ŞEHRİN İLERİ GELENLERİ YENİCE MAHALLE'DE OTURURDU

Eskiden vali konağının bulunduğu Yenice Mahalle'den geçen yol tarihî Kılıççı Köprüsü'nden geçerek Kayseri ve doğuya giden tek devlet yoluydu. Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Hey'et-i Temsilîye ile istiklâl savaşına başlamak üzere 1919'da Ankara'ya giderken Kırşehir'e gelişlerinde bu yoldan geçmişti. 24 Aralık'ta şehrin bütün ileri gelenleri başta olmak üzere Kırşehir halkı o yıllarda “Kayseri Caddesi” olarak adlandırılan, sonradan adı “Atatürk Caddesi”ne çevrilen bu yolun üzerinde toplanarak Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bağrına basmıştı. Bu cadde üzerindeki çarşıya yakın evimizin önünden gelip geçerken uzun boyu, yürüyüşü, şıklığı ve zarafetiyle “Üsküdar'a gider iken...” diye başlayan “Kâtibim” türküsünde klâsikleşmiş kâtip tiplemesine benzettiğim Cevat Hakkı Bey mahallemizin büyüklerindendi.

Cevat Hakkı Bey Yenice Mahalle'deki Vali Konağı'nı ve benim de mezunu olduğum Gazi İlkokulu'nu geçince az ileride yolun sağında iki katlı kerpiç bir evde otururdu. Cevat Hakkı Bey'i ölümüne yakın 1964 Kasım'ında hasta yatarken 1970'te kaybettiğimiz şair dostum Şükrü Afşin'le birlikte ziyaret etmiştik. Bu evin bitişiğindeki tek katlı evde de unutulmaz öğretmenlerimizden Servet Hanım'la evli olan kardeşi Fuat Tarım'ın tek katlı evi vardı. Ufak tefek bir zat olan Fuat Bey hükûmette memurdu. Vali Konağı'na yaklaşırken Cevat Hakkı Bey'in evine varmadan önce sağ tarafta Şemsi Yastıman'ın babası, benim babamın da amcası olan Şekerci Ahmet Ağa'nın tek katlı kerpiç evi görünürdü. Biraz yürüyüp Şerifağa Sokağı'nı geçince Hamidiye Camii karşısında TBMM birinci dönem milletvekili Müfit Hoca'nın altında eski saray arabalarının küçük bir modeli olan atlı arabasının da bulunduğu iki katlı konağı, az sonra da Selgâh’a giden yolun başında benim doğduğum iki katlı evi görürdünüz. 

KIRŞEHİRLİLER'İN KENDİ İNSANLARINA TAKTIKLARI “DELİ”

LÂKABINDAN ANNEM CEMİLE HANIM DA NASİBİNİ ALMIŞTI

Malatya Arapkirli “Tosunağalar” ailesinden Osmanlı sarayı yüzbaşısı Süleyman Bey'in güzelliği, hamaratı ve güzel sanatlara düşkünlüğüyle ün yapmış, ünlü modacılarımızdan Zühal Yorgancıoğlu'nun da arkadaşı olan Fâtıma Cemile Hanım babamdan ayrıldıktan sonra küçük yaştaki evlâtları bizler Emine, Dursun ve Tuncer'i de analığın yanına gönderince bu evi Dr. Uğur Gönül'ün amcası Adliye şeflerinden Ali Rıza Gönül'e satmak zorunda kalmış, yalnız ve yersiz yurtsuz kalınca da asabîleşmiş, dışarıdan gelen ne idüğü belirsiz kimselere “velî”, kendi evlâtlarına “deli” lâkabını takmakta mâhir olan sözde hemşehrilerimiz kendisine Allah'tan korkmadan “Deli Cemile” lâkabını takmakta gecikmemişlerdi.

Yüzbaşı babasından bağlanan maaşla geçinmek zorunda kalan, 1976 yılında Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda sonsuzluğa uğurladığımız sevgili annemiz Fâtıma Cemile hanım, yani Kırşehirliler'in “Deli Cemile”si, arkasında asker koruması ile Yenice Mahalle'den geçerken Kırşehirli ailelerin saygıyla selâmladıkları bu asîl kadın gün gelmiş, kendini bilmezlerin alay konusu olmaya başlamıştı. Ne acı ki gösteri yapmak üzere Kırşehir'e gelen ünlü tiyatrocu Avni Dilligil bile kendi adını taşıyan tiyatronun akşam gösterisinde -seyircilere hoş görünmek için olacak- Kırşehir'deki popüler tipler arasında annemin adını da “Deli” yaftasıyla sayma âdiliğini göstermişti. Sonradan öğrendiğime göre akşam yapacağı gösteride kullanmak üzere gündüz halkın arasında dolaşarak Kırşehir'in ünlülerinin lâkaplarını hemşehrilerinden öğrenen Dilligil'in kulağına ünlü tiplerin yanında annemin hiç de hak etmediği “deli” lâkabını dost bildiğim N. S. fısıldamıştı.

Selgâh Sokağı'nı geçtikten sonra daha yukarıda da Özel İdare Müdürü iken intihar eden Hacı Bey'in konağı bütün ihtişamiyle göze çarpardı. Bu konağı sonradan Kırşehir'in ileri gelen tüccarından Memiş Efendi (Altıok) satın almıştı. O ölünce “Memiş'in Kemal” lâkabıyla tanınmış olan oğlu Kemal Altıok “İki Kardeşler”den İbrahim Ülgen'le ortaklık kurarak İstanbul'a taşınıp toptan tuhafiye ve züccaciye ticaretine başlayıncaya kadar bu konakta oturdu. Kemal Altıok amcam Ali Yastıman'ın ilk karısından olma kızı Nezihe Hanım'la evlenmişti. Bir-iki el değiştiren konak en sonunda Kültür Bakanlığınca tarihî eserler arasına alınarak kamulaştırıldı.

“MEBUSU SAHİR, BERBERİ MAHİR, BOYACISI TAHİR” KIRŞEHİR

Hacı Bey'in konağından sonra Selgâh’a inen dar bir yol vardı. Yolun karşısında o zamanlar Kırşehirliler'in isimlerini “Mebusu Sahir, berberi Mahir, boyacısı Tahir” diye kafiyeli şekilde ard arda sıralamaktan zevk aldıkları üç ünlü isimden berber Mahir Özdemir oturuyordu. Evlerinin önündeki içinde bulgur dövülen soku taşını hâlâ unutmadığım Berber Mahir'i Hükûmet Caddesi'ndeki Sülükçüler binasını az geçince bir-iki basamakla çıkılan dükkânında jiletin henüz yaygınlaşmadığı o dönemde sakal traşı için kullandığı usturaları elle döndürülen bir bileyi çarkından geçirerek keskinletirken görürdüm. Mahir Usta'nın çocukları Sevim ve Zekâi ile Gazi İlkokulu'nda beraber okumuştuk.

Yakıştırmada adı geçen “Mebus Sahir” bilindiği gibi Müfit Hoca'nın oğlu, 1946-1950 döneminde Kırşehir milletvekilliği yapmış, 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden sonra Basın-Yayın ve Turizm, Adalet ve İçişleri bakanlıklarında bulunmuş Sahir Kurutluoğlu idi. Ünlü bir hukukçu olan ve 1961 milletvekili seçimlerinde tabiî ki CHP'den Kırşehir'den tekrar aday olmuşsa da kazanamayan Sahir Bey 1992 yılında 82 yaşında hayata veda etmişti.

“Boyacı Tahir” adından anlaşılacağı üzere ayakkabı boyacılığıyla geçimini sağlayan, koyu Demokrat Partili biriydi. Halk arasında “Boyacı Kel Tahir” diye anılan Tahir Baysal'ın boyacılık yaparak okuttuğu oğlu İsmet Baysal profesörlüğe kadar yükselmişti. Yazımı hazırlarken arşivimde boyacı Tahir Baysal'ın 1982 yılında 66 yaşında vefat ettiği notu gözüme ilişti. Zeynep adında akademisyen bir kızı bulunan ve 2002'de yaş haddinden emekliye ayrılan oğlu Prof. Dr. İsmet Baysal da 2019 yılının 19 Şubat'ında aramızdan ayrıldı.

“Boyacı Tahir” Kırşehir'e damgasını vurmuş tiplerden biri olarak çok sevdiğim bir insandı. Bu sevgim biraz da onun boyacılık yaparak kimseye minnet etmeden alınteriyle yaşamasına ve çocuklarını da okutmasına karşı duyduğum takdirden kaynaklanıyordu. Nitekim okuttuğu çocuklarından İsmet Baysal'ın Amerika'da dört yıl ihtisas yaptıktan sonra yurda dönüşünde “Yeni Kırşehir”in 3 Ağustos 1967 günlü sayısında okurlarımıza şöyle duyurmuştuk:

İHTİSASINI BİTİREN İSMET BAYSAL AMERİKA'DAN DÖNDÜ

Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Fitotekni Kürsüsü Asistanı olan ve dört yıldır Kanada ve Amerika'da “Sitogenetik” konusunda ilmî araştırmalar yapan hemşehrimiz İsmet Baysal ihtisasını tamamlayarak yurda dönmüş ve şehrimize gelmiştir.

Yarın Erzurum'a hareket edecek olan Baysal'ın Kanada'nın Alberta Üniversitesi'nde iki yıl, Amerika Birleşik Devletleri'nin Nebraska Üniversitesi'nde iki yıl süre ile yaptığı ilmî çalışmalar Amerikan ilim çevrelerinde ilgiyle karşılanmış, ilmî araştırmaları Atatürk Üniversitesi'nce bir eser halinde yayınlanmıştır. Baysal doktorasını müteakip birkaç yıl sonra doçent olacaktır. 

“Boyacı Tahir” lâkabıyla anılan Tahir Baysal'ın oğlu olan İsmet Baysal Kırşehir hakkındaki düşüncelerini “Kırşehrimizi oldukça değişmiş ve gelişmiş buldum ve Kırşehirli olarak bundan büyük gurur duydum” şeklinde açıklamıştır.

19 Şubat 2019'da kaybettiğimiz Prof. Dr. İsmet Baysal