16 Haziran 1958 tarihinde birinci sayfada duyurması, 27 Mayıs ihtilâlini izleyen günlerde Valilik şifre memuru Mehmet Göktekin'in masası üzerinde unuttuğu çözülmüş bir şifreyi kopya edip muhabiri olduğum başyazarı Ahmet Emin Yalman olan “Vatan” gazetesine haber olarak bildirmem ve gazetenin bu haberi ilk sayfada “İllerde gizli istihbarat büroları kuruluyor” başlığı ile yayınlaması üzerine ihtilâlci askerî yönetimin gizli istihbarat örgütlerini kuramaması, benim de devlete ait gizli yazıyı elde edip açıklama iddiasıyla sorguya çekilmem unutamadığım meslek anılarım arasındadır.

27 MAYIS 1960 İHTİLÂLİNDE TANKÇI TEĞMEN OLARAK GÖREV ALDIM

1 Ocak 1959 tarihinde vatanî görevimi yapmaya başladım. O yıl 49. dönem yedek subaylık için başvuranların çokluğu nedeniyle yedek subay adayları eğitim için iki gruba bölünmüştü. Ben Harp Okulu yanındaki Zırhlı Birlikler Okulu'nda eğitim görecek gruba ayrıldım. İkinci üç aylık eğitim dönemini de İstanbul'un tarihî Davutpaşa Kışlası'nda tamamladım. Davutpaşa Kışlası'nda o sırada 27 Mayıs 1960 ihtilâlini yapacak subayların başında yer alarak ihtilâlin akabinde Millî Birlik Komitesi'nde genel sekreterlik görevini üstlenen, Celâl Bayar ve Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Parti iktidarının milletvekillerini ve yandaşlarını yargılayacak Yassıada mahkemelerini organize eden, altı ay sonra komitede çıkan anlaşmazlık sonucu garip bir rastlantıyla kendisi gibi ihtilâlci Emiliano Zapata'nın ülkesi Meksika'ya sürgün edilen Mucurlu hemşehrimiz Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı tank tabur komutanı olarak görev yapıyordu.

Kıt'a hizmetini İstanbul'un Anadolu yakasındaki Kartal-Maltepe'de konuşlanmış İkinci Zırhlı Tugay'da teğmen olarak tamamladım. İkinci Zırhlı Tugay'ın emrinde takım komutanı tankçı teğmen rütbesiyle katıldığım 27 Mayıs 1960 ihtilâlini izleyen günlerde Kadıköy Kaymakamlığı'nda görev yaptım ve 17 gün sonra da terhis olup Kırşehir'e döndüm. Askerliğimi tamamladığım İkinci Zırhlı Tugay onbir yıl sonra askerin Süleyman Demirel hükûmetine 12 Mart 1971'de verdiği verdiği muhtırayı izleyen aylarda yakalanıp hapsedilmiş olan THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi)'nin lideri Marksist-Leninist devrimci Mahir Çayan'ın benim de teğmen rütbesiyle tank takım komutanı olarak sorumluluğunu üstlendiğim buradaki askerî cezaevinden firar etmesiyle tarihe geçecekti.

“KIRŞEHİR POSTASI” İLE KIRŞEHİRLİLER BEKLEDİĞİ GAZETEYE KAVUŞMUŞTU

Yukarıda da belirttiğim gibi askerlik sonrası Kırşehir'e döndükten sonra ilk işim kıt'a hizmetini yaparken de ilişkimi kesmediğim ve yazılarımla desteklediğim “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”ne uğramak, başyazarı Cevat Hakkı Tarım'la buluşmak olmuştu. Lise yıllarında başlayan gazetecilik hevesi beni Özel İdare binasının altındaki Vilâyet Matbaası'na sürüklemiş, yerel gazetecilik yolunda ilk adımı atmıştım. İlk olarak Ertuğrul Ersan'ın Halkevi karşısındaki Azim Matbaası'nda 30 Temmuz 1960'ta “Kırşehir Postası” adı altında kendi gazetemi çıkarmaya başladım. İstanbul'da tarihî Galata Kulesi'nin altında idarehanesi bulunan Rumca “Embros” gazetesinin sahibi Todori Çitos'tan -ki 1964'teki Kıbrıs olayları üzerine Todori Çitos ülkesi Yunanistan'a göç etmek zorunda kalmıştı- satın aldığım pedal baskı makinasıyla matbaamı kuruncaya kadar Azim Matbaası'nda gazetemi çıkarırken bir yandan “Kırşehir Vilâyet Gazetesi”nin haber şefliğini yürüttüm. Kendi matbaamı kurmadan önce gazetemi bir süre Vilâyet Matbaası'nda bastırdığımı da belirteyim. O zamanki teknik koşullara göre küçük boyuttaki “Kırşehir Postası” mücadeleci yazı ve haberleriyle Kırşehir'in en çok okunan gazetesi oldu. Verdiğimiz bol ve güzel haberlerle yerel basınımız beklenen gazeteye kavuşmuş, gurbetteki Kırşehirliler'in dört gözle bekledikleri gazete olmuştu.

“Kırşehir Postası”nın ilk sayıları 25x34 cm boyutunda ve tek yapraktı. Özel İdare Müdürlüğü'nün çıkardığı ve kendi matbaasında bastığı “Kırşehir Vilâyet Gazetesi” ile Ertuğrul Ersan'ın yayınladığı “Yeşilyurt” gazetesinden sonra üçüncü gazeteyi ben çıkarmaya başladım. Bu gazete 7 Mayıs 1962'de boyutunu büyüterek “Halkın Sesi” adı altında ilk günlük gazete olarak yayınına devam etti.

KÜÇÜK GAZETEYE ONYEDİ YAZI ve HABER SIĞDIRDIK

Abraham Lincoln'ün sözünden esinlenerek “Halk İçin, Halkla Beraber, Halkın Hizmetinde” düsturunu ilke edinen “Kırşehir Postası” küçük boyutuna rağmen büyük ilgiyle karşılanmıştı. Nasıl ilgi uyandırmasın ki! İlk sayıda üç makale, bir fıkra ve onüç yerel haber yer almıştı. Tabiî ki “Çıkarken” yazısından ayrı ilk makaleyi de ben yazmış, “Mücadele Başlıyor” başlığı altında şöyle demiştim:

“27 Mayıs inkılâbının getirdiği bu hürriyet atmosferi içinde Kırşehir'in yeni bir gazeteye kavuşması büyük önem taşır. Memleketimizin muhtaç olduğu bu gazeteyi ise memleket ve millet hizmetine sokanların Tanrı'dan ve kanunlardan başka hiçbir kuvvetten korkmayan genç gazeteciler oluşu büyük inkılâbın yayın teşebbüsümüze kazandırdığı öneme ayrı bir hususiyet vermektedir. Ne acıdır ki Kırşehir'e lâyık bir gazetenin neşri çok gecikmiş olarak ancak şimdi bize nasip olmuştur.

“Fikir ve hürriyetleri boğmayı siyasî zafer sayan sâbık ve sâkıt iktidarın başları basını ezmek, yaşatmamak için prensip kararı almışlardı. Bugünkü durum dünkünün tam tersidir. Basın gerçek anlamını yeniden tam mânasiyle kazanmıştır. Fakat biz bu vaziyet çerçevesinde mesleğimizin daha çok zorlaştığını idrâk ediyoruz. Kavuştuğumuz hürriyete lâyık olduğumuzu umumî efkâra onu zedelemeden isbat etmek mecburiyetindeyiz. Kendimizi böyle bir mecburiyet altında hissetmemiz âmme vicdanına olan sorumluluk derecemizi tâyin eder.

“Mahallî hakikatlere susamış Kırşehir halkının teşebbüsümüzü her bakımdan destekleyeceklerine inanıyoruz. Zira biliyoruz ki tuttuğumuz yol hak yoludur, hürriyet yoludur, vatan yoludur. Bu yolda yürüyen Kırşehirliler de en büyük yardımcımız, en derin iman kaynağımız olacaklardır.”

DESPOT VALİYLE MÜCADELEMİZİ EROL GÜNGÖR DE DESTEKLEDİ

“Kırşehir Postası” halka karşı despot davranışlarıyla herkesin tepkisini toplayan valiyle de mücadele etmiş, ancak ihtilâlci Millî Birlik Komitesi üyelerinden bir kısmının desteğiyle vali yerinde kalabilmişti. Bu mücadelemizde o tarihte Edebiyat Fakültesi Tecrübî Psikoloji Enstitüsü asistanı olan liseden arkadaşım Erol Güngör de “Zulüm ve Hizmet” başlıklı bir yazı kaleme alarak gazetemize destek olmuştu.

Küçük boyutuna rağmen kısa sürede Türkiye çapında geniş bir okur kitlesine ulaşan "Kırşehir Postası"nın yazı ailesi de giderek genişlemiş, yazı kadrosunda Cevat Hakkı Tarım, Ziya Kılıçözlü, Mustafa Hilmi Nural, Celâl Tekiner, Veli Yazar, Şemsi Yastıman, Hayri Yalçın, Orhan Baycan, Adnan Erbaş gibi birçok isim yer almıştı.

“Kırşehir Postası” olarak ses getiren siyasî fıkralarımızdan biri de Yassıada'da yargılanmakta olan sâbık başbakan Adnan Menderes'in idam edilmesinden yedi ay önce Kırşehir'in ilçe yapılması konusunda Hayri Yalçın'ın gırgır olsun diye hayalî olarak yaptığı konuşma olmuştu. Menderes de Yassıada'da Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanırken gerçekten aynı üslûpta ifade vermişti. 11 Şubat 1961 tarihli sayımızda yayınladığımız bu hayalî konuşmayı arşivimizden bir kere daha okuyalım

HAYALÎ BİR KONUŞMADAN PARÇALAR

– . . .

– Müsaade buyurun arzediyorum reis beyefendi... Bu husus hiçbir suretle benim malûmatım dahilinde olmamıştır. Ben o tarihte Kırşehir'in bir vilâyet mi, yoksa bir kaza mı olduğunu dahi bilmemekteydim.

– . . .

– Bana getirdikleri malûmat o merkezdeydi reis beyefendi hazretleri... Bana Kırşehir'in ancak nahiye olmaya lâyık olduğunu söyledilerdi. Hiç de olmazsa kaza bari olsun diye ben israr etmişimdir.

– . . .

– Bunu arzettiğiniz gibi vicdan hürriyetine tasallut olarak kabul etmemek lâzım gelir. Ben Kırşehirliler'i çok, pek çok severim. Bunu kendileri de bilirler. Hattâ bana defalarca fahrî hemşehrilik teklif etmişlerdir, ben olmamışımdır.

– . . .

– Bunda siyasî bir maksat kat'iyyen yoktur reis beyefendi... Seçimlerden hemen sonra oluşu alelâde bir tesadüften ibarettir. Zaten ben seçimlerin ne zaman yapılmış olduğunu dahi hatırlamamaktayım reis beyefendi...

– . . .

– Osman Bölükbaşı'nın “Bir pire için yorgan yakılmaz” dediği doğrudur. Ben o zaman bu söze hak vermiştim. Fakat pireyi yalnız başına yakmak kabil değildi reis beyefendi...

– . . .

– Meclis kürsüsünden böyle çirkin bir konuşma yapmış olduğumu hatırlamıyorum reis beyefendi... Bu olsa olsa o günkü siyasî hava içerisinde kızgınlıkla söylenmiş bir söz olmak lâzım gelir.

– . . .

– Kırşehir'in kaza haline getirilmesine ben kat'iyyen taraftar olmadım reis beyefendi... Hattâ yeniden vilâyet olmasını ben istemişimdir. Sizi temin ederim reis beyefendi, eğer ihtilâl olmasaydı Kırşehir'i hükûmet merkezi yapmayı düşünmekteydim.

– . . .

– Bütün samimiyetimle arzedeyim reis beyefendi... Kırşehir'in kaza haline getirildiğini vak'a tarihinden üç sene sonra öğrenmiş bulunmaktaydım. Yoksa bu işi daha evvel düşünmüş olamam reis beyefendi hazretleri...